Cihad Peygamber Mesleğidir

Allah yolunda mücadele eden ve dâvâsını temsil etmeyi kendine gaye edinen, kat’iyen diğer insanlarla aynı seviyede mütâlâa edilemez... Çünkü o, peygamberlerin gönderiliş sebebini kendisine hedef seçmiştir. Bunu bir misalle biraz daha açalım: Hemen her insanın bir mesleği ve bu mesleğin gerektirdiği birtakım hususiyetler vardır. Mesela, bir berber, bir marangoz, bir saraç veya bir başka meslek erbabının mesleğinde, kendine ufuk nokta diye tayin ettiği bir hedefi bir yeri bulunur ve hal-i hazır durumu bu hedefe göre değerlendirir. Ayrıca her meslek, kendisi için belirlenen bu ufuk nokta nisbetinde bir kıymet ifade eder. Sözgelimi, bir berberin neticede ulaşacağı nokta ne ise, berberin de, onun berberliğinin de değeri bir bakıma o kadardır. Diğer meslekleri de buna kıyas edebiliriz: Mesela; milletvekilliği, başbakanlık, hatta cumhurbaşkanlığı da birer meslek ise, aynı değerlendirme bunlar için de geçerlidir.

İşte, peygamberlik de, Allah’ın bazı müstesna insanlara verdiği böyle en kudsî bir meslektir. Peygamberlerin vazifesi ise, Allah’ın ve Allah’a imanın anlatılması ve de Allah’tan aldıkları dinin tebliğidir. Bu tebliğle onlar, başlangıcı bir damla kerih su, sonu çürüyüp kokuşmaya mahkûm bir ceset olan insana, sonsuzluk ufkuna ulaşıp ebedileşmenin ve yücelikler yurduna yerleşmenin yollarını öğretir, bekâ inancı ve ebediyet mülahazasıyla onların ebediyete muhtaç ve müştak gönüllerini tatmin ederler.

Peygamberlik mesleğinde mukadder hedef, Allah’ın tanıtılması ve insanlığın O’nu tanıyarak sonsuzluğu yakalaması, dünyaya gelirken bir iniş kavsi çizen insanın, yeniden dönüp bir arşiyeyle Allah’a ulaşması... Şu fani âlemde bekâ cilveleri göstermesi.. yoklukta varlığa ait renkleri duyup hazzetmesi ve düşünceleriyle âdeta ebediyet gamzeden bir gökkuşağı haline gelmesidir. Öyle zafer tâkı gibi bir gökkuşağı ki, onun altından geçilip gidilmez, sürekli başlar üstünde hissedilir.

İşte, ebede namzed olarak gelen insanın mahiyetindeki bu hakikati tahakkuk ettirenler de, nübüvvetle serfiraz olan peygamberlerdir.

Bu itibarla, peygamberlik, Allah yanında en nezih, en kudsî öyle bir meslektir ki, Cenab-ı Hakk, Zat-ı Uluhiyet’inden sonra hep ona dikkati çekmiştir. İşte böyle kudsî bir mesleğin en kudsî vazifesi de cihaddır. Madem ki her meslek, nihaî hedefine göre değerlendirilecek ve o mesleğe değer kazandıran da, bu nihaî hedef olacaktır; öyle ise, bu en mukaddes peygamberlik mesleğinin hedeflediği nihaî noktaya vesile ve vasıta olan hareket tarzı da, aynı seviyede mukaddes bir iş olacaktır. Onun kudsîyetini ifade eden ayetlerden birisinde şöyle denmektedir:

إِنَّ اللهَ اشْتَرَى مِنْ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ الله فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْدًا عَلَيْهِ حَقًّا فِي التَّوْرَاةِ وَالإنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمْ الَّذِي بَايَعْتُمْ بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ

"Allah, müminlerden mallarını ve canlarını kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürülürler ve öldürürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de, ve Kur’ân’da Allah üzerine hak, bir vaaddir. Allah’tan daha çok vaade vefa gösteren kim vardır? O halde, O’nunla yapmış olduğunuz bu alış-verişten dolayı sevinin! İşte bu, (gerçekten) büyük kurtuluştur." (Tevbe, 9/111)

Demek ki, nefislerini, bedenlerini, cismanî varlıklarını Allah’a satan insanlar, bunun karşılığında cenneti ve Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmaktadır. Kur’ân-ı Kerim, burada alış-veriş tabirini kullanmakla, insanı Cenâb-ı Hakk’a muhatap olma seviyesine hem de kendisiyle sözleşme yapılan bir muhatap seviyesine yükseltmektedir.

Allah Rasulü de bir hadislerinde şöyle buyururlar:

كُلُّ الْمَيِّتِ يُخْتَمُ عَلَى عَمَلِهِ إلاَّ اْلمُرَابِطَ، فَاِنَّهُ يَنْمُو لَهُ عَمَلُهُ إلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَيُؤَمَّنُ مِنْ فَتَّانِ الْقَبْرِ

"İnsanın ölmesiyle her ameli kesilir; ancak Allah yolunda mü­cahede edenin ameli, bundan müstesnadır: Onun ameli, kıyamet gününe kadar nemalanır ve kabir fitnesinden de emin kılınır." [1]


[1] Ebû Dâvûd, Cihâd, 16; Müsned, 6/20