Gelip Geçen Medeniyetler

Çin, o hârika surlarını inşâ ve o ileri ahlâkî ve içtimâî prensiplerini hazırlayıp insanlığa takdîm ettiği dönemde, Avrupalı insan, henüz mağaralarda yaşıyordu. Nebîler sayesinde, şarkın dört bir yanı Cennet bahçelerinin ihtişâmına ulaştığı hengamda, Londra şehrinin üzerine kurulduğu yerler, ayıların, kurtların, içinde serbestçe dolaşabildiği ormanlardan ibaretti. Ninova’da, Bâbil’de, Karnak’ta beşerî hârikalar devri sürerken, Sorbonlar, Oksfordlar, Cambridgeler henüz rüyâlara bile girememişlerdi. Batılı "Ortaçağ" deyip karaladığı bir zaman dilimini -ki gerçekten de onun için öyleydi- koskoyu bir cehâlet, bir vahşet içinde idrak ederken, İslâm dünyâsı, Endülüsleri, Bağdatları ve Buharalarıyla, ileride Avrupalıya da ilhâm kaynağı olabilecek rönesansını yaşıyordu...

Cihan varoldu olalı, hiçbir şey kararında kalmamış; gelenler gitmiş, gidenlerin yerlerini başkaları almış ve onları da daha başkaları takip edip durmuştur. Bir zamanın azizleri, başka bir zamanın perişanları; perişan ve derbeder olanları da azizleri olarak ortaya çıkmışlardır. Bu itibarla bugün aziz görünenlerin yarın zelîl, bugün zelîl sayılanların da yarın aziz olamayacakları iddia edilemez.

Dün üzerinde silindirler geçmiş gibi yerle bir edilen Japonya, bugün dünyâyla hesaplaşma yolunda... Dün kolu-kanadı kırılıp bir tarafa itilen Almanya, bugün başkalarının korkulu rüyâsı... Öyleyse, bizim dünyâmız neden yerinde kalakalsın! O da pekâla kendine gelip toparlanabilir, toparlanıp çağı ile hesaplaşabilir. Kaldı ki, görünebildiği kadarıyla, bu dünyâ da yeniden derlenip toparlanma, geçmişini onlara borçlu bulunduğu târihî dinamiklere yönelme ve hızlı bir mâneviyât topluluğu haline gelme devresine girmiş sayılır.

Bir asırlık bilgi ve tecrübe birikiminin yanında, Avrupa’nın zulüm, tahakküm ve yıllardan beri süregelen sinsice ezme politikaları da onun metâfizik gerilimini bir hayli arttırdığı düşünülecek olursa vasat müsâit ve şartlar da tamam demektir. Buna mukabil, hasım dünyâ ise bohemlik, lâahlâkîlik, mâneviyât buhranları ve cismânî hayat cenderesinde canı gırtlağına gelmiş olma gibi çözülüş sebepleriyle karşı karşıya bulunmaktadır ki, bu haliyle onun için, bugün olmasa da yarın bir inkirâz kaçınılmaz gibi gözükmektedir.