Düşünce sistemimizin / Kültür mirasımızın temel kaynakları: Kur’ân-Sünnet (2)
Müzakere Çizgimizi Hecelerken’de ilahiyatçı Cemal Türk ve Abdullah Şeref, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin perspektifini ve Hizmet’in ilham kaynaklarını yorumluyor. Müzakere ‘Çizgimizi Hecelerken’de bu referanslar ışığında ufkumuzu açacak okumalar gerçekleştiriliyor.
Programın bu bölümünde Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, düşünce sistemimizin ve kültür mirasımızın temel kaynakları olan Kur’an ve Sünnet’le olan münasebetlerimiz hakkındaki düşünce ve deneyimleri de analiz ediliyor?
- Modern zamanlarda İslâm düşüncesi ve İslâm mantığının sarsıntı geçirmiş ve duraklamış olması nasıl açıklanır?
- İslam dünyasının İslâm düşüncesinden uzaklaşmış olmasının en büyük sonucu ne olmuştur?
- İslâm dünyasının içinde bulunduğu durumdan çıkabilmesi neye bağlıdır?
- Tıkanmış düşünce sistemimizin önünü açıp, bayatlamış ve semavîlikten uzaklaşmış muhakeme tarzımıza Kur’ânî yörüngede nasıl işlerlik kazandırabiliriz?
Şurası bir gerçek ki, Müslüman düşüncesi ve Müslüman mantığının sarsıntı geçirmesi, duraklaması, durgunlaşması, hatta bulanıp kokuşması Müslümanları KUR’ÂN HEDEFLİ, PEYGAMBER YÖRÜNGELİ doğru yoldan uzaklaştırmış.. (…)
Kökleri asırlar öncesine dayanan, günümüzde de bilim ve teknolojiyle desteklenen bu kartlaşmış inhirafın giderilmesi, yeniden kendimizi keşfetmemize, kendimizi bulmamıza, İslâmî şuur, İslâmî mantık ve İslâmî muhakeme usûlüyle bir kere daha tanışmamıza.. uzun gayret, köklü himmet, gerekli zaman, bitmeyen sabır, dipdiri ümit, sarsılmayan irade ve teenni üstüne teenniye muhtaçtır. Aksine, kendi üslûbumuzu bulamaz, içine düştüğümüz çukurdan, düşüş noktasının dışında çıkış yolları aramaya devam edersek hem kendi kendimizi aldatmış hem de gelecek nesilleri bir kere daha inkisara uğratmış oluruz.
Bu itibarla, varlık ve hâdiselere İslâmî perspektifle yaklaşmak ve her şeyi İslâmî mantıkla değerlendirmek için İslâmî düşünce ve İslâmî tasavvurun yeniden gerçekleştirilmesi şarttır. (…)
Evet, bugün her şeyden daha çok, dünü-bugünü bir arada görebilecek.. kâinat, insan ve hayatı birden perspektife alabilecek.. mukayeseci.. varlığın sebepler ve illetler buuduna açık.. milletlerin ve cemaatlerin varoluş ve yıkılış senaryolarına vâkıf.. sosyoloji ve psiko-sosyolojinin hata ve savap¬larında hakem.. medeniyet devr-i dâimlerinin doğum, ölüm ve göçüşlerine nigehbân.. vesile ve gayeyi birbirinden temyiz edecek yetenek, vicdan selâmeti ve düşünce istikametine sahip.. gayeye saygılı.. şeriattaki hikmet-i teşri ve sahib-i şeriat’in maksatlarına âşina.. dinî hükümlere menat sayılan esaslar mevzuunda vukuflu.. ilâhî vâridâta açık objektif dimağlara şiddetle ihtiyaç var.
Tıkanmış düşünce sistemimizin önünü açacak.. bayatlamış ve semavîlikten uzaklaşmış muhakeme tarzımıza KUR’ÂNÎ YÖRÜNGEDE işlerlik kazandıracak.. bunları yaparken de kâinat, insan ve hayat arasındaki sırlı münasebeti göz ardı etmeyecek.. dinî emirlerin titizlikle yaşanıp hayata geçirilmesinin yanında, devam ve temadînin önemli bir esası olan, yürüdüğü yolları, SAHİB-İ ŞERİAT’IN teysîr, mülâyemet ve müsamaha ufkuna göre stabilize ederek tebşir ağırlıklı ve tenfire kapalı temsilini sağlamak.. ilim ve tefekkür gücünü İslâm’ın ve İslâm’ı yorumlamanın emrine vererek birkaç asırlık kısırlığı sona erdirmek.. mektepten mabede, sokaktan yuvaya her yeri, varlık, insan ve hayatın arkasındaki gerçeğin rasat edildiği rasathaneler hâline getirmek.. tıkanıklığı asırlar ve asırlar ötesine gidip dayanan sonsuzluğu temâşâ menfezlerine yeniden işlerlik kazandırmak.. İslâm’ı, hayatın hemen her ünitesinde sürekli üzerinde durulan gündemin birinci maddesi konumuna yükseltmek.. tenasüb-i illiyet prensibine göre sebep-sonuç mevzuunda hassas, riyâzî ve rasyonel davranmak… gibi fonksiyonları eda edecek bu idrak kadrosu, kendimizi yenilememize yardımcı olacak ve bize ebed-müddet var olmanın erkânını öğretecektir. (…)
İslâm; KİTAP VE SÜNNETLE, mü’minin dünya ve ukbâ hayatını, itikadî ve amelî durumunu, ibadet ve ahlâk keyfiyetini tanzim ederken, aynı zamanda satır aralarında, insanın ruh, akıl, kalb, vicdan ve his dünyasına da öteler buudlu bir dünyadan değişik şeyler fısıldar, onun benliğinin derinliklerinde uhrevî esintiler, lâhut televvünlü duygular meydana getirerek her an onu değişik bir buudda bir kere daha ihyâ eder.[1]
* * *
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri:
Bediüzzaman, üzerinde titizlikle durulup düşünülmesi, araştırılıp insanlığa tanıtılması gerekli olan bir simadır. O, İslâm âleminin, inanç, moral ve vicdanî enginliğini hem de en katıksız ve müessir şekilde ortaya koyan çağın bir numaralı insanıdır. (…) O, bütün ömrünü, KİTAP VE SÜNNET’İN GÖLGESİNDE, tecrübe ve mantığın kanatları altında, derin bir aşk ve heyecanla beraber hep bir muhakeme insanı olarak sürdürmüştür. (…)
O engin bir his insanı olmanın yanında, misyonuyla alâkalı meselelerde, hep KİTAP-SÜNNET YÖRÜNGELİ; muhakeme ve mantık televvünlü yaşamıştı.[2]
* * *
İnsan Hakları:
Bizim dünyamızda insan hakları, İslâm’ın ilk zuhuruyla tafsilî bir surette ortaya konmuş; ilk dinlerde icmâle emanet veya içtihatla vuzuha kavuşacak mahiyette bir ima, bir işarette meknî bu haklar, Kur’ân-ı Kerim ve Sünnet-i Sahiha sayesinde herhangi bir farklı anlayışa meydan vermeyecek şekilde, hem de tavzih ve tasrih üslûbuyla âdeta yeniden bir kere daha vaz’edilmiştir.[3]
* * *
Adalet:
Dengeli olma, aşırılığa düşmeme, herkesin ve her şeyin hakkına riâyet etme, zulme girmeme mânâlarına gelen “adl” ve “adalet”, İslâm dininde ahlâkî ve hukukî yanlarıyla fevkalâde önemli bir esastır. KUR’ÂN VE SÜNNET bu esas üzerinde ısrarla durur, mü’minleri ona riâyet etmeye çağırır ve onun Allah’a bir yaklaşma yolu olduğunu sık sık vurgular. (...)
İslâm dini, gelmiş geçmiş edyân-ı semâviye arasında ferdî ve içtimâî adaleti en belirgin şekilde ortaya koyan ve bir saat adaletle hükmetmeyi altmış sene ibadete denk tutan, hatta ondan daha hayırlı sayan bir dindir. KUR’ÂN-I KERİM VE SÜNNET-İ SAHÎHA’DA ADALETİ EMREDEN PEK ÇOK ÂYÂT VE EHÂDÎS-İ ŞERİFE göstermek mümkündür.[4]
* * *
Münazara:
Münazara, iki veya daha fazla münazırın, herhangi bir konuda, okunup yorumlanacak bir obje, bir nesne vesaireyi doğru okuyup, doğru yorumlamak suretiyle gerçeğe ulaşma gayreti; münazara esnasında ortaya konan mülâhaza ve bu mülâhazalara bağlı çağrışımların vaad ettikleri de nazar-ı itibara alınarak tam bir hakperestlik hissiyle bütün bir düşünce gücünün gerçeği bulmaya teksif edilmesi ameliyesidir.
Yukarıda kısmen temas edilen hususlar çerçevesinde cereyan eden münazara, KUR’ÂN VE SAHİH SÜNNET’LE TANIDIĞIMIZ MÜNAZARA USULÜNE UYGUN düşmektedir. Dolayısıyla da, bu şekilde gerçekleştirilen fikir yürütmelere ve her türlü müdâvele-i efkâra rahatlıkla “KUR’ÂNΔ diyebiliriz ve bu türlü musâhabelere diyalektik demek kat’iyen doğru değildir.[5]
* * *
İlim Düşüncesi:
Yeryüzü, insana insanca davranmayı, insanî değerlere saygılı olmayı, sevgiyi, aşkı, müsamahayı dinlerle, hususiyle de İslâm diniyle tanımıştır. İnsaflı bir bakış ve muhakemeli bir tarayışla Kitap, Sünnet ve Selef-i Salihin’in yaşayışları incelendiğinde, İslâm’ın, ahlâk, fazilet ve aşk etrafında örgülendiği görülecektir. Bilhassa İslâm’ın kitabı Kur’ân, insafla mütalâa edilebilse O’nda, ilim aşkı, insan sevgisi, adalet duygusu ve nizam düşüncesinin nümâyân olduğu müşâhede edilecektir.[6]
* * *
İslam’ın Gölgesinde Hayat:
İslâm’ın gölgesinde hayat, insanın ilâhî lütuflara mazhariyetinin bir değişik unvanıdır. (…) Onu, kendi nev’i şahsına mahsus çerçevesiyle duyup yaşayanlar, ömürlerini Cennetlerin bekleme salonlarında geçiriyor gibi, gözlerini açar-kapar etraflarına sürekli tebessümler yağdırırlar.
Onlar Kur’ân’ın aydınlık dünyasında düşünce hayatları adına oluşturdukları ahenk sayesinde, hep doğru görür, doğru düşünür, hâdiseleri doğru yorumlarlar (…)
İslâm’ı, tam kendi derinlik, kendi renk ve kendi deseniyle temsile çalışıp Kur’ân’la içli-dışlı olduğumuz ölçüde, biz hemen hepimiz, âdeta hayatımızın onunla yükselip derinleştiğini, farklılaşıp uhrevileştiğini duyup hisseder; onun sayesinde varlığın gayesini, yaratılışın hikmetini, insan olmanın sır ve mânâsını, buraya gönderilişimizin hedefini, gideceğimiz yerin kıymet ve değerini anlarız. (…)
Cenâb-ı Hak: “Biz bu Kur’ân’ı bir şifa ve rahmet kaynağı olarak ceste ceste indiriyoruz.” buyurarak, onun bütün dertlere derman, bütün sıkıntılara çare olduğunu hatırlatıp ona yönelmemizi istemekte ve “Doğrusu bu Kur’ân, insanları yolların en sağlam ve en eminine ulaştıran bir rehberdir.” fermanıyla da bize her kapıyı açabilecek, her problemi çözebilecek sırlı bir anahtar vermektedir. (…)
Günümüzün nesillerinin son bir kere daha İslâm’a ve Kur’ân’ın seslendirdiği ruh ve mânâya yönelmesi onların yeniden doğuşu olacaktır. Evet, İslâm’ın kitabı Kur’ân, insanî değerler, varlık, kâinat ve hayat hakkında en orijinal fikirlerin, hiçbir zaman eskimeyen disiplinlerin ve hep ter ü tâze kalabilen esasların biricik kaynağıdır. Onun, günümüzün toplumlarına da, yeni ufuklar açacağına, onlara alternatif düşünce sistemleri sunacağına ve insanımızın ızdıraplarını dindireceğine inancımız tamdır.[7]
[1] M. Fethullah Gülen, Çizgimizi Bulma Yolunda, RUHUMUZUN HEYKELİNİ DİKERKEN, s. 22-27
[2] M. Fethullah Gülen, Düşünce ve Aksiyon İnsanı, RUHUMUZUN HEYKELİNİ DİKERKEN, s. 77, 78
[3] M. Fethullah Gülen, Hak Kelimesi ve Ötesi, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 199
[4] M. Fethullah Gülen, Adalet, KENDİ DÜNYAMIZA DOĞRU, s. 218, 221
[5] M. Fethullah Gülen, Münazara ve Diyalektik, BEYAN, s. 174
[6] M. Fethullah Gülen, İlim Düşüncesi, YEŞEREN DÜŞÜNCELER, s. 189-190
[7] M. Fethullah Gülen, İslam’ın Gölgesinde Hayat, ÖRNEKLERİ KENDİNDEN BİR HAREKET, s. 189-190
Not: Bu dosya, 7 Ağustos 2014 tarihinde Mehtap TV’de “Çizgimizi Hecelerken” programında müzakere edildi.
- tarihinde hazırlandı.