Müzakereli okuma ve okuma usulü
Soru: Kitap okumaya zorlayıcı faktörler nelerdir? Okuma alışkanlığını nasıl kazanabiliriz?
Kitap okumak çok önemlidir; hususiyle de insanı Rabb’ine ulaştıracak, onu gaye-i hayal saydığı neticeye bağlayacak, kâinatın gerçek manada fethine vesile olacak, kendisi için kapalı meseleleri açacak; dahası kara delikleri cennetin birer koridoru haline çevirecek ve en zulmetli noktalarda dahi sürçmeden yürüyebilmesini temin edecek kitapları okumak çok önemlidir.
Yukarıda belirtilen türden kitapları okumakla metafizik gerilim, birbirini destekleyici mahiyette “salih daire” teşkil ederler. Zira iyi bir kitap, metafizik gerilime; metafizik gerilim de o kabil kitapları okumaya sevk eder. Evet, insan kitap okudukça ondaki gerilim daha da artar ve o, gerilim arttıkça fırsatları kitap okuyarak değerlendirir.
İnanan herkes, şuurlu bir şekilde ve lüzumunu ruhunda derinlemesine hissederek mutlaka kitap okumak mecburiyetindedir. Bu itibarla, millî değerlerimize gönül vermiş muhabbet fedailerinin okuma mevzuunda da, umumî seferberlik ilan edercesine kendilerini okumaya vermeleri gerekmektedir.
İşte bütün bu sebeplerden ötürü kendi değerlerinden habersiz Müslüman nesillere mutlaka kitap okutmak suretiyle, Müslümanlığı anlama ve anlatma kâbiliyeti kazandırılmalıdır.
Evet, kitap okumama, kanaat-i âcizânemce, bizim neslimizin en büyük eksikliklerinden biridir. Bu eksikliği gidermek için devamlı ve çok okumalı, her gün bir şeyler öğrenmek için çalışmalı, ev ve iş yerlerinde, hiç olmazsa belli bir süre de okumaya ayırmalıyız. Neslimize bu mevzuda da iyi bir örnek olmalı, değişik vesile ve metotlar geliştirerek onlara okuma yollarını açmalı ve onların, İslâm’ı anlama-anlatma aşk ve şevklerini geliştirmeliyiz.[1]
* * *
Günümüzde bir tarafta okumayanlar var, öte tarafta da okuyanların dengesiz okuması söz konusu. Ortada bir temel olmadan, okunan şeylerin Kur’ân ve sünnet çizgisine uygun olup olmadığını test edecek temel kriterleri bilmeden okuma, dengesiz bir okumadır. Böyle bir okuma şekli insanı alır, başka taraflara götürür. Onun için önce temel esasların bilinmesi, dolayısıyla bu bilmeyi sağlayacak eserlere öncelik verilmesi gerekir.[2]
Soru: Kendi temel kaynaklarımızı iyi bildikten sonra başka kitapları okumakta bir mahzur görüyor musunuz?
Bir insan, kendi temel kaynaklarını çok iyi bildikten sonra, başka kitapları okumasında bir mahzur olmasa gerek. Başka bir ifadeyle, esas kendine ait terminolojiye, kendi kıstas ve kriterlerine vâkıf olduktan; yani din nedir, iman nedir, Allah’a, peygamberlere, haşr ü neşre ait inancı nasıl olmalı sorularına kâmil bir şekilde cevap bulduktan ve Kur’ân’ı anlamada takip edeceğimiz metot iyi belirlenip tespit edildikten sonra, diğer eserlere geçebilir.
Bu açıdan, neyin öncelikli olarak okunması lâzım geldiği hususunda dengeyi çok iyi ayarlamak gerekir. Eğer siz insanlara, “Her şeyi okumayın, kafanızı karıştırmış olursunuz.” derseniz, bu yanlış olur. Çünkü başkaları okuyor ve belki kafaları da karışıyor; hâlbuki bizim insanımız kendi meselelerini onlar karşısında savunamıyor ve bir fikir kısırlığı yaşanıyor. Diğer taraftan da herkes önüne gelen her şeyi okusun dediğiniz zaman, fikirler bulanıyor ve bir kısım yanlışlara düşme ihtimali doğuyor.
Öyle ise, bu yanlışlara girmemek için evvelâ bize ait şeylerin dikkatle okunması lâzımdır. Yani önce; tefsirde, hadiste, fıkıhta, kelâmda kendi usûlümüze göre kendi düşünce dünyamızı örgülememiz ve ona tutunup her türlü derinliğe dalabileceğimiz müktesebatımız her şeye yetecek kadar zengin ve sağlam olmalıdır ki boğulmayalım.
Evet, her şey okunmalı, ancak her şeyden evvel bizim için her şey sayılan kendi kitaplarımız okunmalıdır. İşte o zaman çizgiyi korur, şirazeden çıkmaz ve Allah’ın izniyle sapıtmayız ve onlar sayesinde Şark’ın da Garb’ın da birikimlerini değerlendirebilecek bir fikrî seviyeye ulaşırız.[3]
* * *
Bence kadavralaşmamak için işi sıkı tutmak, beslenme kaynaklarını şuurluca okumak, beyin fırtınası yapmak, müzakere etmek şart.[4]
* * *
Arkadaş! Bu risale, Kur'anın bazı âyâtını şuhudî bir tarzda beyan eden bir nevi tefsirdir. Ve hâvi olduğu mesail, Furkan-ı Hakîm'in cennetlerinden koparılmış bir takım gül ve çiçekleridir. Fakat ibaresindeki işkâl ve îcazdan tevahhuş edip, mütalaasından vazgeçme... Mütalaasına tekrar ile devam edilirse, me'luf ve me'nus bir şekil alır.[5]
* * *
Evet, nazlanan ve istiğna gösteren nazeninlerin mehirleri dikkattir. Ve menzilleri dahi kalbin süveydasıdır.[6]
* * *
Evet, aynı ruh, aynı duygu, aynı düşünce, aynı mefkûre etrafında kenetlenmiş kimselerin birlik içinde Hakk’a yönelişlerinde öyle bir derinlik, his ve şuurlarında öyle bir zenginlik, zikr ü fikirlerinde öyle bir enginlik vardır ki, en istidatlı fertler ve en kâmil insanlar bile, böyle bir heyet içindeki vâridlerin en küçüğünü dahi tek başlarına elde etmeleri mümkün değildir. Evet, sohbetin nuranî atmosferinde ifade de istifade de, ifaza da istifaza da, hissettirme de hissetme de, hep farklı buudlarda cereyan eder ve her şey, ferdîlikteki riyâzîliğe mukabil, hendesî açılıma bağlı bir keyfiyette gerçekleşir.[7]
* * *
Okurken; im’an-ı nazar; yani, mevzulara derinlemesine bakma, okuduğu mesele üzerine odaklanma ve yoğunlaşma çok önemlidir. Kitapta anlatılan şeyler üzerinde ısrarla durma; ele alınan konular arasındaki münasebetlere, o kitaptaki belli bahislerin başka yerlerdeki işleniş tarzına da bakma; yapılan ima ve göndermeleri, seçilen kelimelerdeki incelikleri yakalamaya çalışma da çok istifadeli olur.
Bir başka husus da özet çıkarmaktır. Evet, okunan kitapların özetlenmesi, en azından okunan her bahisten sonra insanın kendi kendine “Ben buradan ne anladım?” deyip zihnen özetlemesi azamî derecede istifadeyi sağlar.[8]
* * *
Edebî mülâhazalar ile düşüncelerini işleyen bir nâzım ya da nâsir: kelime zenginliği, ifade mûsıkîsi ve üslûp asaletiyle her zaman bir gaye, bir mazmun etrafında canlı-cansız söz ve sözcükleri harekete geçirerek, bunlardan bir beyan âbidesi kurmayı hedefler. Böyle bir hedefe yürürken de, seçip yerli yerine yerleştirdiği her kelime ve cümleyi, umumî maksadın âdeta notaya göre seslendirilmiş birer nağmesi gibi, ses verecek şekilde yerleştirir. Bu sesler, bu nağmeler bir yandan ille-i gâiyeleri olan mazmuna tercüman olurken, diğer yandan da yazarın düşünce tarzını, genel temayüllerini ve ruh hâlini aksettiren birer fon müziğine dönüşür. Evet, iyi bir söz üstadının ortaya koyduğu lirik bir nazımda, kelimelerin onun heyecanıyla inler gibi olduğunu duyarız. Destan duygularıyla köpürmüş edib bir sineden fışkıran kelime, cümle ya da mısralar, kulaklarımızda mehter sesi gibi yankılanır. Üstadça ortaya konmuş bir dramada bütün söz ve sözcükler, ruhlarımızın derinliklerinde dramatik bir hâdisenin sesi-soluğu gibi tınlar..[9]
* * *
Yüksek düşünce ve yüksek mefhumlar, mutlaka zihinlere nüfûz edecek, gönüllerde heyecan uyaracak ve ruhlarda kabul görecek âlî bir üslûpla anlatılmalıdır.[10]
[1] M. Fethullah Gülen, Kitap Okuma, Prizma 4/93-97
[2] M. Fethullah Gülen, Kur’ân Kültürü ve Sahabe, Sohbet-i Cânân, s. 49
[3] M. Fethullah Gülen, Felsefe ve Okunacak Kitaplar, Yol Mülahazaları, s. 106-108
[4] M. Fethullah Gülen, Muhasebe Kuşağı, Gurbet Ufukları, s. 129
[5] Bediüzzaman Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Katre, İtizar
[6] Bediüzzaman Said Nursi, Muhakemat, Birinci Makalenin sonu
[7] M. Fethullah Gülen, Sohbet ve Musahabe, Kalbin Zümrüt Tepeleri, 2/247
[8] M. Fethullah Gülen, Kitap Okuma Hususunda Bir İki Ölçü, Kırık Testi, s. 221-222
[9] M. Fethullah Gülen, Edebiyatın Gücü, Beyan, s. 32-33
[10] M. Fethullah Gülen, Ölçü veya Yoldaki Işıklar, s. 51
Not: Bu dosya, 15 Mayıs 2014 tarihinde Mehtap TV’de “Çizgimizi Hecelerken” programında müzakere edildi.
- tarihinde hazırlandı.