İç-dış ahengi ve günah karşısındaki tavır
İnsan, dış görünüşüne önem verdiği gibi kalbî ve ruhî hayatı itibarıyla da dikkatli yaşamasını bilmelidir. Mesela, insanın bir yerinde göze batacak bir şey varsa, dikkat çeker diye onu gizler. Yakası kıvrık kalmıştır, pantolonun paçası bozulmuştur; farkına varınca hemen onu düzeltir. Bunun gibi, kalbde bir inhiraf olduğunda, ruhta hedefinden sapma meydana geldiğinde de hemen harekete geçmesi lâzımdır. Harekete geçip onun çaresine bakması, onu yoluna koyması gerekir.
Mesela, göz yoluyla kalbe bir şey gelebilir; kulak veya ağız vesilesiyle kalbe bir şey bulaşabilir. İnsan, görünüşündeki dağınıklık kadar, belki ondan daha fazla, gönül hayatındaki bu tür dağınıklıklara dikkat etmeli ve devamlı hassas yaşamalıdır. Hiç olmayacak şekilde, mesela konuşurken, ağzından kaçırıverirsin: “Filanca, yüzüme bakarken biraz aval aval baktı.” O şahıs kendisine söylenince bundan rahatsızlık duyacaktır. Hemen arkasından koşup ona yetişerek “Ağzımdan bilmeyerek böyle bir şey çıktı, hakkını helal et” demek icap eder. Aynen bunun gibi, “Niye hava soğuk?” diye aklından geçti. Hemen arkasından “Estağfirullah ya Rabbi; senin soğuğuna, sıcağına karışamam!” demelidir.
İnsan, üstüne başına, yakasına paçasına dikkat ettiği gibi kalbî ve ruhî hayatı itibarıyla Allah’ın ölçüleri içinde onun sevimsiz kabul ettiği şeylere karşı da teyakkuz halinde yaşamalıdır. Bazı hassas tipler vardır. Giysisiyle, oturduğu yattığı yeriyle, düzen arayışı içindedirler. Ama ruhî hayatları konusunda o kadar duyarlı değildirler. Bazı insanlar da düzensizdirler; çevreleri, eşyaları karışıktır. Fakat ruhî hayatları itibarıyla fevkalâde bir insandırlar. Bunlar birbirine uymayabilir. Ama bazıları da vardır ki, hem dış görünüşleri itibarıyla hem de iç hayatları, ruhî ve kalbî yönleriyle her zaman hassastırlar, duyarlıdırlar. Herhalde en iyi insan tipi de odur: İç-dış ahengi mevzuunda fevkalâde hassas ve duyarlı yaşayan, eğri büğrü şey görmek istemeyen insan... Bu çok önemlidir.
İnsana bazen bazı şeyler ağır gelebilir. Fakat aklımızdan geçen şeylerden dolayı bile, marz-ı ilâhîye (Allah’ın rızasına) muvafık değildir korkusuyla, günah işlemiş gibi davranılmalı. Günah dediğimiz şeyin sürekli kendisini hissettirmesi mü’minin kalbinin cilasındandır. Çok parlak bir kalbe bir kere bile kir düşmüşse, aradan elli sene geçse dahi, o kalbin sahibi, o günahı sanki o gün işlemiş gibi duyar. Günaha karşı koymanın en güçlü yolu da budur. Bir kere yapmışsa bir masiyet, onu yeni yapmış gibi vicdanını incitici olarak bulur. “Keşke!” der, “Keşke!…” Bu önemlidir. Siz günahınızı unutursanız, o, öbür tarafta başınıza gâile (dert, felaket) olur. Allah’ın rahmeti unutulmamalı; ama günah da unutulmamalı. Onun affediciliği unutulmamalı; ama günahın çirkinliği de unutulmamalı. Mü’min, bir kere hata etse, bir ömür boyu onun için gözyaşı döker.
- tarihinde hazırlandı.