Maarifin va'dettikleri
Ülke saadetinin sağlam ve ümit verici olması, bugünkü nesillerin ciddiyetle ele alınmasına ve geleceğe göre kalb-kafa bütünlüğü içinde yetiştirilmesine bağlıdır. Günümüzün talihsiz gençleri, aile ihmâlkârlığının bağrında hayata gözlerini açtı ve kendini insafsız bir çevrenin, merhametsiz hâdiselerin, öldürücü fikir akımlarının ve felç edici neşriyatın kucağında buldu. Yarınları omuzlarında bayraklaştıracak olan bugünün dinamik güçleri, hâlihazırdaki durumun boğucu tesirinden kurtarılarak onlara kendi irâdeleri ile var olma ve yaşama yolunu göstermek, zamanımızın idareci ve zimamdârlarına düşen rabbânî bir vazifedir.
Yarınları kendilerine emanet edeceğimiz bu gençler, eğer irâdeleriyle var olma yolunda ciddî bir terbiye almaz veya alamazlarsa, diğer canlılar gibi, hatta daha aşağı bir seviyede, şehvet, hiddet, hırs misüllü alçaltıcı hislerin ve yetiştiği çevreden aldığı fena huyların baskısı altında kalır giderler ve bir daha da bu mahkûmiyetten kurtulamazlar. Şehvet, öfke, hırs ve verâset kanunlarının insan üzerindeki tesiri o kadar ciddî ve ağırlıklıdır ki; pedagojinin en yeni esaslarına göre, çok iyi terbiye görmüş gençlerde bile az çok kendisini hissettirmekte ve onları yanlış yollara zorlamaktadır.
İşte terbiye, pek çok maksat ve gâyeler için insan mahiyetine yerleştirilmiş bulunan bu türlü hislerin, azgınlaştırıcı tesirini kırıp onları iyiye, güzele doğru yönlendirerek zararlı gibi görünen bu duygulardan insanî kemâlâta giden yolları keşfetmek ve fertte fazilet duygusunu, irâde metanetini, düşünce kabiliyetini, hürriyet aşkını geliştirmek içindir. Hakk'a esaret manâsındaki hürriyet aşkını!..
Şâyet, heves ve ihtirasların amansız pençesi altında hırpalanan nesillere, kendi ruhumuzu, iç dünyamızı aksettirici böyle bir terbiye verilmez, ahlâk ve fazilete giden yollarda onlara ışık tutulmazsa, milletimiz bugün de yarın da kargaşadan kurtulamayacaktır. Apaçık ortadadır ki kendi nesillerine soylu bir kültür ve irâdî terbiye veren milletler, geleceklerini teminat altına almış ve bütün mukaddeslerini emanet edecekleri en sağlam bekçileri keşfetmişler demektir. Çocuklarını ahlâk ve düşünce noktasında ihmâl eden cemiyetlere gelince; bunlar, yüksek değer ve mefhumlarıyla beraber, bütün bir milleti anarşi seylaplarıyla baş başa bırakmış sayılırlar.
Her milletin, hayatiyet ve bekâsıyla bu kadar ciddî münasebeti olan tâlim ve terbiye mevzuu, hemen her ülkenin en başta gelen meselelerindendir. Bilhassa milletlerin buhranlı anları sayılan geçiş dönemlerinde, bu husus daha da ehemmiyet arz eder. Bu türlü dönemlerde ülke şartlarını kavrayamama, icraâtında, hissi mantığın üstünde tutma, plânlarını içinde yaşadığı krizli dönemin baskısı altında hazırlama ve kitlelerin hayhuyuyla şaşkınlığa düşüp yol ve yön değiştirme, millî bünyeyi, bir daha belini doğrultamayacak şekilde ırgalayacak ve yerle bir edecektir. Değil bunlar gibi ciddî meseleler; bu mevzuda en küçük bir hata, en ehemmiyetsiz gibi görünen bir dikkatsizlik, az bir ihmâl dahi, milleti altüst etmeye yetip artacaktır... Aslında bugüne kadar cemiyet fertlerinin hazan vurmuş yapraklar gibi savrulup gitmesi de hep iyi bir terbiye alamamış olmasından ve kültürsüzlükten kaynaklanmıştır. Yine de bu hassas nokta, daha az ehemmiyeti olan meselelerin yanında unutulup gidecekse 'ya sabûr!' deyip bir hayli zaman daha Heraklit'imizi beklememiz icap edecektir.
Kanaatimce, bugün en ciddî, en derin, en büyük meselelerden daha büyük, daha hassas bir mesele varsa, o da geleceğin nesillerini kendi ruh kökümüze bağlı olarak yetiştirmek ve onları her türlü yabancılaşmadan kurtarmak meselesidir! Buna göre, bugün talim ve terbiye adına gösterilecek her gayret, yarının emniyet ve saâdetini; her ihmâl ve lâkaytlık da geleceğin sefâlet ve perişaniyetini netice verecektir.
Şu anda olsun, günümüzün mesûlleri, kitlelerin yıllar yılı perişaniyet ve derbederliğine sebebiyet veren hususları yeniden gözden geçirerek, ona göre bir bakış ve geleceğe aydınlık getirecek objektif bir anlayışla çocuklarımızın yetiştirilmesini ele almazlarsa, bu ülke ve bu millete çok yazık olacaktır.
Şimdi olsun, dünü bugünle, bugünü de yarınla iç içe ve müşterek mütalâa edebilecek, çağını idrak etmiş nesiller yetiştiremezsek -maâzallah- zamanın insafsız dişleri arasında çiğnenip gitmemiz mukadderdir. Evet, bulunduğu muhitin şartlarına göre duygu ve aletlerle teçhiz edilemediğinden ötürü inkiraza uğrayıp giden canlılar gibi, yaşadığı devri idrak edememiş milletler de yerlerini, var olmaya daha müsait başkalarına bırakır, mahvolur giderler. Tarihte yok olup gitmiş milletlerle nesli tükenmiş bir kısım canlı fosiller, Yaratıcı Kudret'in aynı kanunlarını göstermesi bakımından ne müthiş bir tablodur!
Mısır medeniyeti, Roma imparatorluğu, Endülüs kültürü, Osmanlı cihangirliği ve daha niceleri.. hep aynı gaddar dişler arasında çiğnenip gitmişlerdir. 'İşte onlar, işte perişan yurtları!!' sönük bir renk, ölgün bir iz ve etnoğrafik bir kısım enkâz... Genç nesilleri belli bir gaye ve belli bir ideâl istikametinde ele almayan milletler için aynı korkunç girdap bütün ürperticiliğiyle ağzını açmış beklemektedir. Buna karşılık, çocuklarımızın ruhunda mayalayacağımız irâde gücü, terkipçi düşünce ve Hakk sevgisi, onları her türlü uyuşukluktan, yılgınlıktan, beklenmedik şeyler karşısında paniğe kapılmaktan kurtaracak ve çalışmaya şevklerini kamçılayarak, onlarda hamiyyet ve gayret düşüncesi uyaracaktır.
Günümüzün idareci ve zimamdârları, ilmî ve içtimâî hayatımızı yaşadığımız devir itibariyle nazar-ı itibare alma ve dünden bugüne, bugünden de geleceğe geçiş yollarını tespit edip, yarınki nesillerin nasıl yetiştirileceği hususunu en parlak çizgileriyle belirleme, tâmim ve takip etme mecburiyetindedirler. Böyle bir düşünce ile şahlanmış ateşîn dimağların, aşk ve heyecanla coşan gönüllerin, bu meselenin üzerine yürüyecekleri güne kadar vatan ve milletin geleceğinden emin olmak ve ülkenin yükseleceğini beklemek oldukça zordur.
Sızıntı, Mart 1984, Cilt 6, Sayı 62
- tarihinde hazırlandı.