Milletin Önünde Olanlar Bekleneni Yerine Getiremedi

Aslında o yıllarca evvel ruhunu yitirmişti ve aradığı da oydu. Aradığını bulup yeni bir "ba’sü ba’del-mevt"e ulaşacağı güne kadar da, bu ümit, bu inkisar, bu hezeyan ve bu melankoli sürüp gidecekti...

Tabii bu arada, inanç ve ümit kadrosunun kendinden beklenenleri yerine getirmediği ve getiremediği de üzerinde durulmaya değer ayrı bir husustu. Ne acıdır ki, handikapları handikapların takip ettiği bu dönemde, o da, mükellefiyetleriyle yaptıklarının farklılığı arasında eriyip gitmiş, cazibe ve güvenilirliğini bütün bütün yitirmiş durumdaydı.

Mükellefiyetleri ona, asırlardan beri rahne rahne üstüne sağlam yanı kalmamış millet kalesini yeniden ihya edip eski ihtişamına ulaştırma yollarını gösteriyor, her gün birkaç defa sinesini Hakk’ın nefesleriyle doldurup İsrâfil gibi gerilerek bütün kurak ve çorak çöllere diriltici soluklar salmasını emrediyordu... O ise, yaptığı ve yapacağı hizmetlerden ya Hakk-ı temettü arıyor veya bir pes-himmet olarak, mescit tamiri için sağda solda mendil açıp inâyet dilenenlerin durumuna düşüyordu. Hizmet ve himmetin en küçüğü dahi mübecceldir ama, büyük himmetlere ihtiyaç hissedildiği bir yerde mini gayretler gerçek hizmete ihanettir.