Hâtıra
Nûrlu bir geceydi o eski zaman;
Hülyâlarımda füsunlu hâtıra,
Yağmur nağmeleriyle ara ara,
Boşalıyor gönlümdeki bahara
Uyaran yıldırımlarıyla her an.
Sînemde hep geçmişin mûsıkîsi,
Gürül gürül ve oldukça derinden;
Dalga dalga esen akislerinden,
Şehrâyinler gibi şen günlerinden
Rûhumda tınlayan Cennet bestesi.
Gördüm taptaze o şirin gülleri,
Gülümseyen bir resim kadar sıcak;
Menekşeler gibi hep salkım saçak..
Ve düşlerdeki bahardan daha ak,
Her lâhzası ayrı haz o günleri...
Güneşi asla batmayan o dünyâ,
Her yerde ışıktan bir sürü izler;
İzlere yüz süren aydınlık yüzler,
Gerçi şimdilik sâkin ve sessizler,
Ama her rûhta hep o eski rüyâ…
Her ses huzûrla gürleyen bir şarkı,
Neş’eler tülleniyor hülyâlarda;
Yeniden gün döndüğü şu zamanda,
Devran gülde, lâlede, erguvanda,
Tıpkı mâzi gibi.. fark, sırf çağ farkı...
Dört bir yanda dünün soluğu, sesi,
Geceler bir sırlı doğumla gergin;
Duyup sezdiklerimizden de engin,
Geçmişin baharları gibi rengin,
Ufukta tül tül onun emâresi...
Sızıntı, Nisan 1995, Cilt 17, Sayı 195
- tarihinde hazırlandı.