“Kişisel gelişim” adlı programlar ve kitaplar üzerine
Soru: Günümüzde kişisel gelişim programları adı altında öz güven, başarıdan başarıya koşma, “Ben yaptım” deme, kendine güveni artırma gibi tabirler çokca kullanılıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap: Benlik ve enaniyetlerin dizginlenemez olduğu bir dönemde öz güven ve “Ben yaptım” deme gibi değişik tabirlerin gölgesinde nefislerin ukalâlaştığını ve küstahlaştığını düşünüyorum. İnsan karakteri, kabiliyet ve istidatları ortaya çıkarılmalı, onların gelişmesine tabi ki gayret gösterilmelidir. Fakat böyle bir neticeyi elde etmek için kullanılacak üslup, ferdi şımartacak ve onu bencillik girdabına düşürecekse, ondan uzak kalınmalıdır. Çünkü, meseleyi şahsın dar imkânlarına, sınırlı iktidarına ve güçsüz iradesine bina etmek her şeyi daraltma ve zayıf bırakma olur. Her meselede “ben” diyen insan, artık nefsini merkeze koyar, onu esas kabul eder, yaptığı her iş ve elde ettiği her başarıyla enaniyetini biraz daha besler. Nefis merkezli ve kendine çok güvenen öyle bir insan, azıcık sürçüp düştüğü bir yerde ise bütün bütün ümitsiz kalır; tutunacak yer bulamaz ve bir daha da doğrulamaz.
Aslında, insan böyle bir vartaya düşmeden de öz güven sahibi bir kimseden beklenen şeyleri ortaya koyabilir. Her şeyden önce Allah Teâlâ’ya güvenip ona sığınarak Cenâb-ı Hakk’ın kendisine verdiği kabiliyetleri kullanır, fakat başarıları kendi nefsine değil de “Yüce Yaratıcı”nın inayetine bağlar, onların Allah’tan (celle celâluhû) geldiğini bilip daha sonraki muvaffakiyetlerin de yine onun kudret elinde olduğuna can-u gönülden inanır. İnanır ve bu iman gücünü de yanına alır, onunla hedefe yürür ve Cenâb-ı Hakk’ın ihsan ettiği her nimete karşı mutlaka şükür mukabelesinde bulunur ve bu şekilde yeni nimetlere de davetiye çıkarır. Kendi nefsinden ziyade Allah’a (celle celâluhû) güvenir ve öz güvenle hareket edenlerin çok ötesinde bir moralle çok büyük başarılara imza atar. Böyle bir insan da güçlüdür; ama güç kaynağının “Kudret-i İlâhî” olduğunun farkındadır. O da zengindir; ama rahmet hazineleriyle beslendiğinin şuuru içindedir. Dünyalara meydan okuyacak cesarettedir; ama “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakikî imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir” cümlesinin mâsadakıdır; “Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah” silahıyla savaşmaktadır.
Evet, insan Cenâb-ı Hakk’a güvenir, sa’ye sarılır, hikmete râm olur, kendi vazifesini eda ederse ve elde ettiği başarıları bir şükür vesilesi olarak değerlendirirse kendine güvenenlerin çok ötesinde bir performans gösterir; çok büyük başarılara ulaşabilir. Fakat her başarı, onu bir kere daha yeni bir şükür koridoruna sürükler; enaniyet ve bencillik bataklığına düşmekten muhafaza eder. Diğerlerinin geçtiği yollardan geçer; ama düşmeden, yarı yolda pes etmeden, nefsin hevâ ve heveslerine takılmadan...
- tarihinde hazırlandı.