Mizah ve Nükte Üzerine
Müslümanın her hareketi, her davranışı ve sözü ölçülü, aynı zamanda ciddiyet yörüngeli olmalıdır. Tabiî burada ciddiyet ile buz gibi soğuk davranışlar birbirine karıştırılmamalıdır. Bu düşünceden hareketle İslâm, mizaha farklı bir bakış açısı getirerek mizahı âdeta hikmet buutlu nükteler yumağı hâline getirmiştir.
Nükte, sadece insanları güldürme ve onların hoplayıp zıplamalarını sağlama demek değildir. Aksine onda, her zaman birtakım hakikatleri yerli yerine oturtma meselesi söz konusudur. Müsaadenizle, burada konuyu bir misalle biraz daha açmak istiyorum: Bir gün Fatih Cennetmekân'ın yanına derviş kılıklı birisi gelir ve ona: Sultanım! Siz bir padişahsınız saraylarda oturuyor ve saraylarda yaşıyorsunuz. Ben ise sokaklarda sürünüyorum. Bir de 'Mü'minler kardeştir.' diyorsunuz. Eğer kardeş isek, neden sizinle aynı hayatı paylaşmıyorum?' diyerek, serzenişte bulunur. Hz. Fatih, onun bu sitemi karşısında, kendisine yakışan büyüklüğünü ortaya koyar ve hemen ona bir kese altın verir. Ancak, Sultan'ın bu ihsanını az bulan derviş, 'Senin onca malın mülkün yanında bu da bir şey mi!' der. Ve bir kese altını azımsar. İşte o zaman Fatih, taşı gediğine kor ve hemen şu nükteyi yapıştırır: 'Aman bunu diğer kardeşlerimiz duymasın. Yoksa sana bu kadarı bile düşmez!'
Evet nükteler, kim tarafından söylenirse söylensin işte böyle bir yandan hikmet ifade ederken diğer yandan da insanları tefekküre sevk eder ve gülmenin de kapılarını aralarlar.
İkinci olarak mizah veya nüktede yalan sözün bulunmaması şarttır. Peygamber Efendimiz (s.a.s), böyle hareket eden bazı sahabileri lâtifeden menetmiş, onların 'sizin de lâtife yaptığınızı görüyoruz' demeleri üzerine de, 'Ben lâtife yaparım ama doğru konuşurum' buyurmuştur. Öyle ise mizah yaparken dahi sözlerin doğru olmasına dikkat edilmelidir. Zira yalan, bir kâfir sıfatıdır ve Müslümanın ağzını kirletir.
Evet, Peygamber Efendimiz (s.a.s) de yer yer lâtifeler yapmıştır. Ama O'nun lâtifeleri ciddiyet buutlu ve aynı zamanda hak ve hakikat yörüngelidir. Vereceğimiz şu misal, bunun en canlı örneklerindendir.
O (s.a.s) bir gün, Zahir (r.a) adındaki sahabinin, arkasından yakalayıp gözlerini kapatır, sonra da: 'Benden bu köleyi satın alacak var mı?' diye etrafına sorar. Kendisine yapılan bu iltifat, Zahir (r.a)'in çok hoşuna gider ve 'Ya Resûlallah, çok ucuz bir köle satıyorsunuz.' der. İşte o zaman Allah Resûlu (s.a.s), Zahir (r.a)'i mesteden şu mukabelede bulunur: 'Ama sen Allah yanında çok kıymetlisin.'
Evet, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Müslümanın her sözü ve her hareketi ölçülü daha güzel bir ifadeyle peygamberâne olmalıdır.
- tarihinde hazırlandı.