Allah Nurunu Tamamlayacaktır
Efendimiz, ötelere yürüdüğü zaman -müverrihlerin tespitine göre- sahabi sayısı kadın-erkek, çoluk-çocuk yüz bine baliğ olduğu söylenmektedir. Rical kitaplarında tespit edilen Sahabe sayısı ise yaklaşık on bin kişi kadardır. On bin kişi şöyle böyle sadece bir mahallenin sakinleri kadar demektir. Evet, Resûl-i Ekrem'in kitabıyla, sünnetiyle arkada işin aktivitesini üzerine alan cemaatin kemmî durumu buydu. Keyfî durumuna gelince o çok derindi. Bu insanlar daha sonra cihanların hayat tarzını ve yeryüzünün coğrafyasını değiştirmişlerdir. Kendisinden çok kısa bir zaman sonra da Hulefa-i Raşidîn ve Emeviler döneminde, Afrika baştanbaşa fethedilmiş, Anadolu içlerine kadar gelinmiş; diğer taraftan Mâverâünnehir ve daha ötelere gidilmiştir. Ayrıca yine Emeviler devrinde Endülüs fethedilmiş, Avrupa'nın içlerine girilmiş, hatta İstanbul önlerine kadar gelinmiştir.
O güne kadar bir ma'nada Allah nurunu tamamlamıştır ama tamamlama henüz bitmemiştir. Yeryüzünde o nur inkişaf ve intişar ettikçe, muhtaç gönüller ona koştukça, herkes Resûl-i Ekrem'in neşrettiği envar ve rahmetten istifade ettikçe biz onu daima tamamlanıyor sürecinde göreceğiz. Dünden bugüne Efendimiz'den doğrudan doğruya istifade eden belli bir zümre hep bu gaye-i hayale hizmet etmişlerdir; bundan sonra da edeceklerdir. Hele bir sınıf vardır ki, Allah Resûlü bu sınıfı, "Ümmetimden yetmiş bin insan sorguya suale tabi tutulmadan cennete girecek. Ben Rabb'imden talep ettim, her ferde yetmiş bin insan ilave buyurdu." ifadeleriyle tebcil etmektedir. Cenab-ı Hakk'ın lütfunun ve Resûl-i Ekrem'in re'fetinin ifadesi olarak daha hesapta iken defterini alıp kurtulmuş ve emn ü emana ermiş bu zümrenin sayısı kesretten de kinaye olabilir. Ayrıca yine hadislerin ifadesine göre, bir güruh cezasını kabirde çekecek, başka bir güruh mahşerde sıkıntılar çekecek, ayrı bir zümre ise çilelerini çektikten sonra halas olup cennete dâhil olacaklardır. Binaenaleyh Efendimiz'in getirdiği envar ve esrardan hemen pek çok kimse istifade edecek ve nur-u ilahiden istifadeleri ölçüsünde ötede mükâfat göreceklerdir.
Öyle ise bize de bu nurdan istifade etmek için belli sorumluluklar düşmektedir. Zira Resûl-i Ekrem'in nuru tam inkişaf ettikten sonra o, âhir zamanda hüsuf ve küsufa maruz kalmış ve nurunu eski devirde neşrettiği gibi neşretmez hale gelmiştir. Onun beşâretleri ve müjdelerine dayanarak diyoruz ki, kıyamete yakın son küsuf ve hüsuf dönemi gelmeden evvel yeniden bir kere daha Sahabe-i Kiram devrinde olduğu gibi o nuru inkişaf ettirme uğrunda hırz-ı can etmeli ve öndekilerin arkasında yerimizi almalıyız.
- tarihinde hazırlandı.