Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, Hizmet aleyhindeki yeni iftira kampanyası üzerine mesajı
Masum Hizmet katılımcılarına karşı ortaya attıkları asılsız iddialara dünyayı inandıramayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun vesayetindeki hükümet, yeni ve çirkin bir iftira kampanyası daha başlattı. Sivil toplum üzerindeki eşi benzeri görülmemiş baskıları ve tamamen kontrol altına aldıkları medya sayesinde Türk halkının çoğunu yalanlarına inandırsalar da dünya liderlerini inandıramadılar. Barış ve emniyet temsilcileri olan Hizmet sempatizanlarını şiddetle ilişkili göstermek için kurguladıkları bu yeni senaryo Türkiye için yeni olsa da, esasen tarihte diktatör rejimlerin günah keçisi olarak seçtikleri grupları karalama maksadıyla kullandıkları bilinen bir taktiktir.
Hükümetin ilk iftira kampanyası 2013'te kamu görevlileri hakkında yapılan yolsuzluk soruşturmasını "adli darbe" olarak adlandırmasıyla başladı. Erdoğan yönetimi, o zamandan bu yana yargıyı tamamen vesayetleri altına aldı ve iktidar partisinin siyasi bir enstrümanı haline getirdi. Binlerce emniyet ve yargı mensubu tasfiye edildi ve tutuklandı. Geçtiğimiz yıl, hükümet kendini eleştirenleri daha da ezmek ve Erdoğan’ın elini güçlendirmek için mel’un 15 Temmuz darbe girişiminden istifade etti. Erdoğan hizmet katılımcılarını, soruşturma yapmaksızın, daha o gece olayların sorumlusu ilan ettikten sonra gazeteci, akademisyen ve yargı mensuplarının da aralarında bulunduğu on binlerce sivili tutuklattı. Hükümetin kendi beyanlarına göre tutuklananlar arasında şuan 17 bin kadın ve anneleri ile birlikte hapishanede yaşamaya devam eden 600'den fazla çocuk var.
Şimdilerde medyaya yansıyan haberlere göre, bir dizi suikast için hazırlık yapılmış ve hükümet bunları Hizmet katılımcılarının üstüne atmayı planlıyor. Muhaliflerini suçlu ve kendilerini mağdur
göstermek için yasadışı ve ahlaksız olmasına bakmaksızın her türlü yola başvurmayı göze aldıklarını bir kez daha ispat etmiş oluyorlar. Ne yazık ki, emniyet güçleri, yargı, temyiz ve anayasa mahkemeleri üzerindeki hükümetin vesayeti yüzünden, Türkiye'de bağımsız bir soruşturma ya da adil yargılanma beklemek artık mümkün değil.
Bu, bütün hayatını eğitim ve diyalog yoluyla dünyada barışın hakim olması için harcamış bireylerden oluşan bir topluluğu lekelemek için hükümet tarafından yapılan menfur teşebbüslerin ne ilkidir ve ne de, görünen o ki, sonuncusu olacaktır. Bu camiaya gönül verenler geçtiğimiz 50 yıl boyunca eğitim, diyalog ve insani yardım alanlarındaki projeleri ve müesseseleri, karşılıklı saygı ve barışın yaygınlaşması mevzundaki gayretleriyle kimlik ve temel değerlerini ortaya koymuşlardır. Onları, dünyaya açıldıkları 1990’li yıllardan beri çok yakından izleyen ve nabızlarını tutan dünya ülkeleri de çok iyi tanımıştır.
Nitekim 2013 yolsuzluk soruşturmasından önce Erdoğan ve partisinin liderleri de bu camiaya gönül verenlerin hizmetleri hakkında takdirlerini ifade edecek kelime bulamıyorlardı. 2014'den itibaren 180 derece dönüş yaparak tevessül ettikleri bu karalama kampanyaları kimseye inandırıcı gelmediği gibi, tam tersine kişisel siyasi hedefleri uğruna ne kadar inhiraf edebileceklerini göstermiştir.
Bu vesileyle, herhangi bir şiddet olayına karışmanın bu camianın temel değerleriyle taban tabana zıt olduğunu tekrar ediyorum. Geçmişte şiddetin her türlüsünü defalarca tel’in ettim ve gelecekte gerçekleşebilecek hadiselerin de karşısında duracağım. Bu camiaya gönül vermiş insanlar da geçtiğimiz üç yıldır dur durak bilmeden kendilerine yapılan haksızlık ve zulümlere karşı bir yumruk bile kaldırmayarak barışa adanmışlıklarını dünyaya bir kere daha gösterdiler.
Yine bu vesileyle, kendisini evrensel insani değerlere adamış vatandaşlardan müteşekkil bu barış hareketini karalama yolundaki pervasız ve gayr-i ahlaki bulduğum bu teşebbüsleri kınıyorum. Dünyanın tecrübeli ve basiretli liderlerinin önceki iftira kapmayanlarına itibar etmedikleri gibi bundan sonrakilere de itibar etmeyeceklerine inanıyorum.
- tarihinde hazırlandı.