Kur'an'da Sütün Meydana Gelişi
Kur'an-ı Kerim, dikkatlice tetkik edildiğinde O'nun hiçbir sûre ve ayetinin ilmî hakikatlere zıt ve ters bir yanı olmadığı hemen anlaşılacaktır. Hatta icmâlen ve vakayı rapor şeklinde, insanların çok sonraları keşfedip ortaya koydukları hakikatleri asırlar önce haber verdiği görülecektir.
Bu cümleden olarak bir ayette şöyle buyurulur: 'Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da alınacak ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen) ve içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.' (Nahl, 16/66) Evvela Kur'an: 'Kuşkusuz sizin için hayvanlardan da alınacak ibret vardır.' diyerek hayvanlar âlemi itibariyle Allah'ın varlığına ve birliğine delalet eden delillere dikkati çekiyor. Bu deliller, herkesin anlayacağı şekilde, hem halkın hem de uzman ilim adamlarının anlayabileceği bir üslûpla anlatılmaktadır. Evet pek çok hayvan türü, ot, yem, saman ve su gibi gıdalarla beslenerek, insanlar için birer protein kaynağı olan et, süt ve yumurta gibi nimetleri onlar sunmaktadırlar ki, avam-havas hemen herkes bunu rahatlıkla anlayabilir.
İşte bütün bu nimetlerin hayvanlar vasıtasıyla bu şekilde bizlere lutfedilmesi, Allah'ın varlığına ve birliğine apaçık bir delildir. İkinci olarak: 'Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz.' ferman ederek, sütün ilk defasında 'fışkı'dan ikinci defasında ise 'kan'dan ayrılarak hâlis, tertemiz, içenleri rahatsız etmeyecek ve onlar için önemli bir besin kaynağı olduğu hatırlatılmaktadır.
Burada bir hususu hatırlatmakta yarar var: Sütün özellikle bebekler için daha fıtrî oluşu, annenin memesinden aktığı andaki durumu itibariyledir. Şayet o, annenin memesinden aktıktan sonra bekletilip daha sonra şöyle veya böyle ısıtılarak bebeğe verildiğinde, onun tabiiliğine riayet edilmemiş olur. Sütün hâlis olması, onun bozulmamış ve mikrop bulaşmamış olması demektir. Ayet-i kerimede sütün hâlis ve 'sâiğ' oluşu, yani herhangi bir hastalık endişesi vermeyişi ve boğazdan rahat gidişi, biraz da hayvanın memesinden aktığı âna bağlanmaktadır. Zira süt, mikropların çabucak çoğalmasına müsait bir yapıya sahiptir. Burada bir ziraat uzmanının anlattığı bir hadiseyi onun ağzından nakletmek istiyorum: 'Biz, hayvanlardan sütü alıp onu muhafaza ediyor ve bu sütü buzağılara içiriyorduk. Yaptığımız denemeler neticesinde memesi temiz bir hayvanın memesinden süt emen buzağı ile bizim süt verdiğimiz buzağı arasında gelişmeleri açısından gözle görülür bir fark söz konusu idi. Diğerine nispeten bizim süt vererek beslediğimiz buzağı daha az gelişiyordu. Bunun sebebini araştırıp tetkik ettiğimizde, karşımıza şu neticeler çıktı: Buzağı, annesinin memesinden emdiği sütü, fıtrî bulmuş olacak ki daha içten emiyordu. Dolayısıyla sütü annesinin memesinden emen buzağı, kendi tabiatına daha uygun şekilde beslenmiş oluyordu. Aksine, süte annenin memesindeki tabii sıcaklığı vermek mümkün görünmüyordu. Evet, yavru, sütü tabii sıcaklığı içinde içtiği zaman daha içtendi ve emmeyi tabii bir iştihaya bağlı sürdürüyordu. Ayrıca süt, dışarıda tutulduğunda, az da olsa ona mikrop bulaşabiliyordu ki bu da değişik yönleriyle sütün vasıf ve değeri üzerinde menfi tesirleri oluyordu.'
İşte Kur'an-ı Kerim, 'içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt' ifadesiyle sütün, kan ve fışkı arasından çıkmış olmasına rağmen, insanların rahatsız olmadan içebilecekleri saf, temiz ve tabii bir nimet-i ilahi olduğunu anlatmaktadır. Bilindiği gibi canlılar, gıdaları ağızlarına alıp yutmaktadırlar. Yutulan bu besinler, belli bir ameliye için mideye, mideden sonra da bağırsaklara gitmektedir. Bağırsaklara giden bu besinler burada bulunan kılcallar tarafından pislikler içinden tasfiye edilerek kana karışmaktadırlar. Bu, Allah'ın ihsan ettiği hoş bir içecek olan sütün fışkıdan ayrıldığı ilk safhadır. İkinci safhada kana dahil olan bu maddeler, kanın içinde deverân etmekte; daha sonra ise süt veren canlının süt guddelerine (bezlerine) gelen bu protein çorbası, bu bezler tarafından süt haline dönüştürülerek, memelere sevk edilmektedir.
Evet, işte böyle bir konuyu, hemen hiçbir tereddüde meydan vermeden açık-seçik olarak ifade etmek Kur'an'a has bir keyfiyettir ve mucizedir. Zira, hayvanın karnında olan bu enteresan hadiselerin insanlar tarafından bilinmesinin mümkün olmadığı asırlar öncesi bir dönemde Kur'an, daha başka ayetlerde de olduğu gibi, bu ayetiyle de adeta şöyle demektedir: 'Ben Hz. Muhammed (sav) dahil, yeryüzünde hiçbir beşerin kelâmı olamam. Hz. Muhammed sadece benimle irşat eden büyük bir mürşittir. Ben, ancak ve ancak bütün kevn ü mekanı birbirine bağlayan ve ezelden ebede kadar her şeyi ihata eden kelâm-ı ilahiyim. Sizin aklınızın ulaşamadığı, idrakinizin eremediği yerlerde benim asırlar öncesinden dikili olan bayrağım dalgalanmaktadır. İleride, değişik yöntem ve teknolojik imkanlarla daha enteresan şeyler keşfedeceksiniz. Teleskoplarınız, trilyonlarca kilometre ötede bulunan nebülozları getirip gözler önüne serecek ama, oralara gittiğinizde de yine benim bayrağımın dalgalandığını göreceksiniz.'
Evet, Kur'an'ın bu ayeti de, önceki ayetlerde olduğu gibi, haber verdiği ilmî hakikatlerin diliyle onun bir kısım ayetlerini tenkit eden münkirlerin tenkitlerini alıp onların suratlarına çarpmakta, dün olduğu şekilde bugün de bütün münkirleri susturmaktadır.
- tarihinde hazırlandı.