Meleklerin Hususiyetleri
Melekler, nurdan yaratılmış olup, hilkatlerinde nurun esas olduğu görülür. Melekiyet risalet, elçilik, nezaret, vekâlet, icraatı alkışlayıp ona nigehbân olma ve yüksek yerden nüzul etmek gibi mânâlara gelir. Mutlak mânâda melek, büyük âlemle küçük âlem arasında münasebet kuran, elçilik yapan, haber getiren, kalbimizi okşayıp biçime koyan, ondan gelen mesajları alıp, âdeta regüle ederek kabul edilebilir hâle getiren çok mukaddes elçiler güruhuna denir. Yüzleri öbür âleme yönelik ve daha çok öbür âlemin vazifelileri olan melekler, Cenâb-ı Hakk'ın her iki âlemdeki tasarruflarına nezaret eder ve onları alkışlarlar.
Melekler, sadece emirler âleminden olmayıp, nurdan kendilerine has cisimleri de vardır; şu kadar ki bu cisimleri, latîf ve nuranîdir. Bu sebeple, hulûl ve nüfuz keyfiyetleri çok seri ve mükemmeldir. İnsanın gözbebeği içinde yer alır, baktırır ve ona güzel şeyleri gösterirler. Peygamber ve velinin kalbine ayrı mânâ ile, bitkiler ve hayvanlar âlemine ayrı mânâlarla gelirler. Kalbe doğan ilhamlar, ekseriya doğrudan doğruya Cenâb-ı Hak'tandır.. bazen de melekler vasıtasıyla eser gelir.
Melekler, "Allah'ın kendilerine emrettiği şeylere isyan etmezler ve ne ile emrolunuyorlarsa onu yerine getirirler."[1] Bu, meleklere has bir keyfiyettir. İnsan ise, asla melek gibi olamaz; sürekli iniş-çıkış ve zikzak çizmeler görülür onda. İnsan, melek-üstü bir mahiyet kazanabileceği gibi, akılsız, şuursuz mahlûkatın altında da yer alabilir. Meleklerin makamı ise sabittir. Nurdan yaratıldıkları için, insan ve cinlerde olduğu gibi, kat'iyen kendilerinde isyan ve başkaldırma görülmez. Meleklerde erkeklik ve dişilik de yoktur. Öfke, kin, gadap, kıskanma, haset gibi kötü duygulardan uzak bulunmalarının yanı sıra, beşere ve cinlere ait arıza ve garîzalardan da mahfuz ve mâsundurlar.
Melekler yemez, içmez, acıkmaz, susamaz ve yorulmak nedir bilmezler. Maaş ve ücretleri yoktur ama, Allah (celle celâluhu) namına işledikleri her emirde latîf bir zevk ve hoş bir lezzetleri vardır. Terakki ve rütbeleri olmamakla beraber, Allah'a karşı ibadetlerinden derecelerine göre feyiz alırlar. Nurdan olduklarından, gıdalarına nur kâfidir. Nasıl insanlar su, hava, ışık ve değişik gıdalarla gıdalanır ve bunlardan lezzet alırlar; benzer şekilde melekler de zikir, tesbih, hamd, ibadet ve Cenâb-ı Hakk'a ait mârifet ve muhabbet nurlarıyla gıdalanır ve mütelezziz olurlar. Hatta güzel kokular dahi, bir nevi onların gıdalarıdır; güzel kokudan zevk alır ve hoşlanır onlar. Burada, selim fıtratı en üst seviyede temsil eden Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) güzel kokudan hoşlanıp, güzel koku süründüğünü hatırlatıp geçelim...
Melekler, Cenâb-ı Hakk'ın Zât-ı Ulûhiyetini idrak mevzuunda insandan ileri, esmâ ve sıfatlarını bilmede de öndedirler. Fakat Zât-ı Ulûhiyetine esmâ ve sıfatlarına câmi bir ayna olmak bakımından insanı, his ve duyguları, kalb dünyası ve tefekkür hayatı itibarıyla Allah (celle celâluhu) onlardan daha ileri yaratmıştır.
Biz, bazı melekleri isim ve icraatlarıyla bilip tanıyoruz. Zira onlar hakkında hem Kur'ân-ı Kerim'de, hem de İki Cihan Serveri'nin mübarek sözlerinde çeşitli vesilelerle bahisler mevcuttur. Bazı melekleri ise, sadece gördükleri vazifenin nev'i itibarıyla ve hepsine birden verilen unvanla biliyoruz; fakat bu mevzuda herhangi bir rivayet söz konusu olmadığı için, biz de onların isim ve adetleri hakkında malumat sahibi değiliz.
Dört büyük melek olan Cebrail (aleyhisselâm), Mikâil (aleyhisselâm), İsrafil (aleyhisselâm) ve Azrail'i (aleyhisselâm) tanımamıza rağmen, Arş'ın hamelesi sekiz meleği, Mele-i A'lâ'yı, Nediyy-i A'lâ'yı ve Refik-i A'lâ'yı bilemiyor ve tanıyamıyoruz.
Dört büyük meleğin dışında bildiklerimiz de var: Kerûbiyyun melekleri, Müheyyemun melekleri, Cennet'in nâzırı Rıdvan ve Cehennem'in bekçisi Mâlik isimli melekler gibi...
Ayrıca, ana karnındaki ceninin durumuyla ilgilenen meleklerle, her insanın söz ve davranışlarını kaydeden "Kirâmen Kâtibîn" melekleri de bildiklerimiz arasındadır. Diğer taraftan, hadislerde beyan edildiği üzere, her mü'minin kendisini koruyan 360 meleği vardır. Bunlar, hususiyle yaşlıları ve yavruları muhafaza ederler. İnsana hayrı gösteren, mü'min için dua ve istiğfarda bulunan, kâfirlerin ise içine korku salan ve onları endişeye sevk eden melekler olduğu gibi, ibadet, zikir ve ilim meclislerini takip eden, ikindi ve sabah namazlarında vazife değiştiren, Cuma günleri getirilen salâvatları seyre dalan, Kur'ân dinleyen ve böyle yerlere sekine indiren melekler de vardır.
Ve yine, namaz kılan, saflarda saf bağlayan, teşehhüddeki şehadete eşlik eden ve Müslümanlarla musafahada bulunan melekler...
Ölüm anında ve ölüm sonrasında gelen ve kabirde soru soran Münker ve Nekir isimli melekler..
Peygamber Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) miraç esnasında, yaratıldıkları günden beri Allah'ın (celle celâluhu) azameti karşısında kimini rükuda, kimini secdede ve kimini de kıyamda müşâhede ettiği melekler...
Yine, zerrelerin hareketinden yağmurun katreler hâlinde semadan inişine, meteorların düşüşünden dünya, yıldızlar, sistemler ve galaksilerin hareketine ve ağaçlardan çiçeklere kadar tekvînî faaliyetlere nezaret eden ve onlara nigehban olan belki kâinatın zerreleri adedince melekler vardır!..
Her nefis, her an ölümü tadıp durmaktadır.[2] Her şey fâni; bakî olan sadece O.[3] Bu, her yaratılmışa şamil bir emirdir ve melekler de bu emirden hariç değildir.. hatta, en son Azrail'e (aleyhisselâm) "Kendi ruhunu kabzet!" denecektir. Bununla birlikte, Allah'a (celle celâluhu) intisaplarıyla hayatlarını idame ettirecekler varsa, onları da biz bilemiyoruz.
Melekler, hususiyle de rahmet melekleri heykel, resim, köpek ve çan bulunan evlere girmez;[4] hayız ve cünüp olanlarla yakın münasebette bulunmaz[5] ve soğan, sarımsak ve pırasa gibi kerih kokulu yiyecekleri yiyip mü'minleri iz'aç ve rahatsız eden kimselerin yanlarına sokulmaz[6]; sigara gibi kerih kokan ve insanları rahatsız eden nesneleri de aynı gruba dahil edip, bu gibi çirkin kokulardan da meleklerin kaçacağını söylemek mümkündür. Meleklerin anne, baba ve akraba ile alâkayı kesenlere de gelmeyeceği rivayetler arasındadır.[7] Eğer meleklerin bizimle beraber olmasını istiyorsak, her şeyden önce onlara, onların istedikleri zemini hazırlama mecburiyetinde olduğumuzu unutmamalıyız.
[1] Tahrim sûresi, 66/6.
[2] Bkz.: Âl-i İmrân sûresi, 3/185.
[3] Bkz.: Rahmân sûresi, 55/26-27.
[4] Buhârî, bed'u'l-halk 7, 17; megâzî 12; cihad 139; libâs 88, 94, 95; Müslim, libâs 81, 82, 83, 84, 103; Ebû Dâvut, hâtem 6; Nesâî, zînet 54.
[5] Ebû Dâvut, tahâre 89; libâs 45; Tirmizî, edeb 44.
[6] Buhârî, ezan 160; et'ime 49; i'tisam 24; Müslim, mesâcid 72; Tirmizî, et'ime 13; Ebû Dâvut, et'ime 40.
[7] el-Heysemî, Mecmeu'z-zevâid, 8/151.
- tarihinde hazırlandı.