San'at
San'at, terakkinin ruhu ve duyguları inkişaf ettiren yolların en önemlilerindendir. Bu yolu kullanma fırsatını kaçıran bahtsız istidâtlar, bütün bir hayat boyu, tıpkı meflûç insanlar gibi, bir yanları hep ölü olarak yaşarlar.
San'at, gizli hazineleri keşfedip açan sihirli bir anahtar gibidir. Onunla açılan kapıların arkasında fikirler sûret urbası giyer; hayaller de âdeta cisimleşir.
İnsanları denizlerin sonsuzluk ve derinliklerinde, semâların yükseklik ve maviliklerinde dolaştırıp seyahat ettiren bir düşünce üveyki varsa o da san'attır. San'at sayesinde insan, yerlerin ve göklerin enginliklerine yelken açar, zaman ve mekân üstü duyuşlara ve sezişlere ulaşır.
Beşer hissiyatını muhafaza ile, her lâhza o hissiyata hedeflerin en yükseklerini gösterip, hassas ruhları derinlikten derinliğe sevkeden âmillerin başında san'at gelir. San'at olmasaydı, insanın müdahale ve ihtırâ dünyasında hâlihazırdaki mevcut güzelliklerin hiçbirini göremeyecektik. Ve o âteşîn san'atkâr ruhlar da, bütün tasarı, plân ve tasavvurlarıyla toprağa gömülüp gideceklerdi...
İnsanoğlunun iç derinliklerini tasvir eden en birinci levha san'attır. Evet, san'at sayesindedir ki, en derin duygu ve düşünceler, en çarpıcı tespitler, en içli arzular, bir plâğa kaydediliyor gibi kaydedilmiş ve âdeta ölümsüzleştirilmişlerdir.
San'atın imana refâkati sayesinde değil miydi ki, bu muhteşem dünya şaha kalkmış mâbetleri, şehâdet parmakları gibi öteleri gösteren minareleri, her biri başlı başına birer mesaj sayılan, mermerlerin alınlarındaki mübarek desen ve motifleri, çeşit çeşit hat san'atları, pırıl pırıl tezhipleri, solmayan işlemeleri ve kelebek kanatları kadar güzel nakışlarıyla, seyrine doyulmayan bir güzellikler galerisi hâline gelmişti.
Gerçek ilim, san'atla kendini gösterir. San'at adına ortaya herhangi bir eser koyamamış birinin, öyle çok fazla şey bileceği de söylenemez.
İnsan melekelerinin canlılığı, san'at ruhuyla çok alâkalıdır. San'atsız bir insan, ölü olmasa da, diri de sayılmaz.
San'atkâr ruhlarca geçerli olmayan, itibar ve revaç bulmayan bütün san'at gayretleri, şekille ruhu birbirinden tefrik edememeden kaynaklanmaktadır.
San'at adına bir esere itibar ve teveccühün, onun zâtından ziyâde, ruhundaki san'at ve maharete ait olduğunda şüphe yoktur.
Demiri altından, bakırı bronzdan daha kıymetli yapan san'attır. Evet, san'at sayesinde en kıymetsiz madenler, altın, gümüş ve elmastan daha kıymetli hâle gelirler.
Düşünce çizgimizdeki bütün güzel san'atlar, mübarek san'atkâr ruhların insanlığa ölümsüz armağanları olduğu gibi, vaktimizi bize bildiren saatten, güçsüzleştiği zaman gözlerimize güç kazandıran gözlüklere; uzak mesafeleri yaklaştıran telsiz ve telefonlardan, dünyanın dört bir yanındaki sesleri, sûretleri celbedip oturduğumuz odaya aksettiren televizyonlara; bizleri bir yerden bir yere taşıyan tren, otobüs ve tayyarelerden, mekik ve fezâ gemilerine kadar insanlık için huzur ve refah vesilesi sayılan bütün vasıtalar da, yine san'ata açık bu ince ruhların eserleridir.
San'ata kapalı bütün ruhlar, varlıkları-yoklukları birbirine denk; kendilerine, ailelerine, milletlerine yararlı olmayan, hatta zararlı olabilen bir kısım kuru kalabalıklardan ibarettirler.
Sızıntı, Nisan-Mayıs 1989, Cilt 11, Sayı 123-124
- tarihinde hazırlandı.