Mucizeler Diliyle Kur'an'ın Gösterdiği Ufuklar
Nebiler, toplumların, manevî olduğu gibi maddî terakkilerinin de rehberidirler. Toplumlar, onların gösterdikleri yoldan gittikleri, onları izledikleri sürece, hem dünya hem de ahiret saadeti yoluna girmiş olurlar. Nebilere ait mucizelerde de toplumların terakki, huzur ve saadetiyle alakalı önemli mesajlar vardır. Aynı zamanda nebilerin sunmuş oldukları mesajlar ve göstermiş oldukları mucizeler kendi dönemleriyle sınırlı da değildir. Her mucize, bir yönüyle nebinin nübüvvetine, diğer yönüyle de hayatî bir hakikate ve gelecekte ortaya çıkacak bir meseleye delalet etmektedir.
Mesela Kur'an-ı Kerim'de, Süleyman'la (as) alakalı: 'Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü de yine bir aylık mesafe olan rüzgârı Süleyman'a (onun emrine) verdik...' (Sebe, 34/12) buyurulmaktadır ki, ayet-i kerimede ifade edilen rüzgar, bilinen rüzgarlardan değil, Hz. Süleyman'ın (as) emrine verilmiş özel bir rüzgardır. Süleyman (as), emrine verilen bu rüzgarla, -Cenab-ı Hakk'ın kendisine lutfettiği bir mucize olarak- bir günde vasıtasız olarak havada bir aylık yol katederek dilediği yere gidebiliyordu. Vasıtasız olarak semalara çıkıp havada gezmek, terakki adına insanoğlunun ilerleyebileceği en son sınırdır.
Beşer, bugüne kadar havada sürtünme meselesini aşmış, yerçekimini halletmiş ve havada uçmayı başarmıştır. Kur'an-ı Kerim'in havada uçulabileceğine işaret eden bu ayetini çok iyi anlayan İsmail Cevherî, Hazarfen Ahmet Çelebi ve Lagari Hasan gibi kimselerin yaptıkları uçuş denemelerini, bu ayetin mümin ruhlarda uyardığı azim ve heyecana bağlamaktayız. Onlar, ellerindeki imkanlar nispetinde değişik uçma denemeleri yapmış.. dahası bazıları itibariyle bu uğurda canlarını feda ederek şehit olmuşlardır. Ne var ki daha sonra gelen kimseler, hem Kur'an'a hem de Cenab-ı Hakk'ın kâinatta vazettiği kanunlara sırtlarını dönmüş ve seleflerin açtıkları bu yolda yürüyememiş ve bu düşünceyi daha ileri götürememişlerdir. Hatta bu kabil atılımları gereksiz bulmuş ve tenkit bile edebilmişlerdir. Sadede dönelim; bu ayet aynı zamanda bize, gelecek adına da ümit dolu mesajlar fısıldamaktadır. Bu mesajlara göre müminler için, Kur'an'ın ayetleri yanında, kâinatta cârî kanunlara da uygun hareket ettikleri ölçüde, ulaşmayacakları zirve yoktur.. ve mucizeler bu zirveleri işaretler.
Her nebinin mucizesi, tenâsüb-ü illiyet prensibine uygun olmasa da bir kısım sebepler üzerine bina edilmiştir. Mesela Allah Resulü'nden (sav) sâdır olan harikulade hallere bakacak olursak; O, (sav) bir defasında susuz olan ordusunun su ihtiyacını gidermek için parmaklarından şakır şakır su akıtır. Tabii önce parmaklarını esbâb-ı âdiye içine sokar; yani onları bir miktar suya daldırır.. bir başka defasında ise 300 civarında sahabiyi doyurmak için bir-iki avuç hurmayı değerlendirir ve Allah'ın yaratmasıyla onu bereketlendirir.
Evet, Allah (cc), sebepler dairesi içinde bulunulduğu sürece sebepleri tamamen ortadan kaldırmamaktadır. O, peygamberlerden sâdır olan mucizeleri dahi cüz'î sebepler vasıtasıyla lutfetmekte ve bununla sebeplerin ehemmiyetine dikkat çekmektedir. Hz. Musa'nın (as) harikalar meydana getiren âsâsını taşa vurup su fışkırttığı mucizesinde taşın içindeki az bir miktar suyun bu mucizeye mesnet teşkil etmesi ve âsânın bir vasıta olarak kullanılması bu hakikati teyit eden ayrı bir misaldir. Elindeki kitabın ahkâmına harfiyyen tâbi olan ve Allah'ın huzurunda adeta gassalın elindeki bir meyyit haline gelen Hz. Musa (as), bütün heva ve hevesini terk edip onların üstüne çıktığı noktada harikulâde nevinden ve hiç beklemediği bir yerde elindeki cansız âsâsının yine cansız bir madde olan taşa temas etmesiyle 12 adet kaynak fışkırıvermiştir. Nitekim 'Musa (çölde) kavmi için su istemişti de biz ona: 'Âsân ile taşa vur!' demiştik. O vurunca da derhal (taştan) oniki kaynak fışkırmıştı.' (Bakara, 2/60) ayet-i kerimesi bu hadiseyi haber vermektedir.
Bu mucize, beşerin en sert kayaları sinesinde barındıran zeminin altından su ve hayâtî şeyler çıkarma mevzuunda varacağı serhat ve son sınırdır. İnsanoğlu, hiçbir zaman bunu aşamayacak ve bir âsâ ile Hz. Musa'nın yaptığı işi yapamayacaktır. Fakat Hz. Musa (as), gösterdiği bu harikulâde işle, yerden su çıkarma mevzuunda insanoğluna bir son sınırı işaretlemektedir ki, Cenab-ı Hakk'ın vazettiği kanunlara riayet eden beşer, bir âsâ ile olmasa da elindeki değişik teknik aletlerle en sert toprak tabakalarından dahi sular çıkarabilecektir.
- tarihinde hazırlandı.