Övgüde ölçü ve bazı düşünceler
Basında lehimizde ve aleyhimizde çok yazılar çıktı. Bazıları takdirlerini gazete beyanları ile iletirken, bazıları da kin ve nefretlerini konuşturdu veya endişelerini dile getirdiler. Bu arada bazı dost ve arkadaşlar da şahsen benim kendilerinden beklemediğim bir üslûp ile yapılan işleri ve o işleri yapanları değerlendirmelere tâbi tuttular.
Evet, bazı dostlar Allah’ın izniyle gerçekleştirilen bu gönüllüler hareketini takdir ve tebcilde öyle ifadeler kullandılar ki, bundan bazı düşüncelerin bulandığını söyleyebilirim. Meselâ, bütün bu olup bitenleri bazı şahıslara mâl ederek sanki bu ülkede yapılan faaliyetlerin hepsini biz yapıyormuşuz, biz düşünüyormuşuz gibi bir havaya girdiler. İşte bu işlerin arkasındaki “devâsâ kametler” demeye başladılar. Bence bunlar kat’iyen doğru değildir. Çünkü her şeyden evvel bizleri bu işte cebr‑i lütfî olarak istihdam eden Hazreti Allah’tır (celle celâluhu). Eğer biz, biz olarak iradelerimizle bu işin içine girseydik, –zannediyorum– muhtemel sıkıntıları nazara alarak daha baştan kaçacak delik arayacaktık.
Evet, dün bu ülkede Allah (celle celâluhu) Bediüzzaman’ı, Süleyman Efendi Hazretleri’ni, Es’ad Efendi, Sami Efendi ve emsali şahısları istihdam ettiği gibi, şimdilerde de başkalarını istihdam ediyor. İstihdam edilenler Allah’a ne kadar şükretseler azdır.
Saniyen; yapılan işlerin bütününü bazı kimselere mâl etmekle, bu eğitim hareketi içinde bulunan ve bu irfan meşalesi içinde yerini alıp aşkla‑şevkle bir yay gibi gerilmiş bulunan, tepeden tırnağa insanlığa hizmet ruh ve mânâsına kilitli, hayat programını ona göre ayarlamış yüzlerce‑binlerce arkadaşı görmezlikten gelmiş oluruz ki, bunun da tam bir nankörlük olmasa da körlük olduğunda şüphe yoktur.
Salisen; bu düşünce aynı zamanda bizden önce yaptıkları hizmetlerle efkârı yumuşatan ve zemini, bizim hizmet yapabileceğimiz hâle getiren nice kahraman, nice fedakâr ve nice diğergam insanları da görmezlikten gelmek demektir. Hâlbuki bizden önceki nesillerin hizmetlerinin, bizim hizmetlerin bu seviyeye gelmesindeki yeri kat’iyen inkâr edilmemelidir. Onun için ben yıllardır bu düşünceleri ifade edenlere “Estağfirullah, siz havayı yumuşattınız, insanları bu çizginin kenarına kadar getirdiniz ve artık onlara tek bir adım attırmak yetecekti.. işte bence yapılan da odur. Şimdi, Rabbimiz’in lütfettiği ‘ile’l‑merkez’ bir gayretle sizin hazırladığınız şehrahta bu insanlar, kendilerini birdenbire buluverdiler.” demişimdir. Ve bu sözler kat’iyen idare‑i kelâm da değil, bir hakikatin ifadesinden ibarettir.
Rabian; yolların ayrımında her şey olabilecekken, Rabbin lütfuyla bir topluluğun sağında, solunda yer almış veya önünde olma imtihanını paylaşan insan veya insanlara, tarih boyunca –büyük büyük veliler dahil– çoklarına nasip olmayan böyle çaplı bir hizmeti yüklemek, evet, o şahıslara karşı zulümdür. O hâlde bizler de değişik değerlendirmelerde bulunurken, o şahıslara götürebileceklerinin çok çok üstünde yük yüklemekten sakınmalıyız.
Hulâsa, hangi meselede olursa olsun, düşüncelerimizi, ifadelerimizi İslâm’ın temel esasları içinde yoğurmak mecburiyetindeyiz. Aksi takdirde farkında olmadan övgü televvünlü kınamalar içine girebiliriz.
- tarihinde hazırlandı.