Hicret Ekseni
Hicret nedir bilmez ki onu, hiç göç etmeyen,
Bir gurûbdur ümidi, inkisarı bitmeyen...
Kan damlar gibi damlar sînelere her zaman,
Bir başka hasret, başka tasa ve başka hicran.
Günlerin aylar, ayların yıllar uzunluğu..
Ve rûhların ahbab, sıla, vuslat susuzluğu,
Duyulur gönlün derinliklerinde sessizce;
Ne melâl türküleri dinler insan her gece!.
Kederi gibi sevinci de boldur hicretin,
Hakk’a götüren yollar arasında en metin;
Büyüklüğe yürüyenler için o bir köprü,
Herkes ona uğramalıydı bundan ötürü.!
Asırlar önceydi; âdet-i ilâhi bu ya;
Tıpkı kabir gecesi gibiydi bütün dünya.
Işığa kapalı sînelerde bir homurtu,
Tıpkı yarasalar şehrâyiniydi her kuytu.
Güneş doğacak diye zulmet çıldırıyordu,
İblis, gönlünce renkli bir hayat sürüyordu.
Yağmura gebe atmosfer sıkışması gibi,
Üst üste bulutlar ki, görünmüyordu dibi.
Kâbe kuluçka gibi inim inim hâliyle,
Yutkunup duruyordu suskun heyecaniyle.
İnanan dudaklarda sımsıkı bir fermuar,
Ezilen rûhlar ümitsizlik içinde zâr zâr...
Bu bin bir gürültü içinde müthiş hissizlik,
Mekân şirke emanet, zamanın dibi delik.
Nebî muzdarip, çevreyse ezâ ile sarsık,
Canlar dudakta fecir bekleniyordu artık...
Tam bu esnada hâdiselerin en garibi,
Bir sepette Musa’nın Nil yolculuğu gibi;
Işıktan adama 'Git!” deniyordu şimdilik,
Bir kutlu beldeye ki, yolları hep selvilik...
Arkada O, az önde kudsiler dörder-beşer,
Dirilişe yürüyordu bütünüyle beşer.
Bir sırlı seyahat ki semâvî, fakat yerde,
İçinde dönüş muştusuyla biraz ilerde...
Yürüdüler, Allah’a güvenerek kol kola,
Bir gün ulaştılar özlerine giden yola.
Mekke’de gurûb tasası, Medine’de şafak,
Dünya yeni bir çağın kapısında ki, ap ak!
Zamanda hareket, gönüllerde kıpırdanış,
Duyanlar duydu, duymayanınki bir aldanış..
Eridi kardan adamlar O’nun nefesiyle..
Ve dirildi ölü gönüller altın sesiyle.
Artık çark O’na râm ve önünde iki büklüm,
Gündüzler, alnının ziyasından bir tebessüm.
Gönüller 'taht-ı revân', O ise bir Süleyman,
Her ululuk bir damla, O ise tam bir umman...
Yürüdü iki cihan atının terkisinde,
Yürüdü, son noktanın bir adım berisinde...
Şimdi sırada tekmil çağın garipleri var,
'Hicret' deyip dökülmüş yollara O’nu arar.
Dolaşıp dururlar her koyda ayrı bir bahar.
Onların bağına dikenler eken gül toplar.
Onların hamurunu Kudret Eli yoğurur,
Onların bağında saksağan tâvus doğurur!
Onlar, varlığın gâye ölçüsünde nüktesi,
Dillerinde ötelerin güftesiz bestesi...
Felek, onların ikbaline boyun eğmekte,
Kader, geçecekleri yollara su serpmekte.
Allah tutkusuyla her zaman başları mahmûr,
İklimleri Cennet kokusuyla buhûr buhûr...
Sızıntı, Haziran 1995, Cilt 17, Sayı 197
Nebî muzdarip, çevreyse ezâ ile sarsık,Yürüdü, son noktanın bir adım berisinde...br /br /- tarihinde hazırlandı.