"İrticacı Diyerek Halka Öcü Gibi Gösteriyorlar"
İzlenim
Ezberler, Gülen Fenomenini Vermiyor
Asırlar boyu İslami kültür mirasın taşıyıcılığını üstlenen ulema geleneğinden gelmiş ve modern çağın bütün köklü dönüşümlerine tanık olmuş, derin manevi ve sosyal kimliğe sahip bir şahsiyeti analiz etmek elbette çok güç. Onun için Gülen, ütopyasında, ufkunda, hayallerinde anlaşılması zor bir insan. Bu gerçek yarın da değişmeyecek. Seveni çok, anlayanı aynı oranda değil. Gülen'e karşı olanlar da bence onu anlamıyorlar. Gülen, bütün yönleriyle anlaşılmış değil, daha çok ezberlenmiş bir insan. Ezberler, Gülen fenomenini vermiyor.
Türkiye'de böyle bir hareketin varlığı iki şekilde değerlendiriliyor: Gurur duyup nimet olarak görenler ve her açıdan tehlikeli bulanlar. Tehlikeli görenler şöyle diyor: "Her şey çok iyi, son derece medeni, demokrasi içerisinde gözüküyor ama son tahlilde hedef İslam Cumhuriyeti…
Merhum Aydın Bolak Bey bu hareketi karakteristik olarak Milli Mücadele Hareketi'ne benzetiyordu. Vakıa bugün, Türkiye'de milli mücadele vermeyi gerektirecek bir durum yok, fakat, temelde bu hareketi temsil eden, hareketin içinde bulunanlar açısından meseleye bakılacak olursa bir sürü gönüllü insan var ve bunlar, sadece Türkiye için değil -çünkü Milli Mücadele günlerinde ancak Türkiye için mücadele verme imkânına sahiptik- bütün insanlık için hakikaten bir şeyler yapmak istiyorlar.
Burada Aydın Bey'in benzetmesine hürmeten sadet dışı bir şey arz edeyim: Zaten "İlk hedefiniz Akdeniz'dir" sözünün, neden ısrarla "Son hedefiniz Akdeniz'dir" şeklinde algılandığını bilemiyorum; halbuki bu söz, ilim-irfanla aydınlatma, kendi kültürümüzü tanıtma ve milletçe kazanımlarımızı paylaşma adına "Sonra bütün dünya" esprisiyle de anlaşılmaya müsaittir.
Siyasi ve coğrafi sınırları zorlama katiyen amaç olmamalı, başka milletlerin topraklarına göz dikme gibi bir niyet asla bulundurmamalı ama kültürümüzü dünyaya tanıtma ve faydalı yanlarımızı başka milletlerle de paylaşma büyük millet olmanın gereğidir.
Kuşku duyanlara gelirsek…
Ülkemizdeki marjinal bir kesim, vehimleriyle (yersiz kuşku) oturup-kalkıyor, meseleye vehimle yaklaşıyor. Bu durumları başta kendilerini sürekli rahatsız eder, yarın ne olacak diye uykularını kaçırır. Halbuki hiçbir şey olmayacak; yarın Çarşamba, sonra Perşembe, sonra da Cuma gelecek, değişen hiçbir şey olmayacak.
Muhtemellere hüküm bina edenler, hem kendileri acıklı bir azap çekerler, hem de bir ihtimale binaen deyip hayırlı hizmetlere engeller olurlarsa, Türk toplumunun ve dünyanın geleceğine zarar verirler. Bu gönüllü insanların dünyaya söyleyeceği güzel şeyler vardır; onlara yazık olur. Sonra başkaları da diyebilir ki; siz yapılan işleri biraz Türk milleti mülahazasıyla ve din orijinli gördüğünüz için, "Pan-Türkizm,, 'Pan-İslamizm' ya da 'din cumhuriyeti' derseniz, o zaman size de 'dinsizlik cumhuriyeti' yahut 'Pan-Küfrizm' kurmak istiyorlar" derlerse ne olacak?
Eğer ihtimaller dikkate alınırsa, bu da bir ihtimaldir ve dünyada emsali bulunan yerlerle birlikte siz de bu işi gerçekleştirmek istiyorsunuz. Şayet ihtimallere hüküm bina edilecekse, bu da ihtimal dahilindedir ve bu tür ihtimallere de hüküm bina edilmemelidir bence. Dünyanın dinsizliğe, Allah'sızlığa itilerek – İkinci Cihan Harbi esnasında kısmen yaşandığı gibi – bir kere daha bunalıma sürüklenmesine meydan verilmemelidir.
Burada biraz da açarak söyleyeyim: Siz Türkiye'nin gönüllü lobilerle dıştan desteklenmesini sağlamazsanız, küreselleşen bir dünyada Türkiye'nin tek başına, dünyadan kopuk olarak ayakta durması mümkün değildir. Bundan sonra, sadece Türkiye değil, hiçbir devletin tek başına ayakta durması mümkün değildir. Türkiye'nin, Asya steplerinde, Uzakdoğu'da Türkiye'yi seven insanlarla desteklenmesi lazımdır.
St. Petersburg'da mezuniyet töreninde bir Rus talebeye, "Büyüyüp bir yere geldiğin zaman ilk defa ne yapmak istiyorsun?" diye soruyorlar. –Televizyon karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamıştım- Çocuk, "Türk Milleti'ne yardımcı olmayı düşünüyorum" diyor.
Düşünün Afrika'dan, Avrupa'ya, Balkanlar'dan belki Amerika'ya kadar çok geniş bir coğrafyada Türk sevgisiyle yetişen bir çok insan var. Bu insanlar bugüne kadar bize farklı bakıyor olabilirler, ama şimdi öyle bakmıyorlar.
İrticanın sizdeki çağrışımı nedir?
Gericilik kelimesinin ihtiva ettiği hakaret manası çok açık olduğu için yerine 'irtica' gibi 'geriye dönmek', 'insanları alıp geriye götürmek' manasına gelen Arapça bir kelime tercih edildi. 'Gericilik', 'geriye dönmek' kelimeyi tam karşılamaz; kullanılan kip, yapılan işin tabiat haline geldiğini gösterir. Kipi de dikkate alarak düşünürsek, 'irtica', "İnsanları geriye götürmek için gereken ne varsa hepsini yapmayı tabiat haline getirmiş olmak" manasına gelir.
Nüansıyla birlikte bakacak olursak, günümüzde Müslümanlık adına hareket eden hiç bir kimseye bu kelimeyi yakıştırmak doğru olmaz. Zira, ne camiye gelen cemaat, ne tasavvuf geleneğini devam ettirenler, ne de zaviye gibi yerlerde zikr u fikirde bulunan insanlar ilim ve teknolojiye karşı çıkmazlar; demokrasinin ve cumhuriyetin nimetlerinin aleyhinde değildirler. En azından ben böyle birini görmedim; ama insanları onlardan soğutmak, öcü gibi göstermek ve haklarından gelmeyi kolaylaştırmak için, 'falancı-filancı' denildiği gibi 'irticacı' da deniliyor.
Türkiye'de irtica yok mu diyeceğiz?
Bağışlayın ama burada bir demagoji yapılıyor. Çocukluğumuzda benzer usullerle korkutarak bizi uyuttukları gibi: Mesela, "Issı somun, taze yağ, gel bunun boğazına ak" derlerdi. Biz de cin gibi, şeytan gibi bir şey gelecek, bizim boğazımıza akacak diye başımıza yorganı çeker uyurduk. Neden sonra öğrendim ki, çağrılan şey sıcak somunla taze yağmış… Zannediyorum, bazı kelimelere bağlı olarak halkın zihninde çok ürpertici şeyler oluşturuyorlar.
Kimmiş insanları bir asır, iki asır… gerilere götüren? Bana göre Müslümanlar, hususiyle Müslüman aydınlar bir yönüyle başka kesimlerden daha ileri düşünüyorlar; demokrasi ve cumhuriyet mülahazaları daha sağlam ve tutarlıdır. Son zamanlarda da görüyoruz, -eğer bir şey ifade ediyorsa-, AB'ye girme, ABD ile münasebetleri sürdürme, bir tek yere bağlanmanın faydalı olmayacağı düşüncesiyle Rusya, Hindistan ve Çin gibi ülkelerle münasebete geçerek kredimizi artırma gayretleri var.
Bazı kritik dönemlerde bazı "İslami" gruplar sokağa çıkıyorlar.
Uluslararası servisleri ve kışkırtmaları unutmamak lazım; Müslümanlığı karalamak, belli zümreleri, milletleri karşı karşıya getirmek isteyenler vardır. Ben insan kesen, insanları canlı bomba olarak kullananlarda Müslüman evsafı olmadığına kaniyim. Türkiye'de de değişik dönemlerde ortaya çıkanların, birileri tarafından figüre edilen insanlar olduğunu zannediyorum.
Hizbullah örneğinde olduğu gibi mi?
Evet. İsim vermeyeceğim ama öyle sözde İslamî bir grubun başında görünenlerden bazıları kütük itibariyle Türk de, Müslüman da değildir. Ben onların Müslümanlık adına hareket eden insanlar olduğuna hiç inanmadım. Birer aktör olduklarına kani oldum. İçinde Allah, İslam ve din kelimeleri de bulunan bazı isimler adı altındaki bir kısım şahıs ve örgütler, aslında Müslümanlar aleyhine kullanılmak üzere başkaları tarafından meydanlara sürüldü. Kullanıldı onlar. Ve belki bazıları da konuşmasınlar diye öldürüldü.
Sokaklarda zikir çekenler…
Samimi, yürekten Allah diyenleri karalamaya matuftu o işler. Maalesef birileri de o istikamette kullanıldı.
Entelektüel dünya sizce bu hareketi anlıyor ve anlamlandırabiliyor mu?
Entelektüellerden çok ciddi ümidim var; böyle bir harekete karşı sürekli kapalı kalacaklarını düşünemiyorum. Zira entelektüel, sadece bilen değil, düşündüğünü, inandığını da açıklıkla söyleyebilen aydın insandır. Bazıları sayılarının çok az olduğuna inanıyorsa da, bence Türkiye'nin, topluma yön verecek kadar entelektüeli vardır ve onların çoğu yakın zamanda bu meseleyi anlayacaklardır.
Emile Zola örneği
Entelektüel olmanın bir yanı da insaflı ve hakperest olmaktır. Bu açıdan Dreyfus davasından dolayı Emile Zola örnek olarak verilir. Mesele, Zola gibi, bir hakikati haykırmaksa, onu yapacak insanlar mevcuttur; el verir ki biz yapılan şeyleri onlara anlatma imkânını iyi değerlendirelim. Çünkü, eğitim ve kültür faaliyetlerini yerinde gördükten sonra karşı çıkan birisini hatırlamıyorum ben. Aksine, eğitim müesseselerini görenler, endişe verecek bir şey olmadığını, bunların gelecek adına ümit vaat ettiğini, Türkiye'nin tanıtımına katkı sağladığını söylüyorlar.
Heyecanım tetikleniyor
Kine, nefrete mağlup olmuş ve kendisini tutamayıp, "Türkiye'nin tanıtımı sizinle olacaksa varsın tanınmasın" diye düşünenler de çıkabilir; ben onları önemsemiyorum. Önemli olan, gidip yerinde inceleyenlerin ne düşündüğüdür; ben onlardan yumuşamayanını duymadım. Bazılarını televizyonda seyrettim, "Bize uzak olan ve şimdiye kadar mesafeli duran bir ülkede bayrağımızın dalgalanışını, İstiklal Marşı'mızın okunuşunu gözlerimiz dolarak izledik" derken gözleri yine doluydu bu insanların. Kanaatlerini dinledikçe benim heyecanım tetikleniyor.
İddialar mantıksız
Bu yaşananlar, "Aslında dünya çapında din diktatörlüğü kurmak istiyorlar; niyetlerini gizliyorlar" gibi sevimsiz yakıştırmalarla karalanabilecek şeyler değildir. Eğer bir milletin fertleri tarafından benimsenmiş bir şey varsa ortada, o insanların hissiyatına saygılı olmak lazımdır; milletin samimane gayretlerini fütursuzca karalamaya kalkmak doğru bir şey midir? Öyle bir diktatörlük iddiası bir delile dayanmıyorsa nasıl söylenebilir; kimden duyulmuş, nerede ifade edilmiş, bu tür niyetleri olan insanlar ağızlarından kaçırmazlar mı? Siz bu insanları dünyayı idare edecek çapta dâhiler olarak mı görüyorsunuz; kaldı ki dâhi bile olsalar içlerindekini yer yer sızdırırlar. Bu iddialar mantıksız geliyor bana.
Millet ile savaşılmaz
Asıl mesele, arkasında gördükleri kimselerden dolayı hareketi mahkûm etmek isteğidir. Birisi açıktan açığa, "Keşke böyle bir işin arkasında dindarlar olmasaydı" dedi. Daha açık konuşayım: Kendi adıma bu meseleye sahip çıkmam hem saygısızlık, hem de kibir ve gururdur. Ben bu hizmetlerin milyonda birine bile sahip çıksam haddimi bilmemezlik yapmış olurum. Yine de deniliyor ki, "Keşke bu meselenin arkasında bir imam parçası olmasaydı." Zaten o meselenin arkasında destanlar ortaya koymuş bir millet var, imam parçası yok. İşte onun için savaşmakla da başa çıkılamaz bu mesele ile, çünkü millet ile savaşılmaz.
- tarihinde hazırlandı.