Makam Düşkünlüğü
İnsanda pek çok iyi şeylerin özü ve çekirdekleri bulunduğu gibi, bazı maslahatlar için kötü şeylerin esasları da onda mevcuttur. Meselâ, hasbîlik, samimiyet, diğergamlık, istiğnâ gibi güzel huyların yanında, çok kimse de, makam sevgisi, mansıp düşüncesi, görünme arzusu nev'inden kalbi öldüren ve ruhu felç eden kötü hasletler de bulunur. Bu itibarla, insanlarla münasebetlerimizde, onların bu tabiî tarafları da nazarı itibara alınarak alâka kurulmalıdır ki, hayal kırıklığına uğramayalım.
Hemen her insanda az-çok bulunması tabiî olan makam arzusu, şöhret hissi ve mansıp düşüncesi, eğer meşrû şekilde tatmin edilmezse, kendilerini bu arzu, bu his ve bu düşünceden kurtaramayanlar, hem kendilerine, hem de içinde yaşadıkları topluma çok zararlı olabilirler. Tıpkı, doyma noktasına ulaşmış bir nesnedeki boşalma temâyülüne karşı koymanın, depresyona, tahribe, aritmiye sebebiyet vermesi gibi; ruhunda şan ve şöhrete yenilmiş derbeder gönüllerin de bu içten arzuları uygun bir yola kanalize edilmezse, kendi dünyamız hesabına tahribat kaçınılmaz olur.
Böyle ham ruhların, nefislerini tatmin yolundaki nisb-i şer sayılan her hareket ve faaliyetleri, bir ölçüde ruhun darbelenmesi sayılsa da, netice itibarıyla bir kısım şerlerin önlenmesine ve nisbî güzelliklere vesile olması bakımından "ehven-i şer", hatta dolaylı olarak bir hayır da sayılabilir. Evet, gırtlağına "hakk-ı temettu" arayan bir ses sanatkârı, fuhşa ait şarkılarıyla etrafımıza sis ve duman püskürteceğine, ilâhî bir nağme, canlı bir kasîde ve mevlidden bir bahisle boşalması daha az zararlı, hatta bazıları için hayırlı dahi sayılabilir.
Samimiyet ve ihlâs, yapılan bir işin ruhu ve o işi yapanın da vasfıdır. Buna göre, yapılan herhangi bir amelin Yaradan'ın nezdinde makbul olması, o amelin yürekten ve karşılık beklememe niyetiyle yapılmasına, yapanın kalbine de Hak rızasından gayrı bir şeyin girmemesine bağlıdır. Ne var ki, her ferdin bu ölçüde hizmete muvaffak olabilmesi oldukça zordur. Binâenaleyh, böylelerinde şer veya hayrın hakim olmasına göre kanaat yürütülmelidir. Evet, öyle işler vardır ki, gösteriş ve âlâyiş tarafı ağır basmakla beraber, ideallerimize, mukaddes düşüncelerimize ve insanımıza mutlak surette zararlı olduğu iddia edilemez. Bunlar, yaptıkları işlere şahsî arzu ve isteklerini karıştırabilir, Hakk'ın rızâsını her zaman düşünemeyebilir, yaptıkları yanlışlıklar karşısında iki büklüm olup âh u enin etmesini bilemeyebilirler; ama, inançlarında ve istikametlerinde Hakk'ın yanında olmadıklarını söylemek de kat'iyen doğru değildir.
Bütün bunlarla beraber, bir heyet içinde hizmet veren fertlerden her biri bizzat ve müstakillen vazife gördüğü sahayı temsile kalkışır, ona bakarak başkaları da kendi sahalarında görünme arzusuna kapılırlarsa, toplum disiplini bozulur, her şey alt üst olur ve süratle anarşiye gidilir. Daha sonra ise, şahısların bencillikleri hesabına cemiyetin her kesiminde münferit hareketlere yol açılır; derken ayak başa, baş da ayağa karışarak, merkezî otorite bütün bütün yıkılır gider.
Bir hükümet içindeki muvaffak simâlar, bir devlet bünyesindeki aktif unsurlar, bir müessese içindeki fâtih ve dinamik ruhlar, şahsî kabiliyet ve muvaffakiyetlerine göre arslan payı talep ettikleri takdirde, o hükümet felç olur, o devlet yıkılır, o müessese de, yüz ağzı bulunan bir ucûbeye döner. Hükümet kendi disipliniyle, devlet kendi esâsât ve prensipleriyle, bir ordu da itaat ve inkıyâdı, emir ve kumanda esasına saygısıyla vardır. Bunun aksini iddiaya kalkışmak, dünden bugüne varlığımızın teminatı olan bu hayâtî unsurları görmezlikten gelmek demektir.
Keşke gönüller, Yüce Yaratıcı'nın verdiğine ve vereceğine kanaat ederek, her bucakta O'nun hoşnutluğunu arayabilselerdi! Ama öyle anlaşılıyor ki, ellerindeki fenerin sönük ışınlarına kanaat ederek, güneşin aydınlatıcı tayflarına sırtını dönen bir kısım bencil gönüller, daha bir süre miyop bakışlarını düzeltemeyecek ve aydınlık kapıyı bulamayacaklar!..
Sızıntı, Mart 1984, Cilt 6, Sayı 62
- tarihinde hazırlandı.