Hazan kış güftesiyle gelir, bestesi bahar,
Karın-buzun bağrında mayalanır çemenzar!
Mevsim gelince bir bakarsın nevbahâr olur;
“Gül açar, bülbül öter” her yer lâlezâr olur.
(Kırık Mızrap)
Gökte ve yerde ne varsa hepsinin, ilmî bir programa göre Yaratan’ın irade ve dilemesine bağlı cereyan ettiğine inanan ve bu inanç perspektifinde hayatını yaşayanlar, eşya ve hâdiseleri, düz nazarlardan daha bir farklı okur, daha bir farklı değerlendirirler. Onların ufkunda gecelerin karanlığı gündüzlerin aydınlığına gebedir; yüreklere ürperti ve korku salarak esen rüzgâr rahmet bulutlarının aşılayıcısı ve ilk müjdecisidir; kış ortasında yağan kar, baharda fışkıracak pınarın menbaıdır; elde olmayan mazlumiyet ve mağduriyetler de müstakbel mutlulukların vesilesidir. Dolayısıyla, onların o aydınlık dimağlarında, yerinde en sert esen tipi-boran bile rahmet rengine bürünür; elemler emellerin koridorları hâline gelir ve ızdıraplar da birer doğum sancısına dönüşür. Hatta umumî ölümler ve geniş alanlı musibetler onların nazarında birer yenibahar mesajı gibidirler. Onlar, ağaçlar üzerindeki kurumuş dalların budanmasına, taze filizlere yol açma nazarıyla bakarlar.. ve saygıyla karşılarlar kaderden gelen kesip biçmeleri. Şerler, böylelerinin atmosferinde hayır rengini alır; ızdırap ve acılar da onların saflaşıp özlerine ermelerini netice verir.
Başa gelenlerin gerçek sebeplerini keşfedemeyenlere gelince; onlar, yer yer çevrelerinde suçlu arar, zaman zaman kadere taşlar atar; varsa Hak’la bir parçacık münasebetleri onu da zedeler ve yanlışla oturur, yanlışla kalkarlar.. derken yeni yeni hatalarla daha değişik zulümlere de davetiyeler çıkarırlar.
O halde, inanç temelli basiret ve firasetiyle eşya ve hâdiseleri değerlendirmeye tâbi tutan bir hakikat yolcusu, daha bahar gelmeden -Allah’ın izniyle- “karın-kışın bağrında mayalanan bahar”ı görür ve gördüğü bu baharı en yüksek ve gür seda ile seslendirmeye çalışır. Zira taş kesilmiş toprağa, iskelet gibi kupkuru hâle gelmiş ağaçlara, soğuk soğuk esip duran poyraza ve hiçbir hayat emaresi görünmeyen zemine bakıp “ölümünden sonra bu arz (yeryüzü) bir daha nasıl dirilir ki..” diyerek sarsıntı yaşayanlar olabilir. Onlara az ilerde kendilerini bekleyen cıvıl cıvıl, rengârenk bahardan bahisler açmak, onun o bayıltan güzel kokularını ruhlara duyurmak, ötüşen kuşları-kuşçukları, şakıyan bülbülleri, uçuşan kelebekleriyle binbir hayat cilvesini canlı resimler hâlinde nazarlara sunmak ve böylece felç olmuş iradelere fer, ümitsizlikle sararıp solmuş gönüllere aşk u şevk kaynağı olmak, İsrafil’in sûru gibi diriltici bir nefes gibidir.
Evet, bahar neşîdesi, “İçinde bulunulan zaman, zamanın en kıymetli parçasıdır, zamanın altın dilimidir” anlayışıyla, zâhiren mevsim, mevsim-i hazan olsa da, sonbahar ve kışı bahar adına değerlendirme, onları yepyeni diriliş ve oluşumlar için diriltici bir tazyik mevsimi olarak görme ve böylece aktif sabır içinde bahar intizarı içinde olma, bahar rüyalarıyla oturup kalkma, bahar şiirleriyle soluklanma, bahar türküleriyle çevresindekilere ümit, enerji ve neş’e kaynağı olma demektir. Bu sebepledir ki, hakikat yolcularının bahar neşîdesine kulak verenler ondan hep şu mana ve mesajların süzülüp geldiğini duyarlar:
“Gamlanma, zira mevsim mevsim-i hazan değil;
“Kader” de ve eğilebildiğin kadar eğil!
Gidecektir bu son gaileler de ardarda,
Kim bilir, nasıl bir lütuf var şimdi sırada.!
Bunlar birer bahar çağrısı hazan içinde,
Yankılanıyor o ulu ses Çin’de-Maçin’de...”
Onlar bu konuda kendi güç ve kuvvetlerine değil, Kudreti Sonsuz’un havl ve kuvvetine itimat ettiklerinden kış ne kadar sert, dış yüzü itibarıyla ne kadar acımasız ve bitme bilmeyecek gibi görünse de onlar hep ümitli, hep azimli ve hep kararlıdırlar. Nebilerin vaadinde, velilerin yâdında, güvercininin kanadında bir ulu divandan gelen bahar muştusuyla sermest bu kahramanlar, hasımlarının “bitirdik, yok ettik” dedikleri aynı anda ayrı bir hayat cilvesi gösterir, güftesi kadim ama bestesi yeni apayrı diriliş şarkıları mırıldanırlar.
Baharda, bahar sevdalıları olduğu gibi bahar düşmanları da vardır. Onlar ekinlerin, filizlerin, çimenlerin, çiçeklerin, fidanların düşmanıdır. Acımasız ve gaddardırlar. Tohum atmanın zahmetini bilmediklerinden, ortaya çıkan tomurcukların kıymetini de idrak edemezler. Bu sebeple menfaatlerine engel teşkil ettiğini düşündükleri anda birden bire acımasız bir canavara dönüşür ve baharla gelen her şeyi tahrip adına kendini kaybetmiş halde sağa sola saldırırlar. Tam da şu dörtlükte resmedildiği gibi;
“Anlamadı, baharın bağrına kurşun sıktı,
Her yerde çığlık çığlık tomurcukların âhı;
Ve allak-bullak renklerin beyazı-siyahı;
Şeytan bir kez daha fitne ateşini yaktı,
Yürüdü ve baharın bağrına kurşun sıktı.”
Ancak bahar yolcuları, bu realiteyi zaten baştan göze alıp öyle yola koyulmuşladır ve bilirler ki, ilahî takvime göre işleyen zaman çarkında mevsim, mevsim-i bahar olduğunda bunun önüne hiç kimse geçemez/geçemeyecektir. Bu sebeple onlar cüz’i iradelerine, Hak inayetinin davetçisi olarak bakar ve kendilerine şöyle telkinde bulunurlar:
“Kanatlan geç uçarak bütün uçurumları.!
Hiç durma yürü ardından kutlu rehberlerin.!
Boşalsın ötelerde boşalacak terlerin,
Ateşinle kışı erit, tutuştur baharı.!
Kanatlan geç uçarak bütün uçurumları.!
…
Haykır her yerde kendini çelikten sesinle.!
Hızır gibi seccâdeni ser, her yan yeşersin;
Hayat solukla, ölülere diriliş insin.!
İkbâlimizi söyle o altın nefesinle.!
Haykır her yerde kendini çelikten sesinle.!”
Beklediğimiz bahar, hiçbir renk, hiçbir ırk, hiçbir toplum, hiçbir coğrafya ayrımı yapmaksızın bütün bir yeryüzünün baharı, bütün bir insanlığın bayramıdır. Ama beklenen baharın büyüklüğü ve genişliği ölçüsünde elbette ki çekilen çile ve meşakkat de o ölçüde büyük olacaktır. Bu sebeple “ateşiyle kışı eritip, baharı tutuşturacak yiğitler” öyle çelikten ve yüksek iradelere sahip olmalıdırlar ki, sımsıcak nefesleri yedi iklim dört bucağa ulaşsın, en ücra beldelere-köylere dahi varsın ve eritsin her yerdeki karı-buzu; gözyaşları bir ırmağa, bir çağlayana dönüşsün; dönüşsün ve hangi coğrafyada olursa olsun, âb-ı hayat hâlinde aksın susuzluktan çatlamış, kurumuş dudaklara.
İşte elinizde tuttuğumuz “Bahar Neşîdesi” adlı eser, bu istikamette bir çağrıdır, bir ümit meşalesidir bahar bekleyen bütün gözlere-gönüllere. Bir duadır, bir yakarıştır ölmüş arzı birkaç hafta içinde baştan sona dirilten, yemyeşil hâle getiren Kudret-i Sonsuz Yüce Yaradan’a! Bu çağrıya icabet etmeniz, bu yakarışa ortak olmanız ümidi ve duasıyla hayırlı okumalar!