Neden inadına Hizmet?
"Yüce Divan tuzağıyla kaos hedefleniyor”, “TÜSİAD paralel yapının emrinde”, “Paralel yapı muslukları açık bırakıp barajları boşalttı”. Her biri normalde mizah dergilerinde yer alması gerekirken, ciddi (!) haber kanalları ve gazetelerde yer alan bu derin analizleri tek başına düşünmek bile yeterince acı verici.
Maalesef bu zırvaları Ipsos’un Türkiye’yi Anlama Kılavuzu 2014 verileri eşliğinde okuduğunuzda daha büyük bir acı hissediyorsunuz. Araştırmanın bulgularından bazılarına göre, halkımızın % 84’ünün en sevdiği şey TV izlemek. Yüzde 40 TV’de karşıma ne çıksa onu izlerim derken, yüzde 65 de en çok haber programları seyrettiğini söylüyor. Toplumun yüzde 29’u hiç gazete okumadığını belirtirken, hiç kitap okumayanların oranı yüzde 45. Biz sosyal medyada memleket kurtardığımızı sanırken toplumun yüzde 68’i internette sörf bile yapmıyormuş meğer.
Bu sonuçlardan bidon kafalı halk küçümsemesini çıkaracak değilim elbette, ama bu çarpıcı rakamların bizlere anlattığı tabloyu göz ardı etmek de başını kuma gömmek olur. Toplumun en büyük bilgi kaynağı eğer TV, hele de haber programları ise bunlar üzerinde tekel ve tahakküm kuranın sürekli bir propaganda ile insanları “bu kadar da olmaz!” dedirten senaryolara inandırması imkânsız değil. ÖSYM’yi bile Twitter’da kullanıcı engelleyen bir “trol”e dönüştüren, haber ajansını bir kara propaganda hesabının yönettiği tek parti rejimi ve onun kurucusunun her adımını anketlere göre atması boşuna değilmiş demek ki.
Ipsos araştırmasına göre erkeklerin yüzde 69’u, kadınlarınsa yüzde 57’si kadınların çalışması için eşinden izin alması gerektiğini düşünüyor. Hal böyle olunca sağlık bakanının kendi kızları çalışmasına rağmen kadının toplumsal hayattaki rolünün zaten geride olduğu bir ülkede annelik kadının temel kariyeri olmalı sözünde ısrar etmesine isyan sadece feminist bir tepki olarak geliyor toplumun kulağına.
Toplumun yarıdan fazlası (yüzde 60) medya ve internete sansür uygulanabileceğini söylemiş. Hal böyle olunca benzerleri otokratik rejimlerde olan ve parti politikalarını meşrulaştırmaktan başka işlevi olmayan bir düşünce (!) kuruluşu “basın özgürlüğü” paneli düzenleyebiliyor. Bu piyesin parçası olan liberaller (!) tiraja değil, siyasi baskıya göre şekillenen reklam pastasını pişkinlikle görmezden gelebiliyor.
Sadece bu araştırmaya dayanarak değil, diktatörlüğe gitmenin temelleri atıldığından kısa vadede bir çıkış yolu görmüyorum şahsen. Muktedirlerin hesap vermekten muaf tutulduğu, her türlü muhalefetin hainlik sayıldığı bir sistemde bir sonraki adımın seçimlerin tanınmaması olmayacağını kim söyleyebilir? Haram havuzundan payını alarak susturulan ve kim olduğu belli olmayan sözde sivil girişimlerin “mahkemeler aklanma yeri değildir” diye ilan vermeye itildiği bir ülkede yarın herhangi bir sebeple iktidardan memnun olmayanların oylarının gayrimeşru ilan edilmeyeceğinin bir garantisi olabilir mi? Bu tehlikeli gidişatın kendi kendine düzeleceğini sanmak bir yanılgı ama eldeki malzeme de ortada. Dolayısıyla İngilizceden tercüme tabirle “işler daha kötüye gitmeden daha iyiye gitmeyebilir”.
Görünür gelecekte çözüm yoksa çare ne? Çare, uzun ve zahmetli yolda, yani kulağa klişe gibi gelecek olsa da eğitime, insana, topluma yatırım yapmakta. Ipsos’un araştırması bu ülkeye değil bir Hizmet hareketi, on tanesi az dedirtecek cinsten. Şu tabloya bakınca en iyi okullardan mezun olanları öğretmenliğe teşvik eden Cemaat’i, bir nesli “harcamakla” eleştirenler bile iyi ki öyle yapmış demez mi?
Ülke açısından endişelenecek çok sebep olsa da yine ülkemizin geleceği için inadına Hizmet demekten başka bir yol da gözükmüyor.
- tarihinde hazırlandı.