Spor ve diyalog süreci
Dünyada, iletişim ağlarının genişlemesiyle beraber, demokrasi, barış, diyalog, hoşgörü ve müsamaha kavramlarının da yayılıp benimsendiği bir gerçektir. Bu kavramların daha da yaygınlaşması ve bütün insanların bundan nasiplerini almaları için, fert ve toplum olarak herkese görev düşmektedir.
Burada topluma müessir olabilecek önemli güç kaynakları ve iletişim vasıtalarından biri de hiç şüphesiz spordur. Sporla ilgili şeyler, dünyanın bir ucundan diğer ucuna hemen bir anda intikal edebilmektedir. Ülkemizin bekası ve yarını adına mutlaka lüzumuna inandığımız diyalog ve müsamaha düşüncesi diğer vasıtaların yanında bu yolla da herkese duyurulabilir.
Meselâ, futbolda sahada geçirilecek 90 dakikalık süre çok iyi değerlendirilebilir, oyun içinde gerekli performans gösterilip, tribünlerdeki seyircilere zevkli dakikalar yaşatılabilir ve kimsenin itiraz edemeyeceği, insanlık çapında bir kısım faziletler rahatlıkla sahada sergilenebilir. Evet, 90 dakikanın bu şekilde değerlendirilmesi çok önemlidir. Ancak ondan daha önemli bir husus var ki o da, eskiden olduğu gibi, yenilen ve yenen tarafların bir araya gelmeleri, birbirleriyle sarılıp, el sıkışmaları ve etraflarına centilmenlik yağdırmalarıdır. Onların bu şekildeki hareketleri, tribünlerdeki insanlara da yansıyacaktır. Bu, yer yer sandalyeleri ateşe veren, birbirlerine sövüp‑sayan, zaman zaman kanlı‑bıçaklı birbirine giren ve sporu bu şekilde duygudan, düşünceden tecrit edilmiş bir meslek olarak görmek, göstermek isteyenlere de önemli bir ders olacaktır. Taraftarlar da kavga ve döğüş yerine, karşılıklı sevgiyle el sıkışıp, stadyumdan öyle ayrılacaklardır. Bütün bunlar küçük görülse de, bununla kin, nefret kırılıp, hiç olmazsa belli ölçüde nötr edilir ki dünyanın da buna çok ihtiyacı vardır.
İçte ve dışta bir kesim, belki dünyada diyalog ve beşerî münasebetlerin bu ölçüde temsilini istemeyeceklerdir. Bunun için de temkinli davranma mecburiyetindeyiz. Öyleyse bu iş temkinle götürülmeli ve temkin öncelikli yaşamalıdır. Yapılan her işte içten içe derince, çok akıllı, çok sağlam olmalı ve samimî hareket edilmelidir. Bunun bir metot olarak, meslekten mesleğe değişeceği de hatırdan uzak tutulmamalıdır. Bir imam camide, –eğer matlubsa– avazı çıktığı kadar bağırabilir, her şeyi açık konuşabilir, açık söyleyebilir. Ama bir sinema ve tiyatro sanatçısı, bir fikir kitabı yazarı öyle davranamaz. O, sunacağı mesajların, açık müdafaasını yapmak yerine, çok küçük bir mesele hâlinde, rollerinin ya da sayfalarının arasına sıkıştırıp sunmak zorundadır.
Bunun böyle yapılmasında maslahat vardır. Yoksa o mesajların çarpıcılığı ve tesiri kırılır, müessir olunamaz. Sporda da aynı şey geçerlidir. Meselâ atılan bir gol sonunda, “Bunu imanımla yaptım, Allah’ın izniyle böyle oldu.” gibi sözler, bazı insanları hezeyana, tuğyana sevk edebilir. Bunun gibi, bazılarını rahatsız edecek hâl ve davranışlardan sakınmakta maslahat olsa gerek.
Bizler bu ilkelere ters hareket eder ve kendi ufkuna göre diyaloğa açık olan insanlara yaklaşamazsak, dinin ruhuna aykırı hareket etmiş oluruz. Çeşitli vesilelerle sevgisini, saygısını ifade etmek için el uzatan insanlara, aynıyla mukabele etmezsek, –hafizanallah– sevimsiz hâle geliriz. Hatta bir kısım sürpriz olumsuzluklara sebebiyet vermiş oluruz. Hulâsa olarak diyebiliriz ki, spor gibi önemli bir faktörün, mutlaka çok iyi değerlendirilmesi gerekir.
- tarihinde hazırlandı.