Tasavvuf
Tasavvuf, İslâm hakikatinin insan vicdanı tarafından duyulup hissedilmesi mesleğidir. Bu itibarla da onu, yaşadığı hayatın şuurunda olmayanlar idrak edemeyecekleri gibi, başkalarına ait menkıbelerle teselli olanlar da anlayamayacaklardır.
Tasavvuf, neticesi itibarıyla, insanın kendi aczini, fakrını, hiçliğini kavrayarak, varlığının esasını teşkil eden Hakk'ın vücûdunun şuâları ve sıfatlarının tecellileri karşısında bütünüyle eriyip yok olmanın bir başka unvanıdır.
Tasavvuf, insan ruhunun saflaşıp kendi özüyle bütünleşmesi, bütün zaman ve mekânları aşarak bir bilinmez buuda ulaşması keyfiyetidir. Ve işte ancak bu sayededir ki, her fert, Mirâc-ı Nebevî ile açılan kapıdan geçerek, gidip Rabbine ulaşır ve bir nevi mirâca mazhar olur.. tabiî, kendi istidât ve kabiliyetine göre bir mirâca...
Felsefe ve hikmet, insanın düşünce ufkunu genişletir ve onun, eşya ve hâdiseleri tanımasına yardımcı olurlar. Tasavvuf ise, idrak edilmez bir buutta eşya ve hâdiselerin Yaratıcısıyla insanın temasını temin eder ve onu Allah'ın dostu ve enîsi haline getirir.
Tasavvuf, tarikat ehlinde de görüldüğü gibi, zikir ve fikir yoluyla insan ruhunun, nâmütenâhî olan "Kemâlât-ı İlâhiyye"den feyiz alarak aydınlanmasından ibârettir. Başlangıcı, insan benliği mikyas yapılarak sonsuza bir kısım farazî hatlar koymakla başlar; nihâyeti de, benlik ve benlik sırlarından vazgeçip, her şeyi O'ndan bilmekle noktalanır.
Tasavvuf, felsefenin elinin ulaşamadığı ulûhiyet gerçeğinin, kalb eli, kalb ayağı ve kalb gözüyle araştırılması yoludur. Aklın, yalın ayak ve baş açık hayalleriyle ters yüz edildiği bu yolda kalb, bir üveyk gibi kanatlanır, kendi kadirşinas kriterleriyle o Mevcûd-u Meçhûl'ü tanımaya çalışır. Sonra da, elde ettiği irfanını, "mâ arafnâke hakka mârifetik" (Seni hakkıyla bilemedik) sözleriyle ilân eder.
Tasavvuf, İslâm'ın ruhudur. Onsuz İslâm düşünülemez. Tarikatlar ise, bunu sistematize etmişlerdir.
Sızıntı, Haziran 1987, Cilt 9, Sayı 101
- tarihinde hazırlandı.