Aşk ve Vuslat
Şahlanırken doludizgin mavi hülyâlarla,
Duyar Cânân’ı rûh sihirli râyihalarla.
Sardıkça her yanı o füsunlu hâtıralar,
Köpürür dalga dalga vuslat tüten duygular.
Uzaklaştıkça kendine âit sahillerden,
Ağarır az ötede ufuk, ağarır birden..
Derken sarar her yanı Mâşuk’un câzibesi,
Duyulur tasavvurlar üstü sihirli sesi...
Varlık aşkla gürleyen bir mûsıkî kesilir,
Az ötede sihirli bir âleme erilir.
Artık her yerde bir sırla gezer ki, büyülü,
Her manzarada tüllenir Cânân’ın kâkülü...
Hislerde işveyle tüten bir üslûp duyulur,
Derken insan ötelere sırlı bir yol bulur.
Düşünceleriyle hummâlı, rûhu pür-neş’e,
Ziyâ püskürür, fecrin tepeleri peş peşe...
Rüyâ gibi bir iklime varılır ki; eşsiz,
Kuşatır füsûnuyla bir haz, her yanı sessiz.
Donakalır, sarı güller gibi alnında ter,
Sonra da bir ışığa erer ve her şey biter...
Solar bütün renkler; yeşil, mavi, pembe ve mor,
Mekân 'lâ mekân' olur, zamanın nabzı durur.
Görülen bu rüyâ bitince her yan ağarır,
Rûh da, vuslata ereceği rıhtıma varır.
Anlar o zaman gâyenin Allah olduğunu;
Duyar, var olmanın zevkini duyanlar bunu...
Sızıntı, Ağustos 1994, Cilt 16, Sayı 187
- tarihinde hazırlandı.