Hülyalarımızdaki Yarınlar
Geleceği kendi derinlikleriyle duymak, anlamak, şimdilerde hülya gibi görünse de, o bir gerçektir; ama, inanç, ümit, azim ve kararlılıkla beslenen bir gerçek. Hülyalarımızdaki bu gerçeğin en belirgin özelliği ise, herhalde, birkaç asırdan beri elimizden kaçırmış bulunduğumuz huzur, itmi'nân ve sükûnetin avdet etmesi olacaktır. Bunlara geleceğin belirgin özelliği dedim; çünkü günümüzde en çok özlenen onlar. Evet bu ülkede motor gürültüleriyle delik-deşik edilen, klakson sesleriyle yırtılan, radyo çığlıklarıyla paramparça olan ve silah seslerinin tehdidi altında bulunan, katil âvâzı ve mazlum iniltileriyle, her zaman sinelerimizin rikkatinde kendini hissettiren ve bizim de en çok özlemini çektiğimiz şey, işte bu huzur, sükn ve itminândır. Seneler var ki, arzu ve hülyalarımızın onlarla buluşma anlarını bir lezzet gibi duyuyor, bir güzel koku gibi teneffüs ediyor ve bir mûsıki gibi yudumluyoruz.
Bizimle aynı memeden süt emen hemen herkesin, bazen bir mûsıkiden daha derin tesirlere sahip olan böyle bir sükût ve huzur bekleyişi içinde olduğu ve olacağı kanaatindeyim. Şimdilerde, bir koruya, bir bahçeye, hatta firdevslere girmeye denk böyle bir mazhariyeti, imkânsız görsek de, gelecekte bunun, bizim tabiî ve daimi iklimimiz olacağında -inşâallah- şüphem yok. Günümüzün, karanlık atmosferi içinde bunları hayal görenler, ihtimal bir gün, o huzur ve itmi'nânı teneffüs edip, yudum yudum yudumlarken de onların kadrini bilemeyecek; kim bilir belki de yine karanlık görecek, karanlık düşünecek ve ruh dünyalarında hep kara-kuralarla haşr ü neşr olacaklardır.
Aslında, huzur ve itmi'nân tüten bir hayat anlayışının düşlenmesi, duyulup hissedilmesi, biraz da içinde bulunduğumuz patırtı-gürültü, kin-nefret, kan-irin ve gözyaşlarıyla duman duman çevremizi saran atmosferden sıyrılmamıza bağlı. Evet, halihazırdaki durumumuz itibariyle, huzur, emniyet ve sükûnetten o kadar mahrum bulunuyoruz ki, senenin birkaç ayını, bir koruda, bir koyda, okyanusun enginliklerinde bir transatlantikte geçirmedikten sonra, onu birazcık duymamız mümkün değildir. Hatta bazen böyle bir inziva bile gerçek huzuru hatırlatmaya yetmeyebilir. Onu tam duyup özleyebilmek için, daha ciddi tecerrütlere ve insanî mülâhazalarımızı coşturacak, kanatlandıracak ortamlara ihtiyacımız olduğunu zannediyorum.
Yıllar ve yıllar boyu bu ülkede, böyle ledünnî bir huzur ve emniyet hükümfermâ olmuştu.. sabahlar, bembeyaz tomurcukların çiçeğe yürümesi gibi mahmur bir canlılık; kuşluklar, hummalı bir faaliyetin hay-huyunun yaşandığı bir çalışma aşkı; akşamlar, kuş yuvalarından daha sıcak, daha yumuşak ve daha canlı olan evlerimizde bir bayram neşvesi; geceler, sonsuzluk duygu ve tutkularıyla köpüren birer varidat ırmağı.. elhâsıl, her an ayrı renk, ayrı tat ve ayrı şivede herkesi bayıltan bir huzur ve sükûnet çağlardı.
Vâkıa, eksik, kusurlu ve tamire ihtiyacı olan bir sürü yanlarımız da vardı ama, yine de hayatın her ünitesi; köy-kent, kasaba-şehir, asker-sivil, kadın-erkek, genç-ihtiyar, ilmiye sınıfı-halk hemen her kesimiyle, azimli, ümitli, huzur aşığı ve emniyet vaadeden bir ülkenin kesitleri, bir milletin cüzî fertleri olma görünümünü sergiliyordu.. hiçbir sersem gürültü, hiçbir gayesiz çığlık, hiçbir çılgın heyecan milletin bu ezeli sükûnet şiirini bozmuyor, bozamıyor, hiçbir yabancı ses ve soluk onun huzur dünyasının atmosferinden içeriye sızamıyor ve hemen her tarafta milli ruh kokan nazlı bir itmi'nân esintileri hissediliyordu.
Bu açıdan mutlu gelecek, onun ciddi sayılan maziden tevarüs ettiği, o burcu burcu huzur kokan, üfül üfül emniyetle esen hususi havayı temsil edebildiği ölçüde -ki ben onun temsil edilebileceği ümidiyle dopdoluyum- geçmişin hülyalı günlerini bir kere daha yaşamamız mümkün olacaktır. ...Öyle ki, o mutlu zaman diliminde, ne toplumun değişik kesimleri arasında müsademe ve kavga, ne zalim hay-huyu ve mazlum âh u efgânı, ne ruhları rencide eden çığlık, ne yüreklere inen hıçkırık, ne kan-irin ve gözyaşı ne de toplumu her gün tasalara boğan terör ve anarşi olmayacaktır.. olmayacaktır ve bu ülke insanı, o esâtiri haline bürünerek, gökler ötesinden gelip gönlüne dökülen sevgi ve müsamaha tayflarıyla âdeta bir sükûnet ve huzur faslı yaşayacaktır.
Evet, o gün kin, nefret ve düşmanlıklar susacak, hiç olmazsa sesi kısılacak; gördüğümüz her manzaradan, duyduğumuz her ses ve soluktan gönüllerimize uhrevilikler sızacak ve bütün varlık bir mûsıki neşvesi içinde duyulup hissedilecek. Tepeden tırnağa benliğimizi saran güzelliklerin gölgesinde, güzel görecek, güzel düşünecek, güzel yaşayacak ve her şeyi içimizin güzelliklerine göre yorumlayıp, imanlı olmanın bütün avantajlarından yararlanacak ve muvakkat hayatımızı sonsuza göre dizayn edeceğiz. Kim bilir, belki de ruhlarımıza, fevkalâde mahrem, sese-söze kapalı ve kelimelerin ifade edemeyeceği ölçüde mânâları duyuracak ve gerçek insanı derinliklerimizle renklendirdiğimiz bir sırlı zaman ve atmosfere ererek bütün insanları, hatta topyekün varlığı, gönüllerimizi dolduran bir lezzetle duyup idrak edecek ve beşer tabiatından kaynaklanan bir kısım rahatsız edici söz ve görüntülere de bütün bütün kapanarak, ömrümüzü, cennet koridorlarında yolculuk yapıyor gibi bir zevk zemzemesi haline getireceğiz.. getireceğiz, zira bu sükûnet ve huzur zaten, bizim geçmişten tevarüs ettiğimiz kültürün her parçasında mevcut ve mili karakterimizin de önemli bir buudunu teşkil etmekte.
Evet, her döneme ait o dönemi yükselten değerlerin, başarıların; o değerleri temsil eden ve o başarıları ortaya koyan insanların bakış zâviyelerine göre varlığın taşıdığı mânâların; o mânâları değişik yorumlamalarla derinleştiren düşüncelerin.. evet bütün bunların ayrı ayrı birer zevk enginliği, birer tadı ve birer neşvesi ve ruhlarımıza sinen birer tatlı hatırası var.. biz onların bütününü birden duyup hissediyoruz. Bizim olacağına inandığımız gelecekte de duyup hissedeceğimize inanıyoruz. Yani yeniden bir kere daha, ruhlarımızın sükûnet ve huzurla dolup-taşacağına, eşyanın perde arkasının gönüllerimize açılacağına ve çıplak hakikatlerin esbabın önüne geçerek, bize şimdiye kadar olanından daha fazla bir şeyler fısıldayacağına kanaatimiz tamdır.
Çok yakın bir gelecekte, hemen herkes, aradığı her şeyden daha ziyade, sükûnet, emniyet ve huzura koşacak.. her yerde onları soluklayacak ve en içli bestelerini onların etrafında örgüleyecektir.. örgüleyecektir; zira insanlık var olduğu günden beri, her türlü mahrumiyete rağmen varlığını sürdürmüştür ama, huzur, emniyet ve muhabbetsiz edememiştir. Küreselleşme sath-ı mâiline girmiş bir dünyada, iç içeleşen insanların bundan müstağni kalmaları mümkün değildir.
Zaten, bu duygu ve düşünceler, daha şimdiden, bazılarımızın ruhlarında öyle kök salmış ki, gelecek yılların onların fideliği olacağında zerre kadar şüphem yok. Bu mânâlar, gönüllerimize öyle nakşolmuş ki, daha bu günden onları dillerimizde bir tat ve gönüllerimizde de birer heyecan olarak duymaya başladık bile. İhtimal ki şimdilerde, birer ümit, birer heyecan olarak duyduğumuz bu şeyler, gelecekteki hayatımız adına bize üst üste direktifler yağdırarak, gönül yamaçlarımızı sevginin, aşkın ve müsâmahanın yeşerdiği birer altın çayır haline getireceklerdir.
Sızıntı, Temmuz 1995, Cilt 17, Sayı 198
- tarihinde hazırlandı.