Kardeş Kardeşe Yoldaş Gerek
Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Ümmet-i Muhammed'in kökten ve toptan yok edilmemesi, umumi bir kıtlığa maruz kalmaması ve çoğunu helak edecek bir düşmanın onlara musallat kılınmaması için Cenâb-ı Hakk'a dua dua yalvarmış ve Allah (celle celâluhu) Efendimiz Aleyhisselâtü Vesselâm'ın bu duasını kabul buyurmuştur. Buna göre bu ümmet umumi bir helâke uğramayacağı gibi, mütemadî olarak başkalarının hâkimiyeti altında da kalmayacaktır. Ancak Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bu ümmetin kendi arasında birbirleriyle vuruşmamaları, birbirlerine düşmemeleri için yapmış olduğu duasının Cenâb-ı Hak tarafından kabul buyurulmadığını ifade etmiştir. (Müslim, Fiten, 19/20)
Bu son talebin kabul edilmeyiş hikmetiyle alâkalı şu husus dile getirilebilir: Bu mesele, insanların kendi iradeleriyle çözecekleri bir husustur. Zira insan akıl ve şuur sahibi bir varlıktır. Kendi iradesi işin içinde olmadan sürü gibi güdülmek, bir yere toplanmak, ağaçlar gibi üst üste yığılıp bir arada bulunmak insan haysiyet ve şerefine terstir. Bunun yerine insanın, iradesinin hakkını vererek bir arada yaşayabilme ve başkalarıyla beraberlik tesis edebilme yollarını araştırması gerekir.
"Bazınızı Bazınızla İmtihan Edeceğiz"
Zaten Cenâb-ı Hak ilahî kelamında farklı âyet-i kerimelerde tekrar tekrar insanların birbiriyle imtihan edileceğini ifade buyurarak Ümmet-i Muhammed'in maruz kalabileceği bu azim fitne hususunda bizi ikaz etmektedir. (En'âm Sûresi, 6/53) Evet, Allah (celle celâluhu) bizi pek çok şeyle imtihan etmektedir. Bazen hastalıklarla, bazen musibetlerle, bazen ibadet ü taatle, bazen de günahlarla yani günahlara karşı bize verdiği zaaflarla imtihan ediyor. İnsan bu imtihanların hangisinde muvaffak olursa, o sahada imtihanı kazanmış demektir.
İşte bu imtihanlardan biri de bazımızın bazımızla imtihan edilmesidir. Allah (celle celâluhu) insan nevinde değişik neviler yaratmıştır. İnsanlardan her bir fert başlı başına bir nev gibidir. Herkesin mizaç ve huyu farklıdır. Kimse kimseye benzemez. Allah insanları bu şekilde farklı farklı yaratmakla, esma-i ilâhiye ve sıfat-ı sübhaniyesinin cilvelerini gösteriyor. Ve aynı zamanda bununla bizi imtihan ediyor ve imtihanda başarılı olanlara mükâfat vaad ediyor. Yani senin huyun onun huyuna uymadığı gibi, onun huyu da sana uymayacak. Sen ayrı bir meşrebin çocuğu, o ayrı bir mizacın çocuğu, öbürü de yine ayrı bir mezağın çocuğu olacak. Ancak aranızdaki bütün bu farklılıklara rağmen, birlik ve beraberlik tesis edebilmenin, beraber yaşayabilmenin yollarını arayacaksınız.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri ihlâsı anlattığı bir bahiste talebelerinden birisine, "Falanın yazısı senin yazından daha güzel." diyerek bir talebesinin faziletini ortaya koyuyor. İşte bu da bir imtihandır. Söze muhatap olan şahıs bu durum karşısında memnuniyetini izhar ediyor. Üstad Hazretleri bakıyor ki, o kişi bunu kalbinden söylüyor. Hz. Pir ihlâs adına böyle bir tavrı çok önemli buluyor. Belki herkes böyle bir durum karşısında kalbinde aynı memnuniyeti duymayabilir, böyle bir gönül safveti herkesten beklenmeyebilir. Ancak tavır ve davranışlarımızı kontrol etmek bizim elimizdedir.
Diğer yandan hiçbir zaman unutulmaması gerekir ki, bazı huyları kötü olan bir insan, "mutlak kötü insan" demek değildir. Hususiyle ibadetlerine karşı hassas, namaz kılan, oruç tutan bir insana kötü derseniz, siz kendi kötülüğünüzü, kendi çarpık bakış açınızı ortaya koymuş olursunuz. Evet, siz Allah'a, Peygambere, haşr ü neşre iman eden bir kimseye kötü derseniz, kendiniz kötü bir sürece girmişsiniz demektir. Bir arkadaşınızın bir kötülüğüne maruz kalabilirsiniz. Aranızda hırgür çıkabilir. Ancak burada yapılması gereken ona hemen kötü damgası yapıştırmak değil, bir yolunu bulup aradaki kırgınlığı gidermektir. Çünkü fertler arasında oluşan kırgınlıktan sonra ilk defa özür dileyip "kusura bakma kardeşim, hakkını helal et" diyen kimse o işin kahramanı sayılır. Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu hususa işaret eder ve birbirine küsen iki kişiden hayırlı olanın, önce selâm veren olduğunu ifade buyurur. (Buharî, Edeb 62) Bu hususta Kur'ân'ın fermanı ise şu şekildedir: "İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!" (Fussilet Sûresi, 41/34)
Kudsî Beyanlara Rağmen İnat Ediliyor
Bütün bu kudsî nasihat ve ikazlara rağmen, bu mevzuda gösterilen zaaf ve boşlukların, zaman zaman beni ciddi mânâda sarstığını, derin bir üzüntü ve ızdıraba gark ettiğini ifade etmeliyim. Zira bakıyorsunuz sohbet meclislerine giden, imanı anlatan eserleri müzakere eden iki insan, kalkıp birbiriyle didişiyor, birbiriyle uğraşıyor. Demek ki, onlar, küfür ve dalâlet zihniyetinin inanan insanlar üzerine nasıl bir kin ve nefretle yürüdüğünü görmüyor/göremiyor; düşmanlığa kilitlenmiş hasım bir anlayışın kurmuş olduğu planların, yapılan bütün bu hayırlı işlere mâni olabileceğini idrak edemiyorlar. Allah aşkına, eğer bunlar küçük meselelerse, o zaman büyük olan mesele nedir? Onur ve gururumuzun bir yerde hesaba katılmamış olması mı? Yoksa biz, Allah ve Resûlü'nün inkar edilmesini önemli görmüyor da, aleyhimizde söylenilen bir lafa takılıp kalıyor, onu mu daha ehemmiyetli görüyoruz?!
O zaman gelin neye, ne ölçüde değer verdiğimize bir bakalım. Hangi küçük hadiseleri hiç yoktan yere gözümüzde büyütüp bir heyûla hâline getirdiğimizi ve bunun karşısında hangi büyük meseleleri gözümüzde küçük bir mevzu hâline getiriverdiğimizi insafla müşâhede edelim. Allah bize akıl vermiş. Daha da ötesinde iman ve iz'an nasip buyurmuş. Bu sebeple gelin arada bunca fasl-ı müşterek varken nasıl oluyor da birbirimize düşüyoruz, oturup bunun bir değerlendirmesini yapalım. Uhuvvet Risalesi'nde denildiği gibi, Hâlıkımız bir, Mâlikimiz bir, Rabbimiz bir, Peygamberimiz bir, dinimiz bir, kıblemiz bir bir.. bir bir, bine kadar bir bir.. sonra vatan bir, mefkûre bir, aynı yolun yolcusu olma bir.. bir bir, yüze kadar bir bir. Şimdi bu "bir birler" hep bir ve beraber olmayı gerektirdiği hâlde sinek kanadı kadar önemsiz meseleler için niçin ve nasıl birbirimize düşüyoruz, durup düşünmemiz gerekmez mi?
Özetle
- Bu ümmetin kendi arasında birbirleriyle vuruşmamaları, birbirlerine düşmemeleri ancak insanların kendi iradeleriyle çözecekleri bir husustur. Bunun dışında bir şey beklemek boş hayal olur.
- Allah insanları değişik şeylerle imtihan eder. Bu imtihan hususlarından biri de bazımızın bazımızla imtihan edilmesidir.
- Allah ve Resûlü'nün inkâr edilmesini önemli görmüyor da, aleyhimizde söylenilen bir lafa takılıp kalıyorsak, neyin daha ehemmiyetli olduğunun farkında değiliz demektir.
İçi Boş Konuşmalardan Uzak Durun
Sohbetlerimizde söylenen sözler, konuşulan mevzular ya bizim Allah’a doğru yürümemiz istikametinde bir dinamo gibi hızımızı arttırmalı, ya insanlığa yararlı olmalı, ya da milletimize, ülkemize, ülkümüze hizmet etmelidir. Aksi takdirde salahiyet ve sorumluluğumuzun söz konusu olmadığı, bundan dolayı konuşup durmamızın hiçbir müsbet netice vermeyeceği, herhangi bir fayda sağlamayacağı aktüel meseleler hakkında –kusura bakmazsanız o tabirle ifade edeceğim– çene çalıp duruyorsak bu, dedikodudan başka bir şey değildir. Ayrıca bilinmesi gerekir ki bu tür faydasız ve gereksiz konuşmalar, yapmamız gerekli olan işlere de ciddi bir mânia teşkil eder. Hiç farkına varmaksızın bu türlü mevzuların içine dalar ve böylece yapacağımız işleri yapamaz hâle geliriz. Hatta zamanla salim düşünme imkânını sağlayan hislerimizi felç eder ve bunun sonucunda sağlam ve sıhhatli muhakeme kabiliyetinden mahrum kalırız.
Zaten bugün biz, kendimizi bir muhasebe ve murakabe süzgecinden geçirsek, gereksiz ve faydasız konulara im’an-ı nazar ettiğimizden dolayı, esas konsantrasyon temin etmemiz gerekli olan önemli ve hayatî mevzulardan uzaklaştığımızı göreceğiz. Bundan dolayı diyoruz ki, keşke im’an-ı nazar etmemiz gerekli olan konulara tam eğilsek, asıl onlar üzerinde yoğunlaşsak. İç âlemimize ait problemlerimiz varsa asıl onları halletmekle meşgul olsak. Bizi, potansiyel insan olma hâlinden hakiki insan olma ufkuna taşıyacak alternatif sistemler geliştirip bunların değerlendirmesini yapsak. Ancak maalesef genellikle aktüel meselelerle meşgul oluyor ve küçük şeylere takılıp kalıyoruz. Tabii bu esnada çok önemli ve hayatî işlerimiz de arada kaynayıp gidiyor.
Eskiden, kalb ve ruh hayatının soluklandığı meclislerde hep “sohbet-i canan” der, onun üzerinde durur, onun üzerinde yoğunlaşırlardı. Çünkü bir meseleye ne kadar konsantre olursanız, o ölçüde size kapı aralanır. Ne kadar Allah’la münasebete geçerseniz, o kadar teveccühe mazhar olursunuz. Bu disiplin sofiler arasında genel ve sabit bir kuraldır. Evet, teveccüh, teveccüh doğurur; nazar, nazarı netice verir. Bakıyorsanız, bakarlar size günebakanlar gibi. Bu sebeple tabiatınızın baskı altında bulunduğu anlarda dahi gözünüz bir nigâh-ı âşinâ ile hep kapı aralığından O’na bakmalıdır.
Cenab-ı Hak bir kudsî hadiste buyuruyor ki: “Kulum Bana bir karış kadar yaklaşırsa, Ben ona bir arşın kadar yaklaşırım.. bir arşın kadar yaklaşırsa, Ben ona bir kulaç kadar yaklaşırım.. Bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak mukabelede bulunurum.” (Buhârî, Tevhîd 50) Aslında anlatılan bu hususlar hakikat olmaktan ziyade birer mecazdır. Fakat Allah (celle celaluhu) şart-ı adi planında kendi teveccühünü teveccühümüze, kendi nazarını nazarımıza bağlamış oluyor. Eğer siz gözünüzü diker, O’nun kapısı eşiğinde hep vefalı bir tavır içinde bulunursanız, Cenab-ı Hak bu vefayı tek taraflı olarak sizin aleyhinize bozmaz. Çünkü O, sonsuz merhamet, sonsuz ilim, sonsuz kudret, sonsuz irade sahibi Allah’tır (celle celaluhu).
Sözün Özü
Çocuk eğitimi için anne ve babanın yetiştirilmesi de çok önemlidir. Baba babalığını, anne de anneliğini bilerek kendilerine düşen vazifeleri bihakkın yapmalıdırlar. Bir anne herhangi bir işte çalışıyor bile olsa, akşam eve geldiğinde çocuğuyla yakından ilgilenmeli ve ona anne şefkatini dolu dolu yaşatmalıdır. Anne ve baba şefkatinden mahrum çocuklar, içinde bulundukları toplumdan kopuk yaşar hatta zamanla toplum düşmanı bile olabilirler.
Haftanın Duası
Zatı, sıfatları, isimleri ve fiilleri her türlü kusurdan uzak olan ve kainattaki bütün mükemmellikler Kendisinin Sonsuz derecede mükemmel olduğuna delalet eden Rabbimize hamd ü senâ ediyor, O’nun ulu dergahının önünde yakarışa geçiyoruz: Merhametine hudut olmayan yüce Rabbimiz! Sen’den dünya hayatımız itibariyle biz pürkusur kullarına itikatta, amelde, yemede, içmede, halde, sözde ve bütün davranışlarda dosdoğru olmayı nasip etmeni, ahirette de Cennetle ve sürpriz nimetlerinle sevindirmeni istiyoruz.
- tarihinde hazırlandı.