Sistemli düşünmek için ne yapmak lazım?
"Kitapla randevum var" yazısının meseleyi buralara kadar getireceğini hiç hesap edemedim; edemezdim de zaten.
Hikâye, bir dostumun "Nasıl kitap okuyorsunuz?" sorusuna verdiğim cevap üzerine 'bunu mutlaka yazmalısınız" teklifi ile başladı. Yazdım. Yazı yayımlandıktan sonra ibadet neşvesi olarak nitelediğim "Okunan kitaptan maksimum istifade nasıl olmalıdır?" soruları ile karşılaştım. Kendi okuma modelimi anlattığım ikinci bir yazı yazdım. Bu da yayımlandı. Ardından sistemli düşünce ile hakikate ulaşma hedefi diye nitelendirdiğim hususları açmamı isteyen okuyucu e-mailleri geldi. Okuyacağınız bu yazı umarım başladıktan sonra seri haline gelen serinin son yazısı olur.
Sistemli düşünce bir metod, hakikate ulaşma ise bir hedeftir. Bir beşer olarak mutlak hakikate ulaşamayacağımızın farkındayızdır umarım. O zaman burada "hedef" denilen ve ulaşılması istenen hakikat izafidir. İzafi bile olsa hakikate ulaşmak için sistemli düşünmenin yanı sıra ihtiyacımız olan bir başka şey daha var; araştırma ruhu. Ruh dememin sebebi, tıpkı ruh gibi fıtratın ayrılmaz parçası olması gerektiğini ifade içindir. Belki maddi boyutları itibarıyla çıplak gözle gözükmeyen ama varlığı da inkâr olunmayan ruh yani araştırma.
Kitap okuma ekseninde meseleyi ele aldığımızda karşımıza çıkan tablo şu; kültürün en önemli taşıyıcılarından biri olan kitap, okuma, okumayı hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline getirme, öğrenme, öğrenmenin tetiklediği araştırma ruhu, ilim deryasının derinliklerine nüfuz etme arzusu, bu arzu ile yeniden ve detaylı okuma, okuyup öğrendiklerimiz üzerinde sistemli bir şekilde düşünüp analizler yapma ve yeni sonuçlara ulaşıp, beşeri sınırlar içinde ulaşacağımız son noktaya kadar yükselip hakikati bulup onunla hemhal olma.
İmdi; belki tekrar olacak ama burada en önemli husus "ibadet neşvesi" yazımda belirttiğim okuma alanının belirlenmesi ve okunacak kitapların bir rehber eşliğinde belirlenmesidir. Himmetin dağılmaması ve baştan belirlenen hedefe ulaşma açısından yolun başında hayati durak burasıdır. Okumasını alanına hasreden insan, bana göre konuşmayı yeni öğrenen çocuk gibidir. Nasıl anadilini öğrenme sürecinde olan çocuk, anne-baba başta aile efradını, sokak ve okul çevresini, TV-radyo gibi iletişim vasıtalarını dinleye dinleye bir birikime sahip olur ve zamanı gelince bülbül misali konuşmaya başlarsa; himmetini dağıtmadan okuyan insan da belirlenen kitapları belirlenen sıra ve usul içinde okuya okuya dolar, dolar, dolar ve zamanı gelince bülbüller gibi şakımaya başlar. O sahada konuşulan her bir kelime -dikkat edin, kavram, cümle, fikir vs. demiyorum- aksine her bir kelime onu zihnen okuduğu eserlere, oralardaki düşüncelere götürür.
Tam bu nokta, sistemli düşünme adına ilk adımın atılacağı yerdir bana göre. Zira bahse medar olan malumat yığını -bilgi hazinesi de diyebilirsiniz- o kişiyi ister istemez analiz ve sentez yapmaya götürecektir ama burada bir metoda ihtiyaç var; işte o metodun üst başlığıdır sistemli düşünme. Sistemli düşünme için lazım olan şey usul bilgisidir. Bir usul/metod takip etmeden yapılacak analizler hiçbir zaman istikamet içinde seyretmediği gibi yeni şeylerin keşfine de imkân tanımaz. Usule dayanmadan yapılan analizler esen rüzgârın yönüne ve şiddetine göre insana mecra belirler. Mesela, okuduğu en son eserin tesirinde kalıp onun papağanlığını yapabilir. Bu ise dün"evet' dediğine bugün "hayır" diyen insanlar çıkartır karşımıza. Günümüzde kendilerine entelektüel adını veren bazılarının "düşünce mahsulü" diye ortaya attıkları ama gerçekte düşünceden nasibi olmayan kelimelerden yığılı, yığma bina çıkartmalarının sebebi budur. Bu açıdan sistemli düşünce için usulün vazgeçilmez bir yeri vardır. Düşüncenin namusu aslında burada gizlidir.
Burada şunu itiraf etmeliyim ki müstakil ve objektif bir usulden söz etmek imkânsızdır. Zira işin tabiatı her bir ilim dalı, hatta o dal içinde çalışılan her bir konu için farklı usullerin olmasını gerektirir. Mesela ilgi alanım olan fıkıh için şunu söyleyebilirim; hükmü bilinmeyen ve cevap istenen bu mevzuda usul, sırasıyla Kur'an, sünnet ve akıldır. Akıl, ilk iki kaynaktan hüküm çıkartma araçları olan kıyasa, istihsana, maslahata, örf ve adet vb. müracaat edecek ve sonra ulaştığı sonucu yine Kur'an ve sünnette sağlamasını yapacaktır.
Gelelim hakikate ulaşma hedefine; selefin hakikat aşkı dediği şey bu. Tasavvuf ilminde kendine apayrı bir yer ve izah bulan kavramlarla ifade edecek olursak, şeriat, tarikat, marifet ve hakikat dörtlüsü içindeki hakikattir hakikat derken bahsettiğimiz şey. İslam insanı için hakikat, ilim yolunda yol alan yolcunun hiçbir zaman unutmaması gereken temel hedeftir. Bizler maalesef bazen elleriyle yaptığı putları karnı acıktığı zaman yiyen cahiliye insanının putçuluğuna benzer şekilde ilme takılıp kalabiliyoruz. Ya da Bediüzzaman Hazretleri'nin misali içinde İstanbul'a eşekle giden yolcunun yolda İstanbul'u unutup eşeğine âşık olmasına benzer haller içine girebiliyoruz. Ben burada sözü fazla uzatmayacak; sözü söz üstadlarına bırakacağım. Yunus Emre, Muhammed İkbal ve Fethullah Gülen Hocaefendi'den olmak üzere üç iktibas yapacak, yorumlarını da sizlere bırakacağım. Zira yapacağım iktibasların hepsi "fazla söze hacet yok" diyor bana. Önce Yunus Emre
"Hakikat bir denizdir, şeriat onda gemi,
Çokları gemiden çıkıp, denize dalmadılar!..
Çoklar gelmiş kapıya, şeriat tutmuş durur;
İçeriye girip de ne vardır bilmediler!.."
ve
"Şeriat tarikat yoldur varana
Hakikat, meyvesi, andan içeri!.."
Şimdi Muhammed İkbal: "Bugünkü ilim, hakikat ile aramızda en büyük perdedir. Puta tapar, put satar, put yapar."
Ve Hocaefendi: "Eğer bundan sonra bir kere daha ilmin aydınlık atmosferinde yeni bir dünya inşa etmeyi düşünüyorsak -ki düşündüğümüze şüphe yok- bunu ancak, o engin metafizik mülâhazalarımızla vicdanlarımızdan ruh ufkunu temaşa ede ede gerçekleştirmemiz mümkün olacaktır. Zaten yakın tarihimiz itibarıyla böyle önemli bir hususu ihmal ettiğimizden dolayı değil midir ki, onca çabaya rağmen, milletimizde bir türlü ne ilim aşkı, ne ilim düşüncesi, ne de Batı standartlarında bir ilim felsefesi geliştirememişizdir.. geliştirememişizdir; çünkü hakikat aşkı, ilim aşkı ve ilim düşüncesiyle kitlelerin gönlüne inememişizdir."
İlim bizi hakikate ulaştırıyorsa bir mana ifade eder. Bunun yolu ise baştan hakikate ulaşma hedefini iyi belirleyip, yollarda ilme takılıp kalmadan, onu ma'bud haline getirmeden bir sistem içinde okuma, düşünme, üretme ve yaşamadır.
- tarihinde hazırlandı.