Tünel faciası
Cenâb‑ı Hak abes iş işlemekten münezzeh ve müberradır. Hakîm ismi bunun böyle olmasını iktiza eder. O, insanlara zulmetmekten de münezzeh ve müberradır. Bu da O’nun adlinin iktizasıdır. Bu iki meseleyi doğrudan veya dolaylı olarak anlatan yüzlerce âyet göstermek mümkündür. Kur’ân ve Sünnet kaynaklı akidemizin temel umdesini oluşturan bu inançla, geçen yıllarda hac vazifesini îfa ederken Mina’da tünel sıkışıklığı nedeniyle vefat eden hacılarımızın durumuyla alâkalı olarak şunlar sıralanabilir:
1. Öncelikle onların, Allahu a’lem şehit olduklarından ahiret hayatlarına ait bir kayıpları olduğu söylenemez.[1] Onlar hac menasikini ikmal ve itmam adına girdikleri o tünelde şu ya da bu sebeple vefat etmiş, dolayısıyla “Ameller niyetlere göredir.”[2] fehvâsınca niyetlerinin derinliğine göre bir güzel amelin başarılı kahramanları hâline gelmişlerdir.
2. Son yıllarda Suud yetkilileri, hac aylarında yaşanan izdiham sebebiyle hacı sayısı adına İslâm ülkelerine hep “kota” uyguladılar. Türkiye’de hac düzenlemesini yapan yetkililer de verilen sayı miktarınca hacı adayının talebini kabul ettiler. İşte bu yoğun ilgi ve alâka nedeniyle talepleri geri çevrilen istekliler, belki de hac farîzasını îfa ve mukaddes beldeleri görme iştiyakıyla başta Diyanet olmak üzere, Başbakan’a, kadar tüm yetkililerin kapısını aşındırmaya başladılar. Hatta bununla kalmayıp yer yer yürüyüşler tertip edip, sokaklarda hak aradılar. Hatta bu arada bazıları ölçüyü muhafaza edemeyip ilgililere, Müslümana yakışmayacak çirkin sözler sarfetmekten tutun da “kâfir, zalim” demeye varıncaya kadar işi ileriye götürdüler. Hâlbuki İslâm tarihi boyunca her zaman izdiham sebebiyle olmasa bile yol emniyetsizliği veya başka bir sebeple hacca gidilemediği de çok olmuştur. Bu durum Asr‑ı Saadet sonrası da yaşanmış ve İbn Ömer bir keresinde hacca gidememiştir.
İhtimal, Allah (celle celâluhu) bu Tünel Faciası ile orada vefat edenleri şehitlik mertebesine eriştirirken, burada kalıp gidemeyenlere de “İyi ki gitmemişiz; gitseydik, tünelde ölenlerden biri olabilirdik vs.” dedirtmiştir. Böylece hâdiselerin diliyle Hakîm isminin gereği olarak onlara, gerekli cevap verilmiştir. Ben şahsen hac kayıt zamanı ve sonrası, onların müftülüklere, Diyanet’e yürümelerini, yürüyüp Müslümanın vakar ve ciddiyetini zedeleyen tavırlar takınmalarını, hele hele onlara “kâfir, zalim” demelerini hiç hazmedememiş ve çok utanmıştım. Şimdi de merak ediyorum, Tünel Faciası’ndan sonra bunlar acaba ne diyor ve şimdilerdeki teessüflerini protestolar zamanında söyledikleri ile nasıl telif ediyorlar. Evet, böyle hâdiseler, Bediüzzaman’ın da bir yerde ifade buyurduğu gibi “Beşer zulmetse de, kader adalet eder.”[3] prensibini hatırlatıyor.
Hâsılı, bizler “Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara sûresi, 2/216) âyetinin ifade ettiği mânâ ve espriye göre davranışlarımızı ayarlamalı ve kat’iyen fevrî hareketlerde bulunmamalıyız. O’ndan gelen her şeyi de iman ve itminan içinde karşılayarak, O’nun hikmetini abesiyetle itham etmemeliyiz. Aksi hâlde yolun sonunda utanan yine bizler oluruz.
- tarihinde hazırlandı.