Ticaret
Ticaret, para ve emtia diliyle, her şeyin dizgini elinde olan Zât'a rızık adına müracaatta bulunmaktır. Bu müracaat mutlaka yapılmalıdır ama, isteklerin yerine getirilme işinin O'na ait olduğu da unutulmamalıdır.
Teknik ve teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, gelecek adına ticaret ve onun vadettiği şeylerin rolü, tahminlerin üstünde şimdikinden de büyük olacaktır. Hatta hükümet ve iktidarlar, onun vesâyası altında günyüzüne çıkacak ve onun desteğiyle varlıklarını devam ettireceklerdir.
Her şeyde olduğu gibi, ticaret ve zanaatta da ilim ve ihtisasın ehemmiyeti büyük olmakla beraber, bilhassa bu iki mesleğin çıraklık esasına dayandığı da asla hatırdan çıkarılmamalıdır.
Kitaplarda anlatılan nice meseleler vardır ki, mahir bir kalfa ve çıraklıktan gelme bir ustanın maharet prizmasından geçmedikten sonra bekleneni vermesi söz konusu değildir.
Haram-helâl mülâhazasına bağlı olarak alış-veriş yapan bir tüccarın, işinin başında geçirdiği ve geçireceği dakikalar ibadet sayılır.
İş yeri ve ticarethanelerin temizlik ve düzeni veya kirlilik ve düzensizliği çok defa satıcı ve iş adamının ruh hâletini aksettirdiğinden, bu hususun da, müşteri ve tâlipler üzerinde menfî ya da müspet tesir yapacağı unutulmamalıdır.
Hilekâr tâcir, hilekâr iş adamı, bu davranışlarıyla önce Rab'lerine ve vicdanlarına karşı gelmiş olurlar; sonra da hilelerinin sezilmesiyle halk arasındaki itibarlarını yitirerek, kazanç ufkunda kayba uğrarlar.
Ticaretin ruhu, doğruluk, emniyet, yaşanan devri idrak, müşteriye karşı fevkalâde nazik ve terbiyeli davranmaktır. Bu hususların birinde kusur eden, ticaretin ruhunu hırpalamış, dolayısıyla da kendi kazanç yollarını tıkamış olur.
Tâcirler, zanaatkârlar tatlı dilli, güler yüzlü, oldukça mütevâzi, sözlerinde sabit ve asla usanmaz, üşenmez olmalıdırlar. Hemen her meslek erbabı için çok ehemmiyetli olan bu hususlar, halkla içli-dışlı olmaları ve onların menfaat ve zararları ile alâkadar bulunmaları itibarıyla, bu iki sınıf için daha da önemlidir.
İş yerlerini alışılagelenden her gün bir saat önce açıp bir saat sonra kapatanların, ayları otuz beş, seneleri de dörtyüz yirmi güne ulaşır. Tabiî, imkân elverdiği ölçüde aynı iş yerlerinde gerçek vazifenin de ihmale uğramaması şartıyla...
Sızıntı, Temmuz 1985, Cilt 7, Sayı 78
- tarihinde hazırlandı.