Sahabenin hak adına ihtilafı
Soru: Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Ashabım yıldızlar gibidir, onlara yapışan kurtulur.” buyuruyor. Hâlbuki sahabilerden bazıları birbirlerine karşı çıkmış, hatta birbirlerine sövmüşler. Hâriciler gibi bazıları Kur’ân ve Sünnet çizgisinden bile çıkmışlar. Bunlara uyup nasıl kurtulmuş olacağız?
Evet, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde, “Sahabilerim yıldızlar gibidir; hangisine uyarsanız, hidayete erer ve kurtulursunuz.”[1] buyururlar. Burada Allah Resûlü, “Benim ashabım” buyurmaktadır ki, onlar Kendisine ittiba edip uyan ve bu ittiba ahd ü peymânı içinde de vefat eden kimselerdir.
Bazı muhaddisler ve tabakât (sahabî ve sonrakilerin hayatının anlatıldığı biyografi kitapları) yazarları, sahabiyi, Efendimiz’i (sallallâhu aleyhi ve sellem) görmüş, kurb-u huzuruyla müşerref olmuş, sohbetini dinlemiş ve aynı ahd ü peymân üzerinde vefat etmiş kimseler olarak tarif ederler.[2] Binaenaleyh Efendimiz’i görmemiş kimseler sahabî olmadığı gibi, sohbetiyle müşerref olmasına rağmen –Allah korusun!– dinden çıkmış olan kimseler de sahabî değildir. Buhârî ve Müslim’de bunu teyit eden bir hadis-i şerifte Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), kıyamet günü Havz’ının başına bir kısım kimselerin geleceğini ve Kendisinin onlara Havz’ından Kevser vermek isteyeceğini, fakat bunun engelleneceğini anlatır. Orada Efendimiz “Ashabım!” diyecektir ama, O’na “Senden sonra neler karıştırdıklarını bilmiyorsun. Onlar (bid’atlar çıkartarak) irtidât ettiler.” denilecek ve bunun üzerine de Efendimiz onlara: “Yazıklar olsun size!” diyecektir.[3]
Bu hadisten de anlaşılıyor ki, Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) sırtını çeviren, ashab ipinden de kopmuş, düşmüş demektir. Öyleyse Efendimiz, “Ashabım yıldızlar gibidir.” dediği zaman, Kendisini görmüş, sohbetini dinlemiş ve O’na tâbi ve ahd ü peymânına da sadakat içinde bulunan ve bu çizgide ruhunu teslim eden kimseler anlaşılır. İşte bu çizgideki ashab, iktida edilecek ashabtır (radıyallâhu anhüm ecmaîn). Herhangi bir sahabiyi, yaptığı farklı içtihattan dolayı tekfir edenler ve Hâricî güruhuna katılanlar ise bunların dışındadır.
Soruda da işaret edildiği gibi, ashab-ı kiram arasında içtihat farkı ve değişik mülâhazalarla birbirlerine karşı ilan-ı harb etme gibi bir durum da olmuştur. Onlar hak bildikleri meselenin müdafaasını yapma uğrunda, icabında hak adına kendilerini feda edebilmiş ve muharebeyi göze almışlardır. Bir tarafta ashab-ı kiramın çoğunluğunun biat ettiği bir zat imam iken, başka bir yerde bir zatın kendisine biat ettirip imamlığını ilan etmesine karşı, dinin bir emri olarak –muharebe dâhil– o mutlaka ikna edilecek ve hizaya getirilecektir. Çünkü bir yerde iki imam olamaz. Sahabe arasında işte bunun kavgası olmuştu. Ne var ki, onlar bir araya geldikleri zaman yine anlaşmış ve kaynaşmışlardı. Nitekim Hazreti Ali’yi seven bizler, Hazreti Muaviye’yi de seviyor ve onu, vereceği hesap varsa Allah’a (celle celâluhu) havale ediyoruz.
Ashabın bazısı içtihat farkı ile birbirine girmiş, kavga etmiştir ama bunlar ne ilmî görüşlerinde ne hârici düşmanlarla muharebede ne de cihanı fethetmede birbirine zıt istikametlerde gitmemiş; bu konularda hep beraber olmuş ve aynı davanın pervaneleri gibi hareket etmişlerdir. Böyle bir farklılık, bizim onlara iktida etmemize mâni değildir. Onlar yıldızlıklarını yine muhafaza etmiş, hatta bu mesele onları belki biraz daha kuvvetli hâle getirmiştir. Çünkü hakkın müdafaası uğruna hayatını böylesine istihkâr edip dünyayı hiçe sayan insanlar, çok büyük kimselerdir ve onlara iktida etmek gerekir.
[1] Abd İbn Humeyd, el-Müsned 1/250; el-Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb 2/275.
[2] Buhâri, fezâil 1; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî ilmi’r-rivâye s. 15; İbn Hacer, el-İsâbe 1/7, Fethu’l-bârî 7/3.
[3] Buhârî, rikâk 53, fiten 1; Müslim, fezâil 29, 32, 40.
- tarihinde hazırlandı.