Dinlerarası Diyalog ve Papa Görüşmesi
Giulio Gealibter: Dinlerarası Diyalog ve Papa Görüşmesini değerlendirir misiniz?
Fethullah Gülen: Aramızda zaten bir münasebet var. Bayramlarda biz onları ziyaret ediyoruz veya onlar bizi ziyaret ediyor. Değişik din mensuplarına ait bir kısım kutsal günlerde, bayramlarda, karnavallarda biz de onlara gidiyoruz. Çok defa bir araya gelme, beraber yemek yeme hep ola gelen şeylerdir. Bu arada Vatikan'ın temsilcisi olan Moroviç ile daha yakın bir münasebetimiz var. Hatta bir iki defa Vatikan büyük elçisi ile görüşme imkanı da oldu. Birinde doğrudan doğruya bir araya gelme oldu birinde de bir münasebetle karşı karşıya gelip görüşme, konuşma oldu.
Bu açıdan değişik din mensuplarıyla böyle münasebet hep sıcak tutulduğu gibi Vatikan'da Papa ile görüşmeden evvel de bu türlü münasebetler hep devam ediyordu. Bu sebeple görüşülürse iyi olur diye kendi aramızda konuştuk. Doğrudan doğruya hiç bir arzu istek yokken hani biz talep ettik de oldu değil, onlarla Vatikan mensupları ile aramızda görüşülürse iyi olur kararına varıldı. Sonra da onlar o mevzuu araştırdılar, taa bir sene önce. Onun için geçen sene Amerika'da iken bir Kardinal'le görüşme yapıldı. O da bu mevzuda bir adımdı. Yani biz esasen inandığımız bir yolda, diyalog yolunda bulunduk, bunlar da bu yolun gerekleri olarak gerçekleşti ve sonunda Vatikan'da Papa ile görüşme meselesi de çok süratli ve kolay olabildi. Süratli oldu diyorum çünkü Diyanet üç seneden beri böyle bir randevu istiyor, bu gerçekleşmedi, biraz da onun için arzettim. Yani baştan bunlar mukaddime idi, görüşme için bir zemin teşkil ediyordu, kolaylaşmıştı. Siz baştan bu işin yolunu tutmazsanız, böyle bir arzunuz yoksa, diyalogdan söz etmiyorsanız gerçekleşmeyebilir.
İkinci bir husus ister Vatikan'la ister başka din mensupları ile görüşmemizde onların niyetlerinin, maksatlarının ne olduğunu tabii ben bilemem. Neyi beklediklerini de bilemem. Sadece hüsn-ü zan ederim. İnsanlık adına iyi şeyler düşünüyorlardır. Ama biz herkesle temasımızda dinlerin insanları birbirinden kaçırmadığını, belki bir araya getirdiğini, uzlaştırdığını, bunları yapabileceğini ortaya koymak için kendi mülahazalarımız açısından değişik din mensupları ile görüşüyoruz. Vatikan'la görüşmeye talip olmuşsak bir ölçüde o da tamamen bu gayeye matuftur.
Diğer bir husus da zaten böyle bir diyalog sürecinin Vatikan tarafından hem de Türkiye'de bu mevzu ila alakalı kişiler tarafından yaşanıyordu. İlk defa o diyalogu biz çıkarmadık, vardı. Varolan bir şeyin içine girmeye çalıştık bir şeyler yapabilme arzusu ile. Nitekim oraya gidip geldikten sonra burada Belediye tarafından bir sempozyum, dinlerarası bir sempozyum teşkil edildi ve Vatikan'dan da iştirak edenler oldu, görüşmeler oldu. Vatikan zaten kendi çapında böyle bir şeyi her zaman yapıyordu. Sadece bunun için de bizden sık sık oraya gidip görüşen, böyle bir diyaloğu takip eden kimse yoktu. Bir bu hususiyeti var.
Diyalog adına resmi devlet yetkililerin birbiri ile temasları biraz siyasi mülahaza ile olduğundan dolayı pek topluma aksetmeyebilir diye düşünüyorum. Böyle bir diyalog böyle bir hoşgörü süreci doğrudan doğruya halk tarafından ortaya atılır, halk tarafından temsil edilir, halk tarafından götürülürse hem topluma mal olması hem kalıcı olması bakımından önemsiyoruz. Yanılabiliriz belki. O açıdan bir düz insanı, sıradan bir insanın, sadece bir vatandaşın bu mevzudaki teşebbüsü halk adına önemli sayılabilir. Devletin bakanları, müsteşarları gidip görüşebilirler. Onlar iki devlet arasındaki siyasi münasebetlere bağlı kalırlar, onları aşamazlar. Ama halkın bu mevzudaki münasebetleri biraz farklı olabilir.
G.G.: Diyalogu istemeyenler var mı?
F.G.: Meselenin sonunda o iki uçtaki marjinal kesimin sesleri diğer sesleri bastırdı. Halihazırda bazı kesimlerde hakim olan da o ses esasen. Tabi bunun arkasında iki şey var. Birincis eski komünistler dine düşmanlıklarından dolayı diyaloğu herhangi bir dine mensup olanlar gerçekleştirmemeli, diyalog olacaksa başkaları yapmalı bunu gibi mülahazaları var. Bazı kimseler de din adına bu caiz değil gibi aklen, mantıken, dinen kabul edilemeyecek olan bir yola saptılar ve olumsuz bazı şeyler neşrettiler. Sonra bu iki taraftan gelen bu hava belli bir kesim için benimsendi ve her şey onun üzerine bina edilmeye çalışıldı.
Diğer bir yandan da hem sağdaki marjinal bir kesim hem de soldaki marjinal bir kesim bu meselenin bizim gibi böyle düz sıradan bir insanın yapmasını hazmedemediler. Kıskançlık da vardı bu işin içinde. Onlar kendi muadeseleri ile bakıyorlardı. Öne çıkma gibi bir emel güdülüyor diye de meseleye karşı ilgisiz kaldı hatta şimdilerde aleyhine geçtiler. Ne münasebet, kimi temsilen gidiyor gibi mantıki izahı olmayan tepkilerde bulundular. Ve şu anda da zannediyorum bu mülahazalarla ortalığı katıp karıştırıyorlar. Ama bunlar genelde zannediyorum ortalığı çok katıp karıştırmıyor. Küçük bir kesimin çıkardığı şeylere mahsus kalıyor. Fakat Türkiye'de bir kısım önemli, hayati müesseselere aksediyor ve onlar için malzeme teşkil edebiliyor.
G.G.: Siz ümitvar mısınız bu üç teklifiniz mevzuunda, yoksa ümitsiz misiniz?
F.G.: O teklifleri ben geniş platformlarda ifade etmeye hatta devlet büyüklerine de arzetmeye çalıştım. Bu mevzuda gerekli her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Orada eğitim faaliyetleri olsun diye Türk müteşebbislerini yönlendirmeye çalışıyoruz, teşvik ediyoruz, tavsiye ediyoruz. Ayrıca orada yatırım yapın, oradaki iş istihdamına sahip çıkın diyoruz. Bir diğer husus, Anadolu'dan oraya gidecek olan insanlar olarak esasen bizim dertlerimizden birisi de iftiraktır, ihtilaftır, parça parça olmadık. Böyle beraber olunca zannediyorum bu iftirak ve ihtilaf önlenmiş olacaktır. Fakat bunlar tabi bir devlet gücü ile götürülmediğinden dolayı yavaş yavaş yürüyor. Bu açıdan da ben bir gün bu problemin halledileceğine inanıyorum. Tarihte halledilmiş. Yavuz Selim döneminde Kürt beyleri ile oturup konuşulmuş ve dört asır hiç bir problem olmamış. Onlar bey gibi yaşamışlar ve devletlerine sadakat içinde olmuşlar.
G.G.: Papa ile olan görüşmeleriniz, bundan sonra olacak diyalog süreci Türkiye'nin içinde bulunduğu şartlara biraz daha yardımcı olup daha da düzeltebileceği düşüncesinde misiniz? Bu konudaki düşünceleriniz nedir?
F.G.: Ben hayatımda hep her şeyin düzelebileceği inancını taşıdım. Kötü durumlarda bile. Kıyametler koparken de yeni bir dünya kopacağı mülahazası ile yaşadım. Bize o mevzuda kendi gücümüz ölçüsünde, inancımıza denk bazı şeyleri yapma düşüyor. Gerisi, Nurlar'dan aldığımız dersler ifade edersek şe'n-i rububiyetin gereğidir. Allah nasıl dilerse öyle yapar. Ona karışmayı Allah karşısında pazarlığa teşebbüs etme gibi bir saygısızlık sayıyoruz. O açıdan hem ümitliyiz hem de o ümidi gerçekleştirme istikametinde gücümüzün ölçüsünde bazı şeyler yapmaya çalışıyoruz. Dünyada eğri büğrü giden çok ülke düzeldiği gibi Türkiye de düzelecektir. Bu gün bizim içinde bulunduğumuz bu vetireyi sizin tabirinizle arzedeyim bizden evvel çokları çok daha perişan bir şekilde yaşadılar. Almanya, Japonya yaşadı, uzak doğuda başka ülkeler yaşadı, Kore kuzeyi ve güneyi ile yaşadı ve problemlerini aştılar belli bir ölçüde. Hiç olmazsa bir kısmı problemlerini aştı ve bugün çağları ile hesaplaşacak hale geldiler.
Türkiye'de öyle inanıyorum ki sonradan da olsa onların belli bir dönemde yaşadığı o bunalımı, o krizi atlatacak ve huzura ulaşacak. Ve o da muasırı devletler gibi kendi çağı ile hesaplaşacak hale gelecektir. Papa ile görüşmek, diyalog da bu yolda yapılması gereken hususlardan biridir. Papa Hıristiyanlık dünyasında önemli bir sima, çok taraftarları olan ve aynı zamanda saygınlığı bulunan diğer kilise teşkilatlarına göre bir konumu bulunan, devlet gibi bir müessese. Ciddi insanlar var orada ve zannediyorum onların ciddiyeti ölçüsünde biz de öyle ciddi teşebbüslerde bulunursak gelecekteki o huzurlu dünyaya katkıda bulunabiliriz.
Ben misal verirken İtalya'yı unuttum. İtalya derbederlik mevzuunda bizim önümüzde gidiyor. Onların düzlüğe çıkmaları gibi bizim de düzlüğe çıkmamız mümkündür.
- tarihinde hazırlandı.