O'na muhtacız!..
Günah insan için mukadderdir ve aynı zamanda o, insanın tabiatının bir tezahürüdür. İnsan, günah karşısında Allah'a (cc) çok sığınmalı; tabiatının o meylini yenmeye, fıtratının o buudunu kapalı tutmaya çalışmalıdır. Sevap daha sonraki sevap için bir davetiye olduğu gibi günah da sonraki bir günaha çağrıdır. -Hafizanallah- İnsan tabiatında bir kere delik açılınca, artık onun arkası gelir; hata ve isyanlarla örülü fasit bir daire oluşur...
Günaha hiç düşmemeye çalışmak gerektir. Fakat eğer düşülmüşse hemen tevbe etmelidir.. hem bu tevbe sadece bir kereyle de kalmamalı; samimi bir kul işlediği bir günahtan dolayı, onu her hatırladığında yeni işlemiş gibi bin defa istiğfar etmelidir.. gözü bir kere harama kaymışsa, kendini bütün gün günah işliyormuş gibi bir yanlışlık içinde görmeli, "İşte ben böylesine bir zavallıyım." deyip nefsini kınamalı, pişmanlıkla iki büklüm olmalı ve hemen tevbeye durmalıdır.. durmalı ve Yüce Dergâh'a el açıp yine O'na sığınmalıdır.
İnsan her zaman Allah'a (cc) muhtaçtır. Muhtaç olmayan bir tanedir: O da Allâhu's-Samed'tir. Fakat, O'na muhtaç olmakta da bambaşka bir güzellik vardır. Ben muhtaç olmayan bir insan olmaktansa, O'na muhtaç, boynu tasmalı bir kul olmayı tercih ederim. Her vesileyle O'na el açmak, her şeyi O'ndan dilenmek çok hoşuma gider. Mahiyetime yerleştirdiğinde beni Kendinden müstağni kılacaksa vâridat, mevhîbe, keşf u kerâmet.. hiçbirini istemem; benim O'na muhtaç olduğumu ruhuma duyuracak hisler isterim. Sürekli O'na karşı zaruriyet derecesinde bir ihtiyaç içinde olmayı ve O'nu duymayı arzu ederim.
Bunları inancı olmayanlara anlatmak çok zordur, anlayamazlar bu hakikati. "Bardağı tuttum, ağzıma götürdüm, içtim." deyip bütün bu ifadelerin aslında mecaz olduğunu düşünmeyen nasıl anlayacak ki? 'İçtim' ne demek, O içiriyor işte; bardağı yaratan da O, suyu yaratan da O ve seni yaratan da O. İradenin ötesinde O'nun iradesi var.. Bir mümin tevhid mülahazasına bağlı yaşamak istiyorsa mülahazalarını sık sık gözden geçirmelidir.
Maalesef, bu asırda enaniyet çok ilerde. 'Veli' diyebileceğiniz adamda bile bencillik oluyor. Hatta -hafizanallah- öyle oluyor ki, zaman geliyor, namazındaniyazında birisi olmasına rağmen, çok önemli, makbûl bir insanın Cenâbı Hak tarafından bazı önemli şeylere vesile kılındığı söylenince ona karşı kıskançlık duyuyor. Hatta kendisine saygı duyduğu zâtı bile kıskanabiliyor. Enaniyet o kadar ileri ki, 'Üstad' deyip onu kabulünü ifade ediyor; fakat, kendisini silseniz, nefyetseniz, her şeyi tamamen Üstad'a verseniz ona karşı bile kıskançlık duyuyor, 'Azıcık da benden bahsedin yahu' diyor...
Böyle insanlardan müteşekkil enâniyetli bir cemiyette de bir enâniyeti milliye, enâniyeti cem'iyye oluyor. Benlik kuvvet kazanıyor ve daha tehlikeli hâle geliyor. Âidiyet mülahazası da enâniyete sebep oluyor. İnsan tercihini bir yönde kullanabilir. "Ben Hanefiyim", tercihimi böyle kullandım. Fakat Hanefî olmakla Şafîiliğe, Hanbelîliğe karşı caka yapmanın bir mânâsı yoktur. Herkes elinden geldiğince dinine, milletine hizmet ediyorken, "Ben falan yerin talebesiyim; ben kahramanlar yaratan bir ırkın ahfadıyım." şeklinde üstünlük mülahazaları içine girmek çirkindir. Tercihini belli bir yönde kullanmışsın, elbette tercihini kullandığına göre orada bir fâikiyet mülahaza ediyorsun. Bu normaldir ve senin hakkındır. Tıpkı bir müçtehidin yaptığı içtihad gibi bir şeydir bu: Bir müçtehid delilleri inceler, bir hükme varır. Bir hükme vardıktan sonra da artık onunla amel etmesi gerekir; "Ben şu delilden şu hükmü çıkarıyorum; ama onunla amel etmiyorum." diyemez. Doğruluğuna inanıyorsa onunla amel etmelidir.
Aynen onun gibi, bir mülahazaya bağlı olarak bir tercihte bulunmuş olabilirsin. Ama bu, üstünlük duygusuna kapılmaya, başkalarını hafife almaya ve kendini de kurtulmuşluk içinde görmeye kat'iyen vesile yapılmamalıdır.
- tarihinde hazırlandı.