Asker

"Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber,
Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber,
Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa, bizden
Şimşek gibi bir hâtıra, nal seslerimizden." (Y.Kemal)

Askerlik yüksek bir pâyedir, Hakk'ın katında da, halkın katında da... Ona denk yüce bir topluluk ve gördüğü vazifeye denk yüksek bir vazife yoktur şu fânî âlemde. Yüklendiği iş itibâriyle, (zaman) onda başkalaşır, muammalaşır ve bir sır haline gelir. Saati seneler sayılır askerin.. talimiyle, terbiyesiyle ve serhat boylarında nöbetiyle geçirdiği saati.

Uhdesine verilen emanetleri görüp gözetmede onun gözü, lâhut âlemini seyretmekle doymuş ve dolmuş bir göze denk tutulmuştur, sözü lâl ü güherin dilinde. Ve bu noktada eşi menendi yoktur askerin...

Onu vatanın bekçisi diye anlatırlar. Bence, ona topyekûn mukaddeslerin; mâzînin, harsın, hürriyet ve emniyetin en emîn muhâfızı demek daha uygun olacaktır. Zira, endişelerimiz ancak, onun mevcudiyetiyle zâil olur. Huzursuzluğumuz onun türkü ve haykırışlarıyla huzura ve emniyete inkılâb eder.

İnsanlık, askerle medeniyet ve umrana tırmanır. Fetihler ve sonra kültür akımları, onun sancağı ve mızrağıyla her tarafa ulaşır ve bu sayede yeni yeni medeniyetler doğar; yeni yeni iklimler aydınlığa kavuşur. Sonra taşıyıp geliştirdiği her şeyi, emniyet altına alma ve koruma da yine kendisine düşer. An olur, bir sel gibi çağlar, bir tufan kesilir, temizler her tarafı. Gün gelir buharlaşır, bir sıyânet bulutu kesilir milletinin üstünde... Dolu dolu gözleriyle yatıştırır tozu toprağı ve sular baştan başa bütün bir çemenzârı.

Milletlerin ölüş ve dirilişinde büyük tesiri vardır askerin. Bütün kaynaşmalar, huzursuzluklar ve nihayet yıkılışlar, hep onun kendinde olmadığı zamanlara rastlar. Bütün bir irfana eriş, kendine geliş ve diriliş ise, onun zinde ve canlı olduğu günlerde görülür. Çağlayanlar gibi akıp akıp gittiği, tepeleri düz, ovaları bereketli kıldığı günlerde...

Her milletin tarihinde asker, bir tepe varlıktır. O, dağ cesametiyle türkülere mevzu olur, destanlara renk katar ve milletinin gönlünde, yüce burçlarda dalgalanan bayraklar gibi huzurun ve emniyetin remzi haline gelir. Bu manâda her milletin askeri vardır ve o milletin gözdesidir, canlılığı, şuuru ve aksiyonuyla.

Bir de anadan doğma asker millet vardır. O, asker doğar, askerlik türkülerinden ninniler dinler ve asker olarak ölür. Âşıktır askerliğe, serhat boylarına, akına ve kavgaya.

"Râyet'e meylederiz kâmet-i dilcû yerine,
Tuğa dil bağlamışız kâkûl u hoşbû yerine
Heves-i tîr u kemân çıkmadı dilden asla
Nâvek-i gamze-i dildûz ile ebru yerine
Severiz esb-i hünermend-i sâbâ reftârı
Bir peri-şekl sanem gözleri âhû yerine" (Gazi Giray)

Sığmaz kabına ve bir çığlık olup kıt'adan kıt'aya yayılır. Denizler gibi kükrer. Dağlarla pençeleşir, stepleri aşar, Çin Seddi'ne ayak öptürür.

O, kendini yerin tek vârisi bilir ve gözü dünya hâkimiyetindedir. "Gün doğusundan gün batısına kadar bizimdir" sözü, onda ideâlleşir ve bu uğurda ölüm, hayatın en tatlı gayesi ve en sevimli neticesi haline gelir. "Şimdiye kadar çok muzaffer oldum. Artık benim için Hakk yolunda ölenlerin eriştiği yüce saadetten başka bir şey kalmadı. Gayrı, akacak kanımın değeri bu olsun." Ordusu muzaffer, ileri, kendi yüceler yücesine kanat çırpıp yükselirken, beşikten o âna kadar içinde taşıdığı manâya bir kere daha tercüman olur: "Attan inmeyesüz!" Bu aydınlık tufanı, Lazar'ın ve Miloş'un ülkesini de sardıktan sonra, Balkanlar'ın ona mezar olmasının ne ehemmiyeti var..!

Asker millet, elinde taşıdığı meş'ale ile her tarafı aydınlatma yolundadır. Mızrağının ucunda taşıdığı ışıkla, en ücra yerlere koşar; insanlık için; onun saadeti ve aydınlığa ermesi uğruna dağlara tırmanır; denizlerle boğuşur, surları göğüsler, bir yıldırım gibi milletlerin beyninde çakar; zulmü ve zâlimi târumâr eder.

Geçilmez zannedilen surlar ve yüksek burçlar onun karşısında toz duman olur, erir. Mütekebbir ve mağrur başlar, huzurunda iki büklüm olur. Kılıç çalışı gökte ve yerde velvele meydana getirir. Tuğuna ve sancağına cihan selâm durur. O âbide ruh için dost selâm durur, düşman selâm durur. Muvakkat bir kadirşinaslığı içinde Monstesqieu: "Bu millet olmasaydı tarih olmazdı" der. Asker millet için, bu hüküm doğru fakat eksiktir. Zira bu millet, şâhidi bulunduğu yüce âlem ve büyük da'va itibâriyle, tarihinde, medeniyetin de kurucusu ve koruyucusu olmuştur.

Evet o, baştan başa insanlık ufkunun karardığı bir dönemde, bir kama gibi zulmetleri yırtmış ve kendinden sonraki devirlere hükmünü kabul ettirmiştir. Cesaretiyle, ikdamıyla ve ölüme karşı fütûrsuzluğuyla...

Ve yine o, taarruzunda destanlara sığmaz bir celâdet gösterirken;

"Vur pençe-i âlîdeki şemşîr aşkına
Gülbangı, âsûmânı tutan pîr aşkına
Ey leşker-i müfettihu'l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşir aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl için
Gelmiş o şehsuvâr-ı cihangir aşkına
Düşsün çelengi Rum'un eğilsin ser-i freng
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdir aşkına." (Y.Kemal)

Müdâfaasında da cansiperânedir. Hattâ onun müdâfaası, taarruzundan farksızdır. Batılı; "bütün milletlerin müdâfaadan ümitlerinin kesildiği yerde onun taarruzu başlar" der. Bu, Malazgirt'ten Çanakkale'ye kadar, destanlaşan bir milletin aksiyonunun en güzel ifadesidir. Palandöken'de, Rus ordusunu, elindeki satırıyla karşılayan ninesinden, yüzünden duvağı çözüp Çanakkale'ye koşan gelinine kadar, batılının gözünden kaçmamıştır bu millet.

İmkânsızlığın ve yokluğun kendini boğmaya çalıştığı dönemde dahi, İngiliz toplarına süngüsüyle cevap veren Mehmetçik, tarihe gömülürken, Ulubatlı Hasan'la selâmlaşır, Mohaç'a tebessüm atfeder, Malazgirt'ten geçip "Bedr'in Aslanlarıyla" boyun boyuna gelir.

'Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem sığmazsın
Hercümerc ettiğin edvara da yetmez o (kitap)
Seni ancak ebediyetler eder istiap...
.................................................................................
Ey şehit oğlu şehit isteme benden makber!
Sana âğuşunu açmış duruyor Peygamber." (M.Akif)

Onun süngüsü, yüz defa iniltimizi dindirdi ve ateşimize su serpti. Yakın tarihimizde dahi kaç defa onda mazinin tebessüm eden çehresini ve yıldırımlaşan celadetini gördük... Eğer, atik davranıp da yıllardan beri hazırlanan karanlık emellerin önüne geçmeseydi, bütün bir millet olarak inkisar içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı...

Tuğa selam, sancağa selam ve ölçülerimiz içinde onu tutan yüce başa binlerce selam..!

Sızıntı, Haziran 1979, Cilt 1, Sayı 5

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.