İlhamların Önünü Açmak
Ömer b. Abdülaziz (radıyallâhu anh), birine çok edebî bir mektup yazar; sonra da, mektubu çalımlı ve tumturaklı ifadelerle yazdığını fark edince, nefsine bundan pay çıkarmış olma ihtimaline binaen mektubu yırtıp atar.
Evet, yapılan hizmetler, vazifeler insanda nefsanî bir coşma ve kendini beğenme gibi bir hâl meydana getiriyorsa, işin içine şeytandan bir şeyler karışmış olabileceği mülâhazasıyla, Ömer b. Abdülaziz gibi davranarak hemen nefsi dizginleyip Allah'a teveccüh etmeliyiz.
Bununla beraber cüz'î ve küllî, nefsin istihsanlarının her zaman işin içine karışmasının muhtemel olması mülâhazasıyla bu yol her zaman herkes için pek de mümkün olmasa gerek. Çünkü bu durumda insanın, meselâ yazdığı yazıları sürekli yırtıp sonra tekrar yazması lâzım gelecektir. Kanaat-i âcizânemce, Mevlâna'nın Mesnevî ve Divan-ı Kebir isimli eserlerinde, Üstad'ın ise bütün Risalelerde yaptığı gibi; durum, şartlar, insanların istek ve ihtiyaçları nazar-ı itibare alınarak ona göre bir şeyler konuşulmalı, daha sonra imkânlar el verdiğinde de onlar düzeltilerek yazıya geçirilmelidir. Bu şekilde yazılan yazılar daha az hatarlı olacak ve nefisler de işin içine çok karışamayacaktır. Nitekim Divan-ı Kebir isimli eser, Mevlâna'nın semâ anında söylediği sözlerin bir araya getirilmesiyle meydana gelmiştir. Yine o, Mesnevî'yi, Hüsameddin Çelebi'ye yazdırmıştır. Üstad'ın da bu metodu kullandığı görülmektedir. Hatta Üstad'ın bizzat kendisinin yazdığı şeyler çok mahduttur. O, -eserlerindeki üslûptan da anlaşıldığı üzere- talebelerine vaaz ediyor gibi konuşmuş, talebeleri de bunları yazıya geçirmişlerdir. Daha sonra ise kendisi bunları redakte etmiştir.
Risaleler genel itibarıyla şu şekilde vücuda gelmiştir: Üstad'a etrafındaki kişiler tarafından sorular sorulmuş, o da bu soruları şartların el verdiği ölçüde cevaplandırmıştır. O, kabz ve bast hâllerini yaşaması durumuna göre bazen çok mufassal tasniflere girmiş, bazen de ihtisar etmiştir. Hatta bazen sadece âyetleri zikrederek konuyla irtibatlandırmış ve birer kelime ve cümle ile deryalara işaret etmiştir. O esnada uzun boylu meseleyi açmaya ruh hâli müsait olmadığı için, işi tabiîliği içinde bırakmış ve kesinlikle hiçbir yerde, hiçbir zaman sun'îliğe girmemiştir. Bu sebeple Risalelerdeki bu türlü yerler cilt cilt şerh edilmeye muhtaçtır.
Burada istidradi olarak şunu da ifade etmekte fayda görüyorum. Meselâ bir kimseyle herhangi bir konuda mülâkat yapılacağını düşünelim. Şimdi bu durumda kişi önce genel bilgi açısından teferruat ve detayına inmeden konuyu kaynaklarından bakmalı, genel değerlendirmeyi ise mülâkat esnasındaki atmosferin ona üfleyeceği ilhamlara bırakmalıdır. Böyle olmadığı takdirde kişi, oraya bir hafıza hamalı olarak gelecek, her şeyi hafızasında tutmaya çalışacaktır.. ve tabiî sun'îliklerden de kurtulamayacaktır; kurtulamayacak ve ilhamın kolunu, kanadını kırarak sadece mantık hokkabazlığı yapacaktır. Vicdana açık durmadan başka hiçbir şeyin ruhun kanatlanmasını sağlaması mümkün değildir.
- tarihinde hazırlandı.