Kültürler ağında yeni nesil
Bugünkü nesiller, özellikle de buradaki (Amerika) gibi yabancı bir ülkede yetişen çocuklarımız değişik din, kültür ve anlayışların arasında kalıyor. İslâmiyete ait bazı hususiyetleri görüp tanıdıkları gibi Hıristiyanlık, Yahudilik ve hatta Brahmanizm ve Budizmle alâkalı bazı şeylerle de karşılaşıyorlar.
Evvelâ belirtmeliyim ki, Batı dünyası İslâm’a muhtaçtır ve dinimizden, kültürümüzden alacağı çok şey vardır. Bizim de dinimizin kurallarına göre mahzursuz olan bazı şeyleri onlardan almamız tabiî ve mümkündür. Zaten bu alış-veriş tarih boyu hep olagelmiştir. İslâm’a giren milletler kendileriyle beraber geçmişten getirdikleri çok şeyi de onun içine sokmuşlardır. İslâm’ın vize verdiği ve mahzursuz gördüğü hususlar olmuştur. O milletlerin örf, âdet, an’ane ve gelenekleri içinde öyle şeyler vardır ki, bunlar dinin yasaklarına girmediğinden, insanlarla beraber Müslüman olmuştur.
Mesela, Asya steplerinde yaşayanların kendilerine göre âdet ve gelenekleri vardı. Onlardan Kur’ân’ın ve sünnetin “Hayır” demediği hususlar aynen kalmıştı. Bunlar, usul-i dinle alâkalı şeyler değildi; yani, âmentünün şartlarıyla alâkalı değildi; namaz için abdestin lüzumu gibi İslâm’ın esaslarıyla alâkalı şeyler de değildi. Teferruata ait meselelerdeki farklılıklardı. Ve örfler belli bir ölçüde ahkâma medar ve esas olmuştu. Zaten Hint Müslümanlığı, Türk Müslümanlığı, Arap Müslümanlığı vb. denilirken de esaslardaki farklılık değil; kültür farklılığından doğan hususlar kastedilmektedir.
Günümüzde de müşterek bir kültür doğabilir. Mesela, buradaki çocuklar birbirlerinden farklı düşünebilir; fakat herkes birbirini kabul eder. Onlar kalkar danseder, hoplar, zıplarlar; bu bizim kültürümüzde olmadığından dolayı bizim çocuklarımız bir yanda oturur. Onlar da, mesela, namaz kılarken bizimkileri normal kabul ederler. Bu, bir kültürün doğması demektir.
Ben bu durumu bazı şartlarına riayet edebilirsek bizim için kârlı görüyorum. Aksi halde, onlar bir Hıristiyan kültürü ve serbestliği içinde, ibâhiyye düşüncelerine bağlı olarak kendilerinin dışındaki herkesi ve her şeyi garip bulurlar. Dolayısıyla, ta’n-u teşnide bulunur, karşı tarafı ayıplarlar. Bizimkiler de onları öyle görünce çok lâubalî ve gayr-i ciddî bulurlar, onlar da karşı tarafı tuhaf görür, ayıplarlar. Bu kutuplaşma da, aradaki anlayış köprülerinin yıkılmasına sebep olur.
Bizim İslâmiyet gibi şaşmaz, şaşırtmaz bir dinamiğimiz var. Onu çocuklarımıza iyi öğretir, kendimiz de dinimizin gereğini yaşar ve onu temsil etmiş olursak başka kültürden insanlarla aynı atmosferi paylaşmak Allah’ın izin ve inâyetiyle kat’iyen bizim lehimize olacaktır. Problemler, hem fert hem de aile planında, bizim inançlarımızın hayatımıza aksetmemesinden kaynaklanmaktadır. Anne babalar, çocuklarını kendi din ve kültür şemsiyemiz altında büyütürlerse, yeni doğacak ortak kültürde kendimizi daha iyi ifade etme ve Rabb’imizi herkese duyurma fırsatları bulabiliriz. Fakat kendi değerlerimizi unutur ve çocuklarımızın Batı kültürüne esir olmasına göz yumarsak, Allah muhafaza onların ve kendi geleceğimizin hüsranını hazırlamış oluruz.
- tarihinde hazırlandı.