Kur'an Mahlûk Değildir
Kur'an'ın mahlukiyeti meselesi herkesin işi değildir. Dolayısıyla da bilmeyenler bu meselelerde münakaşa etmemelidir. Aslında bunlar bir kısım nazari meselelerdir ve çok hassas vaz edilmişlerdir. İnsan, bu meseleleri anlamada ve inanmada dengeyi kuramazsa baş aşağı gidebilir. Böyle ağır ve dakik meseleler, avam halkın kaldıracağı meselelerden değildir. Ancak biz kısaca da olsa meseleyi avamlaştırıp arz etmeyi düşünüyoruz.
Kur'an'ın mahlûk olduğunu iddia edenler, Ehl-i Sünnet ve'l-cemaatten ayrılan Mutezile ve o çizgide olanlardır. Mutezile, Kur'an'ın mahlûk olduğu görüşündedir. Onlar Cenab-ı Hak Kur'an'la konuşmuş, onu ifade etmiştir ki bu da onun yaratılması demektir. Ayrıca onlara göre Kur'an ses, harf, âyet, sûre vb.lerinden oluşmakta ve telif, tanzim, tenzil, inzal gibi hudûs (sonradan olma) nitelikleri taşımaktadır. Bu nedenle de o, kadim değil, mahlûktur. Allah'ın konuşması (mütekellim olması), kelamı belli bir yerde, mesela Cebrail'de, peygamberlerde, levh-i mahfuzda, insanın okuyuşunda yaratmasıdır. Kur'an'ın kadim (ezeli) olması, Allah'ın zâtı ile birlikte ikinci bir kadimin daha bulunması demektir ki bu da tevhide ters düşer.
Bize göre Kelâm-ı İlâhî kadimdir. Nitekim Kur'an'a Kelâm-ı Kadim denilmektedir. Kur'an, Allah'ın (celle celêlühü) ezelî kelamıdır. Burada akılların karışmaması için Ehl-i Sünnet kelamcıları, Kelâm-ı İlâhî'yi, kelâm-ı nefsî ve kelâm-ı lafzî olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Kelâm-ı nefsî, Allah'ın doğrudan doğruya zâtındaki kelamı ifade etmektedir. Hatta bir manada herkesin de nefsî kelamı vardır. Mesela insanın içinde bir şeyi kurması, ifade etmesi, fikrî bir kısım ihzaratta bulunması, şöyle veya böyle diyeyim diye bir fikir silsilesi içinde kafasında bir kelam silsilesi meydana getirmesi bir kelâm-ı nefsîdir. Bunun lafızla, kitabetle, hitabetle alakası yoktur. Zira o tamamen nefsîdir. Kur'an'da bunu teyit eden en açık örnek Hz. Yusuf (aleyhisselam)'ın kardeşleri karşısında, Bünyamin'i kınadıkları zaman, içinden "Belki siz ondan daha fazla kötü durumdasınız." (Yusuf, 12/77) demesi gösterilebilir. Evet, Yusuf (aleyhisselam) bunu içinden söyler. İşte bu bir kelâm-ı nefsîdir. Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hakk'ın da kitabet ve hitabete gelmeyen, matbaa mürekkebi görmeyen kelâm-ı nefsîsi vardır. Bu kelâm-ı nefsî ebedi ve ezelidir.
Kelâm-ı lafzî ise kelâm-ı nefsîye delalet eden ses ve harflerden oluşmuştur. Kur'an'ın lafzıdır. Bu lafzî kelam, hudûs (sonradan olma) nitelikleri taşıdığı için ezeli değil mahluktur. Kur'an, bir mushaf mazrufu içinde zarf haline gelmesi keyfiyetiyle yani eşyaya taalluku keyfiyetiyle hâdistir ve o, bu yönüyle de mahlûktur.
- tarihinde hazırlandı.