Hocaefendi, İspat-ı Nefis Kaygısına Düşmüyor
27 Şubat Cumartesi günü Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın toplantı salonunda "İslam Akidesinin Maruz Kaldığı Problemler Karşısında M. Fethullah Gülen" konulu bir seminer düzenlendi. Gülen Hareketi Araştırmaları platformunun organize ettiği seminere Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelam Anabilim dalı öğretim görevlilerinden Doç. Dr. Yener Öztürk konuşmacı olarak katıldı. Dinleyicilerin de aktif katılımlarda bulunduğu seminerde Hocaefendi'nin yaklaşımları probleme dair genel başlıklar altında değerlendirildi.
Doç. Yener Öztürk konuşmasına genel bir manzara resmederek başladı. "Son birkaç asırdan bu yana -din hakikati aleyhine üretilip geliştirilen şüphe ve tereddütlerle- imanlarıyla beraber insanlık duyguları da yıkılan bir toplum ortaya çıktı." diyerek Hıristiyan âleminin bu şüpheler karşısında dayanamadığını belirtti. Batı dünyası, ilahî dinin getirdiği değerlere sahip olamamanın boşluğunu, rasyonalizm, pozitivizm, ve benzeri düşüncelerle doldurabileceğini zannetmişti. Batıda böyle bir problem ortaya çıkınca merkez üssü Batı olan bu manevî deprem İslam âleminde de ciddi sarsıntı ve hasarlara yol açtı. Kafalar inkar virüsleriyle, kalbler günahlarla yaralandı. İnsanımızın dayanma noktaları olan imanî esas ve şiârlar zihinlerde yıkıma uğradı. Bunların neticesinde ise toplum vicdanı bozulmaya yüz tuttu.
Bu şartlar altında çözüm için hem dini ilimleri bilen hem de sosyal bilimlere vâkıf âlimlere ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Bu tespitten sonra Doç. Dr. Öztürk, Hocaefendi ile alâkalı şu yorumu yapıyor:
Modern çağa tanıklık eden Gülen, bu özellikleri şahsında toplayan birisiydi. Medrese kökenli bir ilim, düşünce ve aksiyon insanı olan Gülen, kadim ve çağdaş düşünce sistemini, müsbet bilimler hiyerarşisini ve toplumsal yaşama biçimini okumuş ve öğrenmişti. Kısacası Gülen, dini ilimlere olan derin vukûfiyeti yanında, beşerî, sosyal ve tabiat bilimlerine de en azından çağdaş eğitim müesseselerinde okutulan seviyeden daha ileri bir vukûfiyete sahipti. Bu yönüyle emsallerinden çok farklıydı.
Gülen'i toplum dünyamızda değerli kılan diğer bir özelliği ise 'gelenekten kopmadan geleceğe yürümeyi' kendisine şiar edinmiş olmasıydı. O, pergelinin bir ucunu Kur'an ve Sünnet çizgisinde sabitleyip diğeriyle bu düşüncenin inkişafı istikametinde yeni açılımlar sergiledi. Bu sentezleri yaparken de kültür dünyamızın mana kökleriyle uyuşmayacak olan fantastik yorumlara asla iltifat etmedi.
Dinin yenilmez gücüne olan inancını/imanını hiçbir zaman kaybetmeyen Gülen, sabır, metanet ve ümitle yoğrulmuş bir sesle çağın yıkık maneviyatına seslendi; inkârın açtığı yaralara derin bir neşter vurma gayesiyle seri sohbet ve konuşmalarına başladı. Bu çerçevede üzerine düşeni yapmayı hayatının birinci gayesi olarak benimsedi.
Hayatını, dinin kudsî hakikatlerinin doğru anlaşılmasına adayan Fethullah Gülen Hocaefendi, yetmişli yıllardan bugüne yüzlerce soruya muhatap olmuştur. Evrim nazariyesinden, esir maddesine, ondan reenkarnasyon düzmecesine kadar çeşitli konularda kendisine sorular yöneltilmiştir. O gündeme getirilen bu sorulara vukufiyetle cevap vermiştir.
Gülen, çeşitli mahfillerde kendisine sorulacak olan soruları tabii olarak önceden bilmemektedir, gelen soruları o anda sözlü (irticalî) olarak cevaplandırmaktadır. Çeşitli konularla ilişkili bu suallere o esnada verdiği muknî yorumlar, onun ilmî şahsiyetinin derinliğini ve parlaklığını göstermektedir.
Bu muhtelif sorular daha sonra "Asrın Getirdiği Tereddütler" adı altında dört cilt halinde neşredilmiştir. Bu ciltlerden her biri Türkiye en çok okunan kitaplar listesinde ilk sıraları almıştır. Bu eserlerden başka o günden bu güne kendisinden izahı istenen yine pek çok mesele olmuştur. O, bunlara da sonraki eserlerinde bir bir cevap vermiştir.
Bu girişten sonra, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Yener Öztürk, Hocaefendi'nin bütün meseleleri çözmede, Kitap, sünnet ve selef-i salihînin her türlü ivaz ve garazdan uzak içtihatlarına bağlı olduğunu ifade ederek İslam akidesiyle alakalı bazı meselelerde Hocaefendi'nin yaklaşımlarına misaller verdi.
Günümüz meselelerinin çözümü için dini ilimleri bilen aynı zamanda sosyal bilimlere de vakıf kimselere ihtiyaç olduğunu söyleyen Doç. Dr. Yener Öztürk, bu konuda Hocaefendi'yi farklı kılan özellikleri şu şekilde özetledi:
- Hem kadim düşünceyi hem de çağdaş dünyayı biliyor.
- Geçmişin birikimini günümüzün gelişmeleriyle cem ediyor. Hocaefendi yerli ve özgün fikirlere sahip. Dinin temel referansları ışığında akla ve mantığa yeni kapılar açan bir insan olarak karşımıza çıkıyor.
- İspat-ı nefis kaygısına düşmeden düşüncelerini ortaya koyuyor.
"Ölçütleri yanlış olanın ölçümleri de yanlış çıkar" ölçüsünü hatırlatan Doç. Dr. Öztürk, Hocaefendi'nin Kur'an ve sünnet gibi hiçbir zaman yanıltmayan ölçütlerle yazıp konuştuğunu söyledi.
Hocaefendi'nin eserlerinden yaptığı iktibaslarla temellendirilen çalışmada genel olarak şu başlıklar üzerinde duruldu:
- Kitap, sünnet ve selef-i salihînin içtihadlarına bağlılık.
- Bilginin kaynakları
- Sebep ve kanunların tevhid gerçeği açısından durum ve konumları
- Allah'ın varlığı, isbat-ı vacib
- İman İslam ilişkisi
- İmanın tefekkür ve ibadete ihtiyacı
- Peygamberler ve peygamberlerin vasıfları. Bu konuda Hocaefendi peygamberlerin ismet sıfatına imrendirici bir boyutta vurgu yapar.
- Haşrin imkan ve lüzumu
- Kader ve insanın hürriyeti
- Tevekkül
Doç. Dr. Yener Öztürk değerlendirmesinde, ehl-i sünnete ait fikirlerin hem aslına uygun hem de yeni yorumlar ve sunuş tarzıyla Hocaefendi tarafından ortaya konduğunu belirtti. Üzülerek belirtmek gerekiyor ki, günümüzün akademik dünyasında bu fikirler, ancak kaynak verilmeden, başka birisine ait olarak ilim literatürüne girebiliyor.
- tarihinde hazırlandı.