Kırklareli
Ferit Kubat, Edirne'den ayrılmıştı. Nail Memik adında, Cumaları da kılan, yumuşak tabiatlı bir vali muavini vardı ve Edirne Valiliğine o vekalet ediyordu... Başından bir belayı defetmek için olsa gerek, Nail Memik Bey mucibimi imzaladı. Elimden vesikanın alınmış olmasını hiç mesele yapmadı. Ben Edirne'den ayrılayım da ne olursa olsun, razı gibiydi... Fakat kaderin cilvesi, bir müddet sonra o da Kırklareli Valiliğine tayin edildi...
Edirne'de talebe arkadaşların kaldığı iki ev olmuştu. Kırklareli'nde de bir ev tuttum. İki odalı bir evdi. Borç iki kilim satın alıp eve serdim. Bütün eşyam bundan ibaretti. Hem Edirne'deki hem de Kırklareli'ndeki eve kira ödüyordum. Her gün bir bahane ile Edirne'ye gelip gidiyordum.
Müftü Mustafa Efendi, ihtilal olunca sakalını bıyığını kesmiş, başına da bir fötr yerleştirmişti. Altmış yaşında olmasına rağmen bıyığı dahi yoktu. Kendisini mümkün mertebe ihtilalcilerden yana göstermeye çalışıyordu. Kendisine çok hürmet gösterdim. O da benim Edirne'ye gidip gelmeme ses çıkarmadı. Bir seneye yakın vaziyeti bu şekilde idare ettik. Sonra da izine ayrıldım.
Kırklareli'nde her cuma vaaz ediyordum. Ramazan'da her gün vaaz ettim. Kendiliğinden bir cemaat teşekkül etti. İlk gittiğimde, bir iki insandan başka tanıştığım yoktu. Fakat kaldığım zaman müddetince orada da epey dostlar edindim.
Yeni Soruşturma
Cumalardan birinde vaaz ederken dışarıdaki çocukların gürültüsü bana kadar ulaşıyordu. O esnada ne söylediysem, sözlerimi bu çocukların gürültü edişine bağlayıp beni şikayet etmişler. Zaten mahkemem devam ediyordu; şimdi hakkımda bir soruşturma daha açıldı. Memurin Kanununa göre, vilayet bünyesinde bir encümen teşekkül ettirildi. Emniyet müdürü bu encümenin başında bulunuyordu. Konuşulan şeylerde suç unsuru olup olmadığını encümen araştırıyordu. Vali ve emniyet müdürü yumuşak insanlar olduğu için bu soruşturma hafif geçti. İfademi aldılar ve takipsizlik karan verildi.
Atayolu Gazetesi, mahalli bir gazeteydi. Her fırsatta benim aleyhime yazılar yazardı. O sıralarda giydiğim siyah bir paltom vardı. Bu paltoyu, adice ifadelerine benzetme aracı yaptılar ve şu ifadeyi kullandılar: 'Korkumuzdan geceleri dışarı çıkamıyoruz. Bir siyah köpek, arkasında da bir sürü köpek bizi nerede görse hırlıyor. '
Necip Fazıl Kısakürek'le...
Bu dönemde Necip Fazıl Kısakürek'i de konferansa davet etmiştik. Konferans işiyle bizzat kendim meşgul oldum. O gece Necip Fazıl merhumu, arkadaşlardan birinin evinde misafir ettik. Hatta, hiç unutmam, merhum o gün biraz tutuktu. Başka günlerde olduğu gibi coşkun değildi. Yakınlarından biri 'Üstad, bu gece pasiftin' dedi. O hemen, sofrada bulunanları göstererek 'Hayır, dedi, pasif olan bunlardı.' Böylece dinleyici1erin ilgisizliğini anlatmış oluyordu.
Dar dairede yaptığımız uzun sohbet esnasında Necip Fazıl, haddimden fazla alaka gösterdi. Hatta, daha sonraki günlerde, Büyük Doğu'da üst üste iki-üç yazı yazdı ve Risaleleri methetti. Ben kendisine bir takım Külliyat vermek üzere İstanbul'a geldim. Fakat, Zübeyr Abi pek taraftar olmadığı için vermeden geri döndüm.
Atayolu Gazetesi Necip Fazıl'ın aleyhine de bir yazı yazdı. Biz de o yazıyı Necip Fazıl'a gönderdik. O sayıda, Büyük Doğu'da bir karikatür çıktı. Büyük bir çomar (köpek) yanında da küçük bir fino var. Ve altına şu yazı yazılmış. 'Biz koca çomarlarla uğraşıyoruz. Bu küçük fino da nerden çıktı' Bu cevap hepimizi çok memnun etmişti. Kırklareli'nde bu ve benzeri sistemli faaliyetlerimiz de oldu. O tuttuğum bülbül yuvası gibi evde her gece sohbet yapıyorduk. Her cemaatten insan eve gelip giderdi. Aramızda iyi bir kaynaşma vardı. Hamid Hoca'nın dostluğunu ise hiç unutamam...
- tarihinde hazırlandı.