İrşad ruhu
Müslümanlar dünyanın her yanına, Kur’ân’ı, Kur’ân düşüncesini, dinin güzelliklerini taşımaya talip olmalı. Bu yolda biz O’nun kuvvetiyle güçlüyüz. Gına O’ndan ve O’nun gınasıyla zenginiz. Hepimiz boynu tasmalı, O’nun kapı kullarıyız ve öyle kalmaya da kararlıyız. Süleyman Çelebi’nin ifadesiyle “Bir avuç dünya toprağına minnetimiz yok bizim…” ve şair Bâkî’nin ifadesiyle:
“Baş eğmeyiz edâniye dünyayı dûn için
Allah’adır tevekkülümüz, itimadımız.”
Evet, bu uğurda bin defa ölüp dirilmeye –Allah’ın izniyle– hazırız. Yeter ki O’nun yüce adının ufkumuzda şehbal açmasını gerçekleştirebilelim. Âşıkıyız bu işin. Delisiyiz, mecnunuyuz imana ve Kur’ân’a hizmetin. Üstad’ın yaklaşımları ile, kimilerine mutlak iman,[1] kimilerine iman‑ı kâmil,[2] kimilerine ihlâs‑ı etem[3] yolunu göstermek ve kimilerine de iman panjurunu aralayacak şekilde bazı şeyler hissettirmek düşüncesindeyiz.[4] İnsanlar için illâ şu seviyede veya bu mertebede olacak şeklinde bir düşüncemiz yok, böyle bir talebimiz de yok. Hırs sayıyoruz bu kabîl düşünceleri. Hatta Allah’ın işine karışmak olarak nitelendiriyoruz. Bir taraftan herkesi kendi konumu içinde kabulleniyor, öte yandan da, ulaştığımız noktayı yeterli görmüyor ve “Daha yok mu Allahım?” diyoruz. Bu uğurda tıpkı Hulefa‑i Râşidîn ve Osmanlılar’da olduğu gibi, başkaları ile boğuşmadan, iktidar, idare kavgası verme yerine sinelerimizde, dillerimizde “Lâ ilâhe illallah”, gönüllerimizin ilhamlarını, önümüze çıkan herkesin ruhuna boşaltma çabası içindeyiz. Böyle davranınca, mâşerî vicdanın bizi kabulleneceğini ve Allah’ın bize başarılar ihsan edeceğini ümit ediyoruz.
Hakikaten böyle miyiz? Genel düşüncemiz, tavrımız itibarıyla böyle olduğumuza inanıyoruz. Yalnız imana, Kur’ân’a hizmet yolunda bulunsa da gurur, kibir, mal, para, şöhret gibi boşluklara düşebilecek insanların var olabileceği de kat’iyen hatırdan çıkarılmamalıdır. Hatta böyleleri bazen temsil makamında da olabilir.. olabilir ve çevredeki insanlar, bu kişilere bakarak hakkımızda hüküm kesip biçebilirler. Vâkıa, onların yaptığı haksızlık ve suizandır ama temsil konumunda bulunan kişilerin yaptığına ne demeli!
Rabbim, iç ve dış değişikliklere uğramadan, başlangıçtaki düşünce, duygu, inanç safiyeti içinde hayatımızı hitama erdirmeyi hepimize nasip eylesin.!
[2] Bkz.: Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası s.14; Emirdağ Lâhikası-1 s.223.
[3] Bkz.: Bediüzzaman, Lem’alar s.205 (Yirmi Birinci Lem’a, Dördüncü Düstur); Emirdağ Lâhikası-2 s.181.
[4] Bkz.: Bediüzzaman, Şuâlar s.287 (On Üçüncü Şuâ), s.328 (On Üçüncü Şuâ).
- tarihinde hazırlandı.