Merhum Tahiri Mutlu

Merhum Zübeyir Gündüzalp

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'nin yakın talebelerinden Tahiri Mutlu Ağabey 3 Nisan 1977 Pazar sabaha karşı vefat etti. Tahiri Mutlu Ağabeyin vefatıyla ilgili olarak Yeni Asya Gazetesi'nin 4 Nisan 1977 tarihli nüshasında şu haber yayınlanmıştı:

"Bediüzzaman Said Nursi'nin hizmetkârlarından ve yakın talebelerinden Mehmed Tahiri Mutlu vefat etti. 2 Nisan 1977 Cumartesi gününü 3 Nisan 1977 Pazar gününe bağlayan gece saat 03.10'da geçirdiği bir kalp krizi sonucunda, Allah'ın rahmetine kavuştu. Her zaman adeti üzere, gece teheccüt ve ibadet için kalktığında, aniden rahatsızlanmış, torunu Dr. Hüsnü Güzel son müdahaleyi yaptığı halde muvaffak olamadı. Uzun yıllarını imana ve İslâmiyete hizmet yolunda geçiren bu mübarek şahsiyetin, cenazesi 4 Nisan Pazartesi günü (bugün) öğle namazını müteakip, Koca Mustafapaşa'daki evinden alınarak Fatih Camii'nde kılınacak cenaze namazını müteakip, Eyüp Sultan kabristanındaki makberine defnedilecektir."

Tahiri Mutlu, celalle cemali, haşmetle ünsiyeti aynı anda yaşayan bir Allah dostuydu. Her anı ve duruşu Allah'ı hatırlatan bir mana eriydi. Üstad'ın ifadesiyle, "ihtiyarların genci" idi. Üstad ondan dolayı Atabey kazasını kendi doğduğu köy olan Nurs'la arkadaş ve bütün manevi kazançlarına ortak ilan etmişti. Tahiri ağabeyin ve aile efradının Üstad'ın hastalıklarına bile ortak olduklarını öğrenmek, fedakârlığın ölçüsünü anlamaya yetiyor.

Tahiri Mutlu, Bediüzzaman'ın son yıllarında yanında bulunup hizmet tarzını yakından görüp bilen dört beş kişiden biridir. Üstad'ın hizmet için vekil olarak bırakıp, "Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını tam bilerek yapabilecek." dediği kişilerden biri. Tahiri ağabey Denizli ve Afyon zindanlarında Üstad'la birlikte çile çekti. Nurların gerek teksir makineleriyle gerekse matbaalarda neşrinde büyük maddi fedakârlığı da bulunan Tahiri Mutlu için Bediüzzaman Hazretleri şunları söyler: "Tahiri'nin öyle bir derecesi var ki, manevi sahadaki derecelerinden birini görse dünyayı terk eder. Tahiri, dolu bir testidir, artık su almaz. Ya Rabbi, bu manevi varlığını kendisine bildirme! Ahirette Ümmet-i Muhammed'e faydası olacak."

O, Nur yolunda, Nur'un izinde sadakat ve fedakârlık örneği olarak temiz ve nezih bir hayat yaşadı ve ismi gibi "Tahir" olarak sevenlerinin ve sevdiklerinin yanına göç etti. 4 Nisan 1977 Pazar günü Osman Demirci Hocaefendi'nin kıldırdığı cenaze namazından sonra Eyüp Sultan Hazretleri'ne komşu olarak Eyüp Sultan mezarlığına defnedildi.

Tahiri Mutlu hakkında iki önemli kitap karşımıza çıkmakta. Bunlardan birincisi Ahmet Özer'in hazırladığı "Atabeyli Tahiri" adlı kitap 2004 Haziran ayında Işık Yayınları arasında yayınlandı.

İkincisi, İlahiyatçı yazar İhsan Atasoy, "Kulluğu İçinde Bir Sultan: Tahiri Mutlu" (Nesil Yayınları) adlı eserinde bu Nur kahramanının hayatını, mücadelesini, örnek şahsiyetini ve sultanlık makamındaki kulluğunu anlatıyor.

Merhum Tahiri Mutlu'nun Hayatına Dair Bazı Satır Başları

1900: Bediüzzaman Hazretleri'nin çevresinde nice isimsiz kahramanlar vardır. Bunların arasında hayatının son döneminde Isparta'da Üstad'ın yakınında bulunan ve "erkan-ı sitte" diye adlandırdığı altı kişi ise farklı bir yere sahiptir. Bu altı kişi, Hafız Ali, Küçük Ali, Kuleönülü Hafız Mustafa, Hüsrev, Rüştü ve Atabeyli Tahiri Mutlu. Bu altı kişi arasında kulluğu ve takvasıyla bilinen Tahiri Mutlu, 1900 yılında Isparta'nın Atabey kazasında dünyaya geldi. Çocukluğu ve gençliği dini hassasiyeti son derece yüksek bir aile ortamında geçti. İlk eğitimini helal ve harama karşı oldukça hassas olan anne ve babasından aldı. Babası Hüseyin Hüsnü Efendi, annesi ise Zübeyde Hanımdı. Atabey kazası aynı zamanda Selçuklular'dan beri devam eden bir ilim ve irfan geleneğinin merkeziydi. Böyle bir atmosferde yetişen Tahiri Mutlu o günkü şartlarda toplum ortalamasının üstünde bir kültür ve bilgi birikimine sahip olur[1].

1920: Askerliği İstiklal Savaşı yıllarına rastlar. 1920-1924 yılları arasında demir yollarında askerlik yapan Tahiri Mutlu'ya gazilik beratı ve madalyası verilerek maaş bağlanır. Ancak o, vatan hizmetine karşı bir bedel almayı izzetine yediremediğinden maaşı kabul etmez.

1931: Tahiri Mutlu, ilk defa 1931 yılında, Atabey'deki yakınları aracılığıyla Risale-i Nurlarla tanışır. Risaleleri tanıdıktan sonra Hafız Zühdü'nün oğlu, aynı zamanda yeğeni olan Eşref'le birlikte Bediüzzaman'ı ziyarete giderler. Barla'da gerçekleşen bu ziyarette Tahiri Mutlu, Bediüzzaman'dan çok etkilenir.

1936: Bediüzzaman Said Nursi hazretleri 1936 yılında Eskişehir'de hapisten çıktı. Tabii kendi haline bırakılmadı. Bu kez Kastamonu'ya götürüldü. Ciddi biçimde mimlenmişti. Kastamonu'da karakolun karşısındaki eve yerleştirildi. Artık hayatı polis kontrolünde geçecekti. Bediüzzaman ve talebeleri çalışmalarına devam ediyordu. Ağır şartlar altında sürekli gözetim ve baskı altındaydılar. Bu şartlar altında 'Nur postacıları' ortaya çıkmıştı. Postacılar Nurları il il dağıtıyorlardı. Bir risaleyi alan Nur talebesi hemen bunu çoğaltıyordu. Çoğaltma işine bazıları öylesine kendini kaptırmıştı ki yıllarca evinden çıkmadan yüzlerce kopya çıkartanlar oluyordu.

1942: Ayet-ül Kübra isimli tevhid Risalesini 1942 yılında İstanbul'da bastırdı. Bununla ilgili Tahiri Mutlu şunları anlatmıştı: "1942 senesinde İstanbul'da kırk beş gün kaldım. Bozkurt Matbaasında, Ayetü'l-Kübra'yı bastırmıştım. O zaman ekmekleri karne ile alırdık. Halk Partisi devrinde her şey karne ile satılırdı. Karneyi belediyeye imzalatır, ondan sonra ekmeği alırdık. Sık sık Sahaflar Çarşısına uğrayarak, 'Bediüzzaman'ın eserlerinden var mı" diye sorar, soruştururduk. Bu sırada, Üstad'ın eski eserlerinden, İşaratü'l-İcaz, Hakikat Çekirdekleri ve Lemeat'ı bulmuştum. "Ayetü'l-Kübra'yı bastırdıktan sonra vapurla İnebolu'ya gittim. Oradan da Kastamonu'ya geçtim. "Kastamonu'da Üstadla görüştüm. Üstad sevindi. Bilhassa Lemeat'ı görünce çok memnun oldu"[2]

1943: Üstad Bediüzzaman'la beraber 1943 Denizli ve 1948'de Afyon hapishanelerinde yattı. Nur Risalelerinin neşri, Kur'an-ı Kerimin basılması, O'nun hayatının en büyük maksadıydı.

1953: Bediüzzaman, Barla'dan ayrılalı yirmi yıla yaklaşmıştı. 18 yıl aradan sonra İstanbul üzerinden Barla'ya gider. Yanında her zamanki gibi Zübeyir Gündüzalp ve Tahirî Mutlu vardır. Yıllar önce beraber kaldıkları dershanelerine doğru etraflarını süzerek giderler.

1958: İman ve Kur'an yolunda, 1958 yılında Ankara, 1960'ta da Isparta hapishanelerinde yattı. Halim-selim, ağır başlı mübarek bir şahsiyetti.

1977: Atabey'in Çelebiler ailesinden olan Mehmet Tahiri Mutlu, vefat ettiği zaman Eyüp Sultan kabristanına defnedilmeyi vasiyet etmişti. Nihayet 3 Nisan 1977 sabaha karşı vefat etti.

"Atabeyli Tahiri"ye Önsöz

Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Şahin, gazeteci-yazar Ahmet Ersöz tarafından hazırlanan ve Haziran 2004'te Işık Yayınları arasında yayınlanan "Atabeyli Tahiri" adlı kitabın önsözünde şunları yazıyordu:

1960'lı yılların başında Süleymaniye Camii'nde görev almıştım. Camiin hemen yakınındaki Kirazlımescit sokakta Türkiye'nin ilk nur dershanesi vardı. İki elin parmakları sayısını ancak bulan nurun ilk fedai hizmetkârları burada kalır, gelip giden ziyaretçilerle burada muhatap olurlar, Risale-i Nurları burada okur, duyurmaya çalışırlardı. Bir gün camiye gelen bir genç, namazdan sonra kulağıma eğilerek:

"Tahiri ağabey dershanede acilen seni bekliyor" dedi.

Herkesin hürmet edip saygı duyduğu bir hizmet insanının isteği geciktirilemezdi. Hemen dershaneye koştum. Kapıdan girince o heybetli vakur haliyle beni ayağa kalkarak karşıladı. Fevkalade mahçup oldum. Hatta mahçup ne kelime, eridim. Ama O, bu haliyle asla yapmacık bir nezaket gösterisinde değildi. Beni memnun etmek için böyle davranıyor hiç değildi. Ne yaparsa inandığı için yapar, hem de ibadet hissi içinde uygulardı.

"Şahin kardeş hoş geldin, buyur, otur" diyerek bana yer gösterdikten sonra elindeki yazılı kağıtlarla önüme bir öğrenci gibi diz çöküp vakit kaybetmeden söze başladı:

- Bu Risalelerle şu tesbihatı kardeşlerimiz baskıya verecekler. Ancak içlerindeki Arapça ibarelerin harekesi yok, yanlış okunuyor. Ben bunları harekeleyeceğim ama yanlış yapmaktan korkuyorum. Sen bana göster, doğru harekeleyeyim de bir yanlış ta ben yapmamayım...

- Ağabey dedim, önce siz rahat oturun. Sizin karşınızda diz çökmek bana düşer!..

Tereddütsüz cevap verdi:

-Şahin kardeşim!. ben kemali iftiharla diz çöküp oturuyorum senin önünde. Biliyorsun Hazret-i Ali Efendimiz "Bana bir harf öğretenin kölesi olurum" demiştir. Sen bir harf değil bir çok harf öğretiyor, bunca ibarelerin doğru okunmasını sağlıyorsun. Kemali memnuniyetle diz çökerim senin önünde!. sen rahatsız olma!.

Risale ve tesbihattaki ibareleri harekeleme işi sürdüğü sürece önümde hep diz çökerek oturdu, bunu bir nezaket icabı değil, samimiyetinin gereği olarak yapışı, beni fevkalade etkiledi. Gördüm ki sadece inandığını yapıyor. Meşhur sözün bir bakıma asrımızda mücessem örneğini veriyordu:

"Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" Tahiri ağabeyde bu temenni, her iki tarafıyla tecelli etmişti: Hem olduğu gibi görünüyor, hem de göründüğü gibi oluyordu. Başka bir arayış boşuna olurdu onun ağrı dağı gibi oturmuş şahsiyetinde...

Ahmet Özer kardeşimin ısrarlı bir araştırma sonunda hazırlayıp istifademize sunduğu kitapta şahitlerin ifadeleri de gösteriyor ki, bu hasbi meziyet ve sarsılmayan ihlasıyla Tahiri ağabeye yetişmek mümkün değildir. Bizim tespitimiz bir yana, bunu Üstad Hazretleri çarpıcı ifadelerle sık sık anlatmış birlikte hizmet ettikleri devrelerde... Bu örnekleri okurken bir daha anlıyorum ki, "İlim her şey değildir amma.. İhlas her şeydir" demek mümkündür.. Çünkü ihlâslı insanı ümitsizliğe düşürmek, usandırmak, caydırmak galiba mümkün olmuyor. Hapishaneden hapishaneye, mahrumiyetten mahrumiyete büyük bir teslimiyet içinde aralıksız devam eden ihlâs timsali Tahiri ağabey, üstadının yanında hiçbir zor şartta ayrılmamış, asla gerileme ve usanma işareti göstermemiş, her türlü zorlukta onda sadece sebat ve sadakat görülmüştür... Kitapta okuyacağınız olaylar da hep bu örneği görecek, ihlasın yenilmez sihirli kuvvetine Tahiri ağabeyin sarsılmayan şahsında bir daha şahit olacaksınız.

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin İfadelerinde Tahiri Mutlu

Eserler ilk defa baskıya gireceği dönemde Üstad, sağa-sola hem de 50-100 lira gibi küçük bir para bulmak için adam gönderiyor. Tahiri Mutlu -makamı cennet olsun- bunu duyuyor ve koşa koşa köyüne gidiyor. Köy meydanında bütün mülkünün satılık olduğunu ilan ediyor, arazisinin bir kısmını haraç-mezat satıyor. Satıyor ve parayı sevine sevine hemen getirip Üstad'ına teslim ediyor. Sadece o mu? Elbette hayır. Hulusi Efendi, Hüsrev Efendi, Mustafa Gül ve diğerleri hep aynı duygu ve düşünceyi paylaşırlar. Demek ki onlar, öyle samimi ve öyle bir safvet içinde idiler ki, bunu hayatlarının gayesi biliyor ve o uğurda hırz-ı can ediyorlardı.

Gün geliyor bu safvet, onları ilklerle buluşturuyor. Biri, gecenin geç saatlerinde teksir makinesinin kolunu çevirirken, "Hasbî Rabbî cellallah, mâfî kalbî ğayrullah, Nur Muhammed sallâllah." diyor. Tam o esnada birden kapı açılıyor ve içeriye Raşit Halifeler giriyor, "Devam edin, bizler sizinle beraberiz." diyorlar. Evet, Onlar çok gerilerde durdular, çok küçük göründüler, hep mahviyet içinde oldular. El-âlem de yalnızca o görünüşe ve o duruşa baktı, onları sadece zahire göre değerlendirdi. Onların her birisi ihtimal bir kutbiyeti, bir gavsiyeti temsil ediyorlardı ama nâdanlar bunu anlayamadılar."[3]

Işık Yayınları'ndan çıkan "Atabeyli Tahiri" NT Mağazaları'nın yanı sıra online olarak kitapkaynagi.com adresinden de temin edilebilir.

[1] Zaman, Süleyman Sargın, 27 Ekim 2006
[2] Son Şahitler, Necmettin Şahiner
[3] Fasıldan Fasıla-III, 6. Bölüm, Perspektife Giren Şahıslar

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.