Gülen Hareketi mensubu olmak ne anlama gelmektedir? Kim “Gülenci”dir? Kim değildir? Hareket’e giriş ve çıkış nasıl olmaktadır?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Fethullah Gülen, isminin ön planda tutulmasından hep rahatsız olmuştur. Bu anlamda harekete isim olarak ‘Gülen Hareketi’ denmesinden de rahatsız olmuş, belki ‘Gönüllüler Hareketi’ veya ‘Adanmışlar Hareketi’ denmesinin daha doğru olacağını teklif etmiştir.[1] Mamafih, akademik camiada hep ismine atfen ‘Gülen Hareketi (Gülen Movement)’ dendiğinden, Türkçe’de de bu ismin kullanılması yaygınlaşmıştır. Son zamanlarda, hareketin içindeki kişilerin harekete ilk zamanlardan beri “hizmet” adını vermesinden dolayı, “Hizmet Hareketi” tabiri de Batılı akademisyenler tarafından giderek artan bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
İkinci olarak, Fethullah Gülen vaaz, sohbet ve kitaplarında birçok defa, sonuna -cı, -ci, -cu, -cü ekleri getirilen kelimelerden hep rahatsız olduğunu ifade etmiş ve böyle ifadelerin, toplumu kamplara ayırıp, bölüp-parçalamaya sebebiyet vereceğini düşünmüştür.[2] Hareketin misyonlarından birisi ise, diyalog ve hoşgörü vesilesiyle, birleştiricilik(veya evrensel barış) olduğundan dolayı, bu misyona taban tabana zıt olan ayrıştırıcı ifadeleri son derece sakıncalı bulmuştur.
Hareketin mensubu olmaya gelince, bu –isminden de anlaşılacağı üzere– tamamen gönüllülük esasına bağlıdır. Mensubiyet anlamında hiçbir şekilde bir kayıt veya resmiyet olmadığı gibi, baskı veya zorlama da söz konusu değildir. Zaten konuyu çalışan akademisyenler, sosyal bilimler literatüründe hareketteki gönüllülere ‘mensup(member)’ değil, ‘katılımcı(participant)’ demenin daha uygun olduğunu vurgulamışlardır. İsteyenler topluma ve insanlığa faydalı işler yapmak adına gönüllü olarak bir araya gelip müşterek bazı hizmetler sunuyorlar. İsteyenler de bütün bütün kendilerini insanlığın hizmetine adıyorlar. Konuyla alakalı Fethullah Gülen şöyle bir misal getirir: “Nasıl ki, cuma namazını kılmak için insanlar değişik camilerde bir araya geliyorlar; hiç kimse bunun için baskı yapmıyor; ama cuma namazı kılma gayesinde olanlar tabiî bir beraberlik meydana getiriyorlar.”[3] Aynen bunun gibi, bu oluşumu da, ortak bir payda etrafında, amaç birliği ile hareket eden insanların bir araya gelerek oluşturduğu bir hareket olarak nitelemiş ve adına da “gönüllüler hareketi” demiştir.[4]
Bundan dolayı esasen, kim bu hareketin katılımcısıdır, kim değildir, bunu kesin bir dille ifade etmek de zorlaşıyor. Çünkü mesela, kendilerini insanlık hizmetine adayanların ön ayak olduğu Kimse Yok mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’nin, Somali’de açlık çeken insanlar için yapmış olduğu yardım kampanyasına 5 TL’lik bağış yapan herhangi bir kimsenin yaptığı bu cömertlik de bir insanlık hizmetidir, çok daha fazla fedakarlıklara katlanarak, gelişmemiş ülkelerden herhangi birinde açılan bir okulda, yine çok zor şartlar altında eğitim hizmeti vermek de bir insanlık hizmetidir. Her iki durumda da, az veya çok, maddi veya manevi bazı fedakarlıklara katlanılmıştır. Bu küçük misal, tamamen gönüllülük esasına bağlı ve serbest olan harekete giriş veya çıkışın nasıl olduğu sorusuna da ışık tutuyor. Bu bir ‘iyilik kervanı’ olduğundan, yapılan en küçük bir iyilik bile bu harekete bir katkı olarak değerlendirilmeli ve takdir edilmelidir. Ama bu dairenin kapısının eşiğinde yer almak ile merkezinde yer almak arasındaki farkın, yapılan fedakarlıkla doğru orantılı olması da tabiidir.
Harekete mensubiyet anlamında somut hiçbir kayıt veya resmiyet olmadığından ve tamamen gönüllülük esasına dayandığından, bu dairenin içi ile dışı arasındaki çizgi tamamen itibaridir. Maddi hiçbir varlığı olmayıp, ekvator çizgisi gibi, varsayılan bir çizgidir. Potansiyel olarak bu daire herkese açık ve bütün insanlığı kuşatacak kadar da geniştir. İsteyen de istediği anda gönüllülükten kendi isteği ile ve hiçbir engelle karşılaşmaksızın ayrılabilmektedir.
Meselenin bir diğer yanı da, Fethullah Gülen, sevenlerini sık sık, harekete aidiyeti ve mensubiyeti bir kibir ve gurur vesilesi yapmamaları konusunda ikaz etmekte ve sakındırmaktadır. Bu aidiyet duygusunun, tıpkı ferdi enaniyet gibi tehlikeli olduğu konusunda tahşidat yapan ve ikaz eden Gülen, “Harika insanlar meydana getiren bir milletin fertleriyiz” şeklindeki düşünce ve yaklaşımları da tehlikeli bulmuş ve şiddetle karşısında durmuştur.[5]
[2] Kırık Testi-1, Fethullah Gülen, 2004, İstanbul, GYV Yayınları, s.107.
[3] Kırık Testi-1, Fethullah Gülen, 2004, İstanbul, GYV Yayınları, s.107-110.
[4] Kırık Testi-1, Fethullah Gülen, 2004, İstanbul, GYV Yayınları, s.107-110.
[5] İkindi Yağmurları, Fethullah Gülen, 2008, GYV Yayınları, s.328.
- tarihinde hazırlandı.