Hadîs-i Şeriflerde Meşiet-i İlâhî

1) Ahmet b. Hanbel'in, Hz. Aişe'nin ana bir kardeşi Tufeyl'den naklettiği şöyle bir hâdise var. Tufeyl diyor ki:

"Rüyamda kalabalık bir cemaat gördüm ve yanlarına sokuldum. Onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordum. Onlar da "Biz Yahudi cemaatiyiz" dediler. Ben de "Siz ne güzel bir cemaatsiniz. Keşke Uzeyr Allah'ın oğlu, demeseydiniz" dedim. Bunun üzerine onlar da: "Siz de ne güzel cemaatsiniz. Keşke اِنْ شَاءَ اللهُ وَاِنْ شَاءَ مُحَمَّدٌ(Allah ve Muhammed dilerse) demeseydiniz" cevabını verdiler.

Daha sonra başka bir kalabalık cemaat gördüm. Onların yanına gittim. Kim olduklarını sordum. Nasara olduklarını söylediler. Ben de yine: "Siz ne güzel cemaatsiniz. Keşke Mesih Allah'ın oğlu demeseydiniz" dedim. Onlar da biraz evvelki cemaat gibi, "Siz de ne güzel cemaatsiniz. Keşke Allah ve Muhammed dilerse, demeseydiniz" dediler. Bunun üzerine uyandım ve gelip rüyamı Hz. Aişe'ye naklettim. O da bu rüyayı Efendimiz'e anlatmış. Efendimiz beni çağırarak, "Bu rüyayı kimseye anlattın mı?" diye sordu. Ben de: "Anlattığımı söyledim." Bunun üzerine Efendimiz herkesin mescitde toparlanmasını emir buyurdu; daha sonra da oradakilere şöyle bir konuşma yaptı: "Ey insanlar şimdiye kadar size bir meseleyi haya ifadesi olarak söylememiştim. Sizin bu sözünüz beni mes'ul etmese de sizi sorumlu hale getirir. Sakın bundan böyle, "Allah ve Muhammed dilerse" demeyin. Belki "Allah dilerse", deyin. "O tektir ve O'nun şeriki yoktur" dedi."[1]

Bu hâdise ve hadîsden de anlıyoruz ki, meşiet-i ilâhi esastır ve bu mevzuda ona hiç kimse ortak tutulamaz. Hatta bunu kasıtlı yapmak küfürdür ve şirktir.

2) Bu konuda bir başka misal: Bir adam gelerek Efendimiz'e hitaben: "Allah ve sen dilersen" dedi. Efendimiz hemen ona: "Böyle deme. Belki Allah dilerse ve O'nun şeriki yoktur, de" diye ferman etti.[2]

İşte Resûl-i Ekrem (sav) Allah'ın tasarruf dairesi içinde öyle bir tevhid anlayışına sahipti ki, muhatabını, hiçbir art niyet taşımasa da söylediği bir sözden dolayı ikaz ediyor ve ona böyle söylemesinin yanlış olduğunu hatırlatıyordu.

3) Hiç şüphesiz Allah Resûlü'nün en çok okuduğu dualardan biri de şu duadır: اللَّهُمَّ يَا مُقَلِّبَ الْقُلُوبِ ثَبِّتْ قَلْبِي عَلَى دِينِكَ "Ey kalbleri evirip çeviren Allahım. Kalbimi dininde sabit kıl."[3]

Ümmü Seleme Validemiz, Allah Resûlü'ne, bu duayı niçin bu kadar çok okuduğunu soruyor. Aldığı cevap aynen şu oluyor: القَلْبُ بَيْنَ أَصْبَعَينِ مِنْ اَصَابِعِ الرَّحْمنِ يُقَلِّبُ كَيْفَ يَشَاءُ "Kalb Allah'ın iki parmağı arasındadır. Nasıl isterse onu o tarafa çevirir."[4]

Nevvas b. Sem'an'ın rivayetinde ise şöyle denildiği nakledilmektedir:

مَا مِنْ قَلْبٍ اِلاَّ بَيْنَ اِصْبِعَينِ مِنْ اَصَابِعِ الرَّحْمنِ اِنْ شَاءَ اَقَامَهُ وَاِنْ شَاءَ اَزَاغَهُ "Kulların kalbleri Allah'ın iki parmağı arasındadır. Dilediğini düz tutar, dilediğini kaydırır."[5]

Zaten Cenâb-ı Hak da bizzat bizlere böyle bir duayı talim etmekte ve şöyle dememizi istemektedir:

رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ "Rabbimiz, bizi doğru yola erdirdikten sonra kalblerimizi eğriltme, katından bize rahmet bağışla; şüphesiz Sen sonsuz bağışta bulunansın." (Âl-i İmrân, 3/8)

Esasen, bütün dualar Cenâb-ı Hakk'ın meşietini isbat eder. Yani biz daha işin başında dualarımızla, Cenâb-ı Hakk'ın, istediklerimizi vermeye muktedir olduğunu kabul ettiğimiz gibi, talebimizi de eğer dilerse vereceğini kabul etmiş oluyoruz. Böylece yapılan her dua, Cenâb-ı Hakk'ın meşietini itiraf mânâsına gelmektedir ki, kaderin bir buudu da işte bu meşiettir. Biz bu meselenin tevhidle de çok yakından irtibatı olması dolayısıyla, üzerinde ısrarla duruyoruz...


[1] Müsned, V/72
[2] Müsned, I/214
[3] Tirmizî, Kader, 7
[4] Müslim, Kader, 17
[5] İbn Mace, Mukaddime, 13

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.