Doğu ile Batı'nın Kaynaşması
Doğu ile Batı'nın gerçek iman mevzuunda kaynaşıp kader birliğine ulaşması, hayatımın en büyük gaye ve emellerinden biri olmuştur. Bana gelip, tam Cennet'e girmenin eşiğinde bulunduğum bir sırada, Doğu'yla Batı'nın bütünleştiğini, kendi değerlerini koruyarak ve birbirlerine saygı içinde bu iki dünyanın iç içe girdiğini söyleseler, bunu hayatımda bana verilmiş müjdelerin en büyüklerinden biri kabul ederim. Kim bilir belki böyle bir müjde karşısında Cennet'e girmekten bile vazgeçerim. Hatta zannediyorum ki, -bir kere rüyamda yaşadığım gibi- böyle bir misyon adına beni Cennet'e koysalar ve semavî maideler gökten inip önüme konsa; ben kendi kendime "Buradan dışarıya çıkmam lâzım; çünkü Doğu ile Batı'nın kavuşması yolunda duygumu ve düşüncemi gözyaşlarımla yoğurup insanlara anlatacağım daha çok şey var; onlara bu hakikatleri anlatmak için şimdilik Cennet'i de istemem." der ve fırsat verilirse oradan ayrılırım. Benim bu his ve düşüncelerim bazı kimselere biraz fazla gelebilir, belki bu hislerime taklit de denebilir, ama ta en eski hasbîlerden günümüzün Bediüzzaman'ına kadar bir hayli diğergâm, "Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet'i de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur." demiştir ki, bu nurefşân zatın, yetmiş-seksen sene evvel söylediği bu sözleri tekrar etsek acaba çok fazla bir şey mi söylemiş oluruz?..
- tarihinde hazırlandı.