Bu badire aşılabilir mi?
Bu çetin bir badiredir ve insan bu badireyi tek bir şartla aşabilir. Bu şart da; ciddî bir ruh terbiyesi diyebileceğimiz seyr-i sülûk-i ruhanî, cezb ü incizab ve Allah karşısındaki acz ü fakrını kavrayıp ona yönelmektir. Aksi halde o insan, Allah’a hep uzak kalır. Biraz önce ifade ettiğim gibi, Allah insana şah damarından daha yakındır, ama böylesi bir insan Allah’tan fersah fersah uzaktır; uzaktır çünkü şeytan ona Kur’ân’ın tabiriyle “karîn” (yakın bir dost) olmuştur. “Kim Rahman’ın (hikmetlerle dolu ders olarak gönderdiği) Kur’ân’ı göz ardı ederse (veya o Rahman’ı zikretmekten uzaklaşırsa), biz de ona bir şeytan sardırırız; artık o, ona arkadaş olur” (Zuhruf, 43/36) Bu açıdan insanın kendisini Rabb’inden uzaklaştıran ya da yakınlaştıran şeyleri çok iyi bilmesi lâzım.
Aslında insan, kalbine ait hususiyetleriyle; lâtife-i Rabbaniyesiyle, fuadıyla, sırrıyla, hafâsıyla; genişliğin temsilcisidir, timsalidir. İnsana bu yönüyle bakanlar, onu meleklerden daha üstün görürler. Mülkle beraber melekûta da açık bir varlık çünkü o. Kâinat kitabının bir parçası; hatta enmuzeci, fihristi. Dolayısıyla onu okuyan, koca kâinatı hallaç etmiş olur. Tabir-i diğerle, kâinat kitabını okumak isteyen onun fihristi olan insana bakınca, o koskoca kitabın muhtevasını birdenbire gözden geçirmiş olur. İşte insan, bu mahiyete sahip bir varlık. Fakat aynı zamanda kâinatla da sınırlı değil insan, onu da aşıyor. “Mahiyeti meleklerden de ulvî, avalim (âlemler) kendisinde pinhan (gizli), cihanlar onda matvî (dercedilmiş)” hatta ilavesiyle onu da aşan bir varlık. Âdeta gökler ve yer, mânâ, muhteva ve bütün derinlikleriyle dürülmüş, bir kitap haline getirilmiş ve sonra da bir nüsha-i kübra halinde insan olarak görünmüş.
- tarihinde hazırlandı.