Evrim İddiası ve Varlıklar Arasındaki Benzerlikler
Darwin, tabiattaki benzeşme veya benzerliklerden yola çıkar. Ona göre, bazı üst sınıf canlıların bir takım organlarında görülen güdükleşme ve bodurlaşmalar, onların evrim sürecinde alt sınıflardan getirdiği, fakat yeni sınıfta işe yaramadığı için o hali almış.. ve güdükleşip, bodurlaşmış uzuvlardır. Meselâ, Darwin'e göre, insan vücudundaki kıllar, memeli hayvanların kıllarından verasetle insana geçmiş olup, bu geçiş sürecinde pek çoğu dökülmüş ve sadece bir kısmı kalmıştır. Neden..!
Darwin'in bu tür iddialarının tutarlı bir yanı yoktur. İnsanda yüzün, gözün, kulağın olması, insanın maymundan türediğini veya bazı tür canlılarda aynı ya da benzer organların bulunması, onların birbirlerinden türediklerini göstermez. Kâinatta pek çok canlı ve bu canlı türleri arasında benzerlikler vardır. Çünkü bütün canlı varlıklar gidip dört temel unsura dayanmaktadır: Azot, karbon, oksijen, hidrojen. İnsan da, hayvan da, pek çok ortak gıdadan beslenir. Özellikle insanlar, aynı tür gıdaları alırlar. Buna rağmen, bütün varlık türleri birbirlerinden, her bir insan ferdi diğerinden pek çok yönleri itibariyle oldukça farklıdır. Görünüşteki ve yapıdaki benzerlikler, birbirinden türemeyi gerektirmez. Menşe birliğine rağmen görülen farklılıklar, varlıklarda gâye, manâ ve fonksiyonun önce geldiğini, maddî yapının da buna göre tanzim edildiğini gösterir. Önce gelişigüzel veya çok güzel bir bina yapıp, sonra ona fonksiyon biçilmez. Zihinde oluşmuş bir manâ, bir muhteva olmadan kelimeler teşekkül etmez, kitap yazılmaz. Her bina, aşağı yukarı aynı malzemeden oluşur; bina çeşitleri arasında pek çok benzerlikler bulunur; ama hiç biri, diğerinin aynı değildir. Bütün kelimeleri veya dilleri oluşturan harfler sayılıdır; ama her söz o mahdut işaretlerle ifade edilmektedir; öyle ki, 7 harflik bir kelimede 6 harf aynı olsa, bir harfin farklılığı, o kelimeyi diğerlerinden farklı kılar. 6 harf ortak, fakat 1 harf farklı olmak üzere, 7 harfli 7 ayrı kelime bulunabilir. Burada 6 harfin benzerliği, bu kelimelerin birbirinden türemiş olmasını gerektirmez. Her bir kelimeye varlık kazandıran ve onun harflerden müteşekkil malzemesini tayin eden, o kelimenin manâsıdır. Aynen bunun gibi, varlıklar arasında da, benzer fonksiyonlar için benzer yapılar, benzer organlar gerekir. Canlılar âleminde, bir takım yapı benzerliklerine ve aynı malzemeler kullanılmış olmasına rağmen, görülen nâmütenahî çeşitlilik, veya tersinden ifade edecek olursak, nâmütenahî çeşitliliğe rağmen görülen yapı benzerlikleri, tamamen bir kasda, bir iradeye, bir manâya işaret eder. Bu sebeple, manâya göre kelime oluşturulduğu gibi, varlık sebebine, gâyesine ve taşıyacağı anlama göre canlılar yaratılır ve kendilerine uygun yapı, uygun organlar verilir. Dolayısıyla, canlılar arasındaki benzerlikler, Darwin'in iddia ettiği gibi bir türemeyi değil, tam tersini gösterir.
İkinci olarak, yeryüzünde sayısız denebilecek derecede varlık ve yüzbinlerce varlık türü vardır. Eğer, her varlık türüne ayrı bir yüz, apayrı organlar, her bir türe ait diğerlerinden tamamen farklı yapı ve vücut verilecek olsa idi, bu takdirde, sonsuz sayıda yapı, organ ve vasıf olması gerekirdi. Konuyu insanlar için düşündüğümüzde ise, her bir insan ferdi, hayvanlar âlemine göre âdeta başlı başına bir tür teşkil ettiğinden, o zaman her bir insan için ayrı bir yapı, ayrı bir şekil söz konusu olurdu. Şüphesiz Allah, her bir türe, her bir insan ferdine, ona has ayrı bir şekil, ayrı bir yapı vermeye kâdirdir. Fakat bu durumda, canlılar âleminde ve insanlar arasında tanışma, yakınlaşma, yardımlaşma, kaynaşma ve beraberlik gerçekleşmez, dolayısıyla, her bir tür diğerlerine yabancı kalır, neticede de ortaya yaşanmaz bir dünya çıkardı.
Ayrıca, her benzeyen şey veya aralarında benzerlikler bulunan iki şey, birbirinin aynı demek değildir. Meselâ, sıvının çok çeşitleri vardır ama, gülsuyu ile tuz ruhu birbirinden farklıdır; kullanışta bile biri rahatlatır, diğeri yakar. Aynı şekilde, güneş de, elektrik de, mum da, çıra da ışık verir; fakat bunların hepsi tek bir kaynağa bağlanamaz. İnsanın yapısında bulunan bir veya çok sayıda organın hayvanlarda da bulunması, hattâ insanlarla hayvanlar arasındaki büyük benzerlikler, iki tür arasında bir geçiş olduğunu göstermez. Çünkü her varlığa, hayatı ve hayattaki vazifesini yerine getirme fonksiyonları için gereken organlar verilir. Kaldı ki, vücutta dün faydasız ve güdükleşmiş görünen pek çok organın bugün çok önemli vazifeler gördüğü anlaşılmış bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, tabiatta da bazen, çevreye, çevrenin umumi yapısına uygun düşmez gibi görünen bazı nesneler var olabilir; olabilir değil, vardır da. Ama, onların da kendilerine ait ne manâlar ifade ettiği üzerinde durulabileceği gibi, biz, tabiatın yapısını da bütünüyle çözmüş değiliz. Sonra, bazen bir şey, çok da uygun olmayan bir yere bir desen unsuru olarak konabilir ve dikkatleri üzerine çeker. Eğer göz buna takılır ve insan, ona dayanarak, umumi yapı üzerinde bir hüküm verecek olursa yanılır. İşte bu nokta, çok ayakların kaydığı bir imtihan noktasıdır. 1000 kapılı bir sarayın önce kapalı 2 kapısını görüp, sarayın bütünüyle kapalı olduğunu iddia etmek veya, kökü sağlam, gövdesi sağlam, dalları, yaprakları sağlam, bütün meyveleri sağlam, fakat iki meyvesi çürük bir ağaca, meyvelerinden bakıp, önce iki çürük meyveyi görünce ağacın çürüklüğüne hükmetmek ciddi bir yanlış olduğu gibi, bir-iki organın güdüklüğüne ve güya faydasızlığına bakarak, bundan türler arasında geçiş ve evrim neticesine varmak, aynı şekilde gayr-i ilmi bir yanlıştır.
Benzerliklerden hareket eden Darwin, insanlarda bulunan bir kısım hastalıkların hayvanlarda da bulunmasını, güya bir başka delil olarak değerlendirir. Burada da söylenecek söz, yukarıdakilerden farklı olmayacaktır. İnsanda, şu ana kadar bilinenleriyle onlarca, hatta alt şubeleriyle yüzlerce çeşit hastalık vardır. Eğer her bir canlı türüne ait farklı hastalıklar olmuş olsa idi, sayısız hastalık çeşidi bulunması gerekirdi. İkinci olarak, büyük ölçüde aynı malzemeden yapılmış ve benzer fonksiyonlar gören insan ve hayvan vücutlarında benzer hastalıkların bulunması gayet tabiî olup, bundan canlıların birbirinden türedikleri sonucuna varmak, hiç bir değer ifade etmez. Kaldı ki, insanlardaki hastalıklar, meselâ aynıyla veya bir eksiğiyle maymunlarda görülmemektedir. Tam tersine, bu hastalıklardan bir veya birkaçı farklı hayvan türlerinde görülebilmektedir. Meselâ, kronik amfizem atlarda, lösemi kedilerde ve sığırlarda, kas distrofisi tavuklarda ve farelerde, damar sertliği domuzlarda ve güvercinlerde, kan pıhtılaşması bozuklukları ve nefritler köpeklerde, mide ülserleri domuzlarda, anevrizma hindilerde, safra taşları tavşanlarda, karaciğer iltihabı köpek ve atlarda, böbrek taşları köpek ve sığırlarda, katarakt köpek ve farelerde görülür. Buradan hareketle, insanın fareden geldiğini, köpekten türediğini, sığırdan dönüştüğünü mü iddia edeceğiz? İnsanda ve hayvanda aynı tür virüsler, bakteriler bulunabilir. Bu hususların hiç biri, menşe birliğine delâlet etmez. Biyolojik açıdan insandan çok uzak olan kuşlarda ve tavuklarda bazı hastalıklar vardır ki, insanda da bulunur; fakat bu hastalıklarla tavuğa insanı yaklaştırmak, esas Darwin'in nokta-i nazarından uzaklaşma demektir. Çünkü o, işi tekâmüle bağlamış ve nihayet insanla diğer hayvan türleri arasına maymunu koymuştur.
- tarihinde hazırlandı.