Merhum Bülent Ecevit

Siyasetin "Karaoğlan"ı Ebediyete Göçtü

Milli değerlere ve inançlara saygılı, Başbakan Bülent Ecevit vefat etti.

Günlerden 16 Mayıs 2006 Salı. Türkiye'nin gündemine kara bir leke düştü ve Danıştay'a silahlı bir saldırı düzenlendi. Saldırı sonucu vefat eden yargıç Mustafa Yücel Özbilgin'in cenazesi 18 Mayıs 2006 Perşembe günü toprağa verildi. Cenaze namazı Kocatepe Camii'nde kılınıyordu. Törene birçok devlet yetkilisinin yanı sıra Bülent Ecevit de çok rahatsız olduğu halde katıldı. O gün çok yorgun ve büyük üzüntü içinde olduğu görülen Ecevit, akşam saatlerinde beyin kanaması teşhisiyle GATA'ya kaldırıldı. Dört saat süren yoğun bir ameliyata alındı. Ameliyat sonrası hemen uyandırılmayan Ecevit, yaklaşık altı aydır hayat destek ünitesine bağlı olarak yaşıyordu.

18 Mayıs'tan beri 172 gün geçti. Ve sonunda uzun yıllar siyaset sahnesinde saygın ve dürüst kişiliğiyle yer edinen Bülent Ecevit 5 Kasım 2006 Pazar akşamı saat 22.40'ta Ankara GATA'da vefat etti.

Ecevit'in Çocukluk ve Gençlik Yılları

Siyasete 'Ak Güvercin' ve 'Mavi Gömlek' kavramlarını kazandıran ve Karaoğlan namıyla ün kazanan Bülent Ecevit, 28 Mayıs 1925 tarihinde İstanbul'da doğdu.

1944 yılında İstanbul Amerikan Robert Koleji'nden mezun olan Ecevit, 1944'de Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'nde İngilizce tercümanı olarak çalışmaya başladı.

1946 yılında, aynı okuldan sınıf arkadaşı Rahşan Aral ile evlendi. Aynı yıl Londra Basın Ataşeliği'nde görev aldı. 4 yıl sonra 1950 yılında Ankara'ya dönen Ecevit, Ulus gazetesinde çalışmaya başladı. Daha sonra sırasıyla ''Yeni Ulus'' ve ''Halkçı'' gazetelerinde yazar ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Milliyet gazetesinde günlük yazılar yazan Ecevit, Forum dergisinin yazı işleri kadrosunda yer aldı. 1972'de "Özgür İnsan'', 1981'de ''Arayış'' dergilerini çıkardı.

Ankara Üniversitesi'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı, Londra Üniversitesi'nde Sanskrikt, Bengalce, Sanat Tarihi bölümlerine devam eden ve 1957 yılında da ABD'de Harvard Üniversitesi'nde sekiz ay incelemelerde bulunan Bülent Ecevit, 1985 yılında Hamburg Üniversitesi'nde bir sömestr ders verdi. Ecevit, 12 Eylül sonrası yasaklı olduğu dönemde ve daha sonra başka Avrupa Üniversitelerinde, 1988 yılında ise çeşitli Amerikan Üniversitelerinde konferanslar verdi.

Şiir ve siyasi nitelikte kitapları yayınlanan Ecevit, ünlü yazarlardan bazılarının kitaplarını Türkçe'ye çevirdi. Ecevit'in şiirleri, Federal Almanya, Sovyetler Birliği, Romanya, Yugoslavya, Danimarka ve İsveç'te de yayınlandı.

Siyasete Atılması

1954 yılında CHP'ye üye olarak aktif siyasete atıldı. 1957 seçimlerinde Ankara milletvekili olarak Meclis'e girdi.

Siyasi hayatında 50 yılı geride bırakan Ecevit, 1957 yılında CHP'den meclise girdiğinde dönemin en genç milletvekiliydi. 1960-1961'de kurucu meclis üyeliği yapan Ecevit, 1962-1965 yılları arasında İnönü hükümetlerinin Çalışma Bakanı olarak görev aldı. İşçinin yanında olan Ecevit'in teşebbüsleriyle toplu sözleşme ve grev hakları da kanunlaştı. Yıldızının parlaması da işte bu döneme rastladı. Ecevit, 1966 yılında CHP Genel Sekreterliği görevine getirildi. 12 Mart 1971 Muhtırası'na destek veren İnönü ile ters düşerek görevinden istifa etti.

CHP'nin 1972'de yapılan 5. Olağanüstü Kurultayı, İnönü-Ecevit çekişmesine sahne oldu. Ecevit yanlısı Parti Meclisi güvenoyu alınca, İsmet İnönü genel başkanlık görevinden ayrıldı. 14 Mayıs 1972'de Ecevit, CHP genel başkanlığına seçildi. 'Ortanın solu' açılımıyla 14 Ekim 1973 seçimlerinde yüzde 33,3 oy alan Ecevit, partisini iktidara taşıdı.

Genç lider Ecevit, hem siyasete hem de CHP'ye yeni bir dinamizm getirmişti. 14 Ekim 1973 seçimlerine "Akgünler Bildirgesi"yle giren CHP, 1950'den sonra ilk kez merkez sağ partileri geride bırakarak birinci parti konumuna gelmişti ama Meclis'te kazandığı 185 sandalye tek başına hükümet kurmaya yetmiyordu.

Başbakan Olduğu Hükûmetler ve Görev Zamanları

İkinci Başbakanlık Dönemi

Kıbrıs Kahramanı olan Ecevit, ikinci başbakanlık dönemini 1977 yılında sadece 1 ay süreyle yaşadı. Ecevit'in başında bulunduğu CHP, 5 Haziran 1977 seçimlerinde oyların yüzde 41,5'ini aldı. Seçimleri Adalet partisi kaybetmiş CHP kazanmıştı. Ancak CHP, hükümeti tek başına kuracak çoğunluğu elde edememişti. Buna rağmen bir azınlık hükümeti kuran Ecevit, Meclis'ten güvenoyu alamadı.

Milliyetçi Cephe partileri AP, MSP ve MHP ise toplam %56.5 oy oranı ile Demirel sayesinde 21 Temmuz 1977 tarihinde İkinci MC hükümetini kurdular. Ancak bu hükümet de kısa ömürlü oldu. 31 Aralık 1977'de gensoru ile düşürüldü ve 1978 yılına hükümet arayışlarıyla girildi.

Üçüncü Başbakanlık Dönemi

Bülent Ecevit, 5 Ocak 1978'de bağımsız milletvekilleri ve küçük partilerin desteği ile 21 ay süren bir hükümet kurdu. Başbakanlık görevini üçüncü kez üstlenmiş oldu.

Bülent Ecevit, 5 Ocak 1978'de Bakanlar Kurulu listesini Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e sundu ve liste onaylandı. Kabinede CHP'den 21, Bağımsızlardan 10, CGP'den 2 ve DP'den 1 milletvekili görev aldı. Yeni kabineye işletmeler, Yerel yönetim bakanlıkları da eklendi. Bakanlar kurulunun onaylanmasından sonra bir açıklama yapan Başbakan Bülent Ecevit, "vatandaşın düşünce, öğrenim özgürlüğüne ve can güvenliğine yönelebilecek anayasa dışı her türlü eylem karşısında demokratik hukuk kuralları içinde müsamahasız kararlı olmak azmindeyiz" dedi.

17 Ocak 1978'de Ecevit Hükümeti, 218 ret oyuna karşı 229 oyla güvenoyu aldı. Böylece, CHP, CGP, DP ve Bağımsızlardan kurulu kabine, Cumhuriyet tarihinin 42'nci hükümeti olarak resmen göreve başladı. Bu görevini 14 Ekim 1979'da yapılan seçimlere kadar sürdürdü ve 16 Ekim 1979 günü istifa etti.

Ecevit, 2, 3, 4, 5, 11. dönemde Ankara'dan; 19. dönemde ise Zonguldak milletvekili olarak parlamentoya girdi. Temsilciler meclisi üyeliği yapan Ecevit, 18 Nisan 1999 seçimlerinde TBMM'ye İstanbul milletvekili olarak girdi.

İki taraf da çok dikkatliydi: "Ülkeyi yönetmeye talip olanlar, toplumun her kesimiyle diyalog kurmalıdır" diyerek buluşmayı savunan Ecevit, "Dini konularda bir yakınlaşma oldu mu?" sorusuna ise "O konuya girmemek lazım. Bir-bir buçuk saat görüştük ve iki taraf da çok dikkatliydi" yanıtını verdi.

DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit de, Başbakan Tansu Çiller ile görüşmesi büyük tartışmalar yaratan Fethullah Gülen'le görüştü. Geçen hafta başında Gülen'in kendisini ziyaret ettiğini bildiren Ecevit, "Samimi ve ilginç düşünceleri olan biri, görüşmede siyasete dolaylı yoldan bile hiç girmedik" dedi. Ecevit, 1.5 yıl önce Gülen'in gönderdiği bir mesajın kendisine ulaşmadığını yeni öğrendiğini de vurgulayarak, "Bu kez görüşme mesajını alınca, gittiğimde bir araya gelebileceğimizi bildirdim. Ancak, 'Başbakanlık yapan birine bu zahmeti vermek yakışık almaz, ben ziyarete gelirim' demiş ve lütfedip ziyaretime kendisi geldi. Samimi ve ilginç düşünceleri olan biri" dedi. Daha çok din ve felsefe üzerine sohbet ettiklerini belirten Ecevit, Türklerin tasavvufla, İslâm dinine katkısı konusunda düşüncelerini aktardığını da vurguladı.

Ecevit ve Fethullah Hoca[2]

Bülent Ecevit'le kısa bir sohbet etme imkânımız oldu. Fethullah Gülen'le yaptığı görüşmenin değerlendirmesini sorduk. Bülent Ecevit de, bu görüşmenin çok yararlı bir görüşme olduğunu söyledi. Görüşmenin politika değil, din, bilim ve felsefe konularında yoğunlaştığını anlattı.

Bülent Ecevit, Fethullah Gülen Hoca'ya kitabından alıntı yaparak, "Siz kitaplarınızda, dinde hiçbir kuşkuya yer olmadığını inancın ön plana çıktığını belirtiyorsunuz. Ancak bilimde de gelişme için sürekli olarak kuşkuya ihtiyaç var" tespitini yapmış. Fethullah Gülen Hoca da aynı tespite katılmış.

Bülent Ecevit, Fethullah Gülen Hoca'yı ve onun çevresinde toplananları demokrasinin gelişmesi açısından çok faydalı bulduğunu da belirtiyor.

Fethullah Gülen Hoca'nın bir önemli özelliği daha var. Kendisine yakın insanlardan toplanan bağışlarla özellikle Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetlerinde yoğun bir şekilde özel okullar açıyorlar, bugün Orta Asya'daki Türk cumhuriyetlerinde 186 tane lise ve dengi okul açılmış durumda. Türkiye'de 130 tane. Bu okulların hepsi de çok üst düzeyde fen eğitimi veriyor. Örneğin İzmir'deki Yamanlar Koleji'nin bir öğrencisi dünya fizik şampiyonu seçiliyor. Şimdi de Amerika'da NASA'da bu başarısı nedeniyle kurs görüyor. Bu okullar, kimilerinin iddia ettiği gibi Kur'ân kursu gibi çalışan okullar değil. Türkiye'deki okullardan iki tanesini ben bizzat gezdim. Çok modern biyoloji, fizik, kimya, bilgisayar laboratuarları var. Çok ciddi eğitim veriliyor. Öğrencilerin giyimi kuşamı, Robert Koleji'ndeki öğrencilerden de farksız. Orta Asya'daki okulların da aynı özellikte olduğu söyleniyor. Ve bu ülkelerdeki en iyi okullar da Fethullah Gülen Hoca'nın yakınları tarafından kurulan okullarmış.

Bu girişim, Ecevit'i de çok memnun etmiş: Ecevit, "Arkadaşlara sordurdum. Çok ciddi ve çok iyi okullarmış: Aldığım bilgiye göre Müslüman olan Türk Cumhuriyetleri'nde İran ve Suudi Arabistan etkilerine karşı, Türkiye'nin etkisini de artırıyorlarmış." dedi. İnanç, siyaset ve bilim dünyasında hoşgörü ve uzlaşmaya ihtiyacımız var. Fethullah Gülen Hoca'nın girişimlerini, bu uzlaşma için oldukça başarılı buluyorum.

Reha Muhtar Fethullah Gülen'e Soruyor[3]

Efendim size ilk sorum; son günlerde siyasi parti liderleriyle Başbakan'dan başlayarak Türkiye'nin tüm siyasi parti liderleriyle hemen hemen görüşmeler yaptınız. Neden böyle bir açılıma gerek duydunuz. Bu kişiler içinde Başbakan var, Başbakan yardımcısı Hikmet Çetin ve DSP lideri Bülent Ecevit de var. Bu görüşmelere neden ihtiyaç duydunuz ?

Fethullah Gülen: Ben düz bir vatandaşım aslında. Vatandaşlık hakkını kullanmayı hem milli, hem de dinî bir sorumluluk olarak biliyorum. Bir dönemde bunu yapma imkanı yok idiyse bu bana ait değildi. Benim gibi kimseler herhalde sayın başbakana ulaşamıyordu, muhalefet parti başkanlarına ulaşamıyordu, sayın Bülent Bey'e ulaşamıyordu. Şimdi böyle bir fırsat doğunca ben bunu dini ve milli bir görev bilerek bazı şeyleri anlatma fırsatı mülahaza ettim.

Reha Muhtar: İlk görüşme teklifleri sizden geldi değil mi efendim?

Fethullah Gülen: Büyük ölçüde benden geldi. "Biz gelelim" demelerine mukabil de devlet büyüklerine karşı terbiyemin gereği, "Hayır ben sizin ayağıma gelmenizi istemem, ben gelip ziyaret ederim" dedim. Aslında bir vatandaş olarak, devleti idare edenlerle görüşebilecek dünya kadar mesele var zannediyordum. Bir vatandaş olarak beni, devlet ricalini alakadar edecek kadar beni alakadar ediyor, bir PKK mevzuu var. Son zamanlarda biraz da belki şişirilerek, büyütülerek, provoke edilerek meydana getirilmeye çalışılan sünnî ve alevi mevzuu beni çok alakadar ediyor. Hem iktidar partisinin başındaki insana, hem iktidar ortağına, hem muhalefet partisinin başındaki insana anlatmada şahsen fayda mülahaza ettim. Arkadaşlarımla görüştüm, konuştum. Kendileri bu isteğimize hüsnü kabul gösterdiler. Çok centilmen buldum. Halktan bir insanın kendileriyle görüşme talebine "evet" dediler. Daha önce bendeniz de Mesut Yılmaz Bey'le görüştüm. Daha sonra sayın Başbakan'la görüştüm. Mesut Bey'le daha sonra bir kere görüşme oldu. Bülent Bey'le görüştüm. Hikmet Bey'le görüştüm. Daha sonra yine Mesut Bey'le görüştüm. Hepsinden de şahsen memnun çıktım. Bu ülkede yer yer ülkeyi idare etmiş insanları, şimdiye kadar bildiğimiz gibi öyle olmadıklarını gördüm. Hatta uzlaşmaya açık olduklarını gördüm ben şahsen. Ve hissiyatımı bir vatandaşlık mülahazasıyla ifade etmeye çalıştım.

Reha Muhtar Ecevit'e Soruyor

Reha Muhtar: Fethullah Hoca'yla aranızda dini bir yakınlaşma oldu diyebilir miyiz?

Bülent Ecevit: Fethullah Gülen benimle görüşme isteğini belirtti. Ankara'ya kadar geldi. Evimde beni ziyaret etti. Yaklaşık bir saat kadar sürdü. Sorunuza çok net bir şekilde yanıt verdiğimde sayın Fethullah Hoca adına da konuşmuş olurum. Kendi görüşlerimle söylüyorum. Çok rahat bir diyalog oldu. Birbirlerimize anlayışla karşıladığımız izlenimini edindim. Benim açımdan çok ilginç bir görüşme oldu.

Sayın Gülen'in bazı kitaplarında dinsel inançta kuşkuculuğa yer olmadığı belirtiliyor. Bu doğrudur. Ancak iş bilim konusuna gelince kuşkuculuk gerekiyor. Bu ayrımı kendisinin de normal karşıladığını gördüm. Din görevlerinin veya din bilginlerinin siyaset adamlarıyla da görüşmelerini çok normal karşılıyorum. Zaten partimin üyeleri de bunu çok doğal karşıladılar. Onun için benzer bir ziyaretin CHP'de yadırganmasını ben yadırgıyorum. Dinsiz bir toplum yoktur. Çünkü bilimsiz bir topluluk ilerleyemez. Ama bilimin hiç bir zaman yanıt veremeyeceği sorular vardır. Bunu Gogen bir resminde çok güzel özetler: "Nereden geldik, neredeyiz, nereye gidiyoruz." Bilim, bunların yanıtlarını hiçbir zaman veremeyecektir. Din inanç yoluyla o yanıtlarını bulmaya çalışmakta veya o konularda insanları tatmin etmeye çalışmaktadır. O bakımdan önemli bir gereksinmedir.

RM:Görüşmeye karşı çıkanların savunduğu şey Laiklik. "Lâiklik konusunda ödün vermek istemiyoruz" diyorsunuz?

Bülent Ecevit: Biliyorsunuz, ben laiklik konusunda en ön safta mücadele veriyorum, DSP'yle birlikte o konuda hiçbir ödün vermiyoruz. Ancak dinde bağnazlık olabileceği gibi laiklikle de bağnazlık olabiliyor. Bazı kimseler sanki laikliği dindarlıkla bağdaşmaz bir kavrammış gibi gördükleri izlenimini veriyorlar. Bunu da dinde veya dini siyasal amaçla istismar etmek isteyenler kullanıyorlar. İslâm'la laiklik bağdaşmaz diyorlar. Oysa Türkiye Cumhuriyeti döneminde Türk ulusu İslam'ın çağdaşlıkla, demokrasiyle, laiklikle çok uyumlu bir şekilde bağdaşacağını kanıtlamıştır. Bu şekilde İslam'a da bir çağdaşlık ve güç kazandırmıştır. Benim Fethullah Hoca'yla görüşmem partililer arasında hiç yadırganmadı. Ama CHP'de sayın Hikmet Bey'in görüşmesini çok yadırgadılar. Ben de bu davranışlarını yadırgadım.

Orta Asya'da ve Kafkasya'daki okullaşmaya gelince; devletimizin maddi olanaksızlıklar nedeniyle bıraktığı boşluğu Fethullah Hoca veya ondan ilham alan bazı çevreler ve varlıklı kimseler doldurmuşlar. Bu şu açıdan da hayırlı bir hizmet. Biliyorsunuz o Türk ağırlıklı cumhuriyetler, tam bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra çağdışı bir din ve rejim anlayışını benimseyen bazı ülkeler; o ülkelere sızmaya, o ülkeleri kendi doğrultusunda çekmeye çalışmışlardır. Eğer Fethullah Hoca'nın girişimiyle kurulan okullar bu girişimlere bir set çekebildiyse -ki çekebildiğini umuyorum- bu olumlu karşılanması gereken bir şeydir.

İkinci Görüşme

22 Mart 1997 Cumartesi akşamı Samanyolu Televizyonu'nda Haber Kritik programında 12 Eylül'ün komutanı ve yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren vardı. Gündem 28 Şubat ve darbe ihtimalleriyle meşguldü. Dr. Osman Özsoy ve Prof. Dr. Mim Kemal Öke Kenan Evren'le stüdyoda yayında iken Bülent Ecevit de bir başka çekim için Samanyolu Televizyonu'na gelmişti. Kenan Evren'i genel müdür Naci Tosun'un odasında televizyondan izleyen Bülent Ecevit yayından sonra Kenan Evren'le tokalaştı. Kenan Evren odadan içeri girerken Ecevit'i görünce "aaa siz de mi buradasınız?" diyerek hayret ve şaşkınlığını ifade etti. Bülent Ecevit, Kenan Evren ayrıldıktan sonra Ayna haber programının dünyaya yayılan Türk okulları hakkında hazırladığı program için bant çekimlerine katıldı. Çekimden sonra Fethullah Gülen Hocaefendi ile görüşmek istediğini belirtti. O akşam geç olduğundan ertesi günü 23 Mart 1997 Pazar günü yine aynı yerde Samanyolu binasında görüşebileceğini ifade etti. Bunun üzerine Pazar günü saat 14'te DSP Genel başkanı Bülent Ecevit Samanyolu Televizyonu binasına gelerek Fethullah Gülen Hocaefendi ile 45 dakika kadar görüşme yaptı. Görüşme baş başa yapıldı ve kimse içeriye alınmadı. Fethullah Gülen Hocaefendi Ecevit'le görüşmesinden sonra televizyondan ayrılırken Bülent Ecevit'in yakından ve önyargısız anlayışı korumadaki hassasiyetinden dolayı memnuniyetini ifade etti.

Ecevit'le Görüşme[5]

Gülen geçen çarşamba (4 Şubat 1998 Çarşamba) günü İstanbul'da Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit ile bir araya geldi. Böylece Cumhurbaşkanı Demirel'den sonra Bülent Ecevit de Fethullah Gülen'i "meşru bir muhatap'' olarak kabul ettiği işaretini veriyor.

Önceki gün Hürriyet Gazetesi'ni ziyareti sırasında Ecevit'e, "Fethullah Gülen hakkında ne düşündüğünü'' sorduğumuzda şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Fethullah Gülen şu aşamada laik rejimle uzlaşmış görünüyor.''

TÜSİAD'ın yayınladığı Görüş Dergisi'nin son sayısında, "İslam, Demokrasi ve Türkiye'' başlıklı çok ilginç bir makale var. Makalede Fethullah Gülen'le ilgili şöyle bir tahlil yapılıyor:

"Fethullah Hoca olayı, devletin resmi modernleştirme programı ile toplumun geleneksel değerlerini yeniden canlandırma işlevi görmüştür. Veya yaşama ihtiyacı veya arzusu arasında sıkışmış gibi görünen belli bir halk kitlesi için en barışçı ve uzlaştırıcı bir uyum ve entegrasyon projesi olarak görünmektedir. Bir yandan modernliğin getirdiği değerleri yok saymak istemeyen, ancak öbür yandan binlerce yıllık bir gelenek ve duyarlığın ürünlerine sırt çevirmek istemeyen bu kitle için Fethullah Hoca'nın temsil ettiği tez veya daha doğrusu sentez, en işe yarar proje olarak görünmektedir.''

Kasetli Kampanyada Ecevit'in Gülen Tutumu

Ali Kırca atv'de 18 Haziran 1999 Cuma akşamı "düğmeye ben bastım" diyerek kasetli linç kampanyasını başlattı. Bu kaset hadisesinden sonra Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısı Nuh Mete Yüksel soruşturma açtı. Elde ettiği bilgi ve belgelerden yola çıkarak uzun bir iddianame hazırladı. İddianame bittikten sonra 3 Ağustos 2000 tarihinde Fethullah Gülen hakkında Ankara DGM nezdinde tutuklama talep etti. Tutuklama talebi reddedilince bu sefer 10 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı. Aşağıda o günlere ait önemli gelişmeler ve Ecevit'in bu konudaki görüşleri görülebilir.

Fatih Altaylı Ecevit'e Soruyor[6]

Fatih Altaylı: Ben hemen gündemdeki en önemli konu ile girmek istiyorum. Fethullah Gülen olayı. Cuma günü atv'de, Cumartesi günü de diğer iki televizyon kanalında yayınlanan bantlarda Fethullah Gülen'in Türkiye'de rejim aleyhtarı bir takım faaliyetler içinde olduğu ortaya çıkar gibi oldu. Bu bantlardan, siz Türkiye'nin Başbakanı olarak haberdar mıydınız? Bu bantları hiç daha önce gördünüz mü? En azından varlığını duydunuz mu? Yoksa siz de bizim gibi ilk olarak atv'de mi seyrettiniz?

Bülent Ecevit: atv'deki yayını izleyemedim. Daha doğrusu o gece başka bir işim vardı, yayınlanacağından haberim de yoktu. Fakat ertesi gün yayınlanan yazıları okudum. Başbakanlığa böyle bir bildirimde bulunulmamıştı, böyle bir haber verilmemişti. Aslında başbakanlık takip kurulu vardır bizim.

Fatih Altaylı: Bu sebil çalışma gurubu diye bilinen nedir?

Bülent Ecevit: Evet bunun başta gelen işlevleri laiklik karşıtı akımlara karşı, laik karşıtı eylemler ve etkinlikler konusunda bölücü akımlar karşısında terörist eylemler karşısında gerekli izlemeyi yapmak, dolayısıyla ellerinde böyle belgeler bulunan kamu görevlililerin kamuoyuna medya yoluyla bu tür raporları yansıtmak yerine bu kurula vermeleri veya kendi bakanlıklarına vermeleri gerekirdi. Ama öyle olmadı. Biraz yaygınlaşan bir uygulama şimdi. Doğrudan doğruya medyaya bazı şeyler kimi devlet yöneticileri ve kamu yöneticileri tarafından sızdırılıyor. Tabii sızdırılması, sonuç olarak iyi olmuş olabilir kötü de olmuş olabilir. O bir yana, bu devlet ciddiyeti ile pek bağdaşamayan bir üslup...

Fatih Altaylı: Bu söylediğiniz ilginç. Kamu görevlileri tarafından sızdırılıyor dediniz. O zaman siz Fethullah Gülen'in bantlarının kamu görevlileri tarafından mı sızdırıldığını söylüyorsunuz?

-Onu kesin bilemiyorum ben. Ankara'daki bazı emniyet görevlilerinin basına yansıyan bir raporu oldu. Onu kastederek söyledim. Ama eğer kasette bir kamu görevlisi veya kamu görevlileri tarafından açıklandıysa, o zaman söylediklerim geçerli.

Fatih Altaylı: Cevap verebileceğiniz bir şekilde soruyorum. Siz Fethullah Gülen'e yakın zamana kadar, yani bu kaset ortaya çıkana kadar, hatta kaset ortaya çıktıktan sonra da hiçbir zaman çok uzak durmadınız. Gerçi sizin siyasetteki yaklaşımınız buydu. Siz tarikatları Türkiye'ye özgü sivil toplum kuruluşları olarak değerlendirdiniz. Siyasi yaşamınız boyunca ve onlarla belli bir diyalogu her zaman sürdürmekten yana oldunuz. Türkiye'yi yönetebilmenin unsurlarından biri olarak gördünüz. Tarikatları bildiğimiz kadarı ile Fethullah Gülen'le yakın bir zamana kadar sürdürdüğünüze, kendisini muhatap kabul ettiğinize göre demek ki bu konuda daha önce uyarılmamıştınız. Bu konuda en azından Fethullah Gülen'in rejim karşıtı olduğu yolunda bir bilginiz yoktu dersek doğru olur mu?

Bülent Ecevit: Efendim kendisi son yıllarda yaptığı muhtelif açıklamalarda -bunlar samimidir değildir bu tartışılabilir- laiklikle ters düşmemeye özel bir özen göstermiştir. Çağdaş bir akımı temsil edebileceği izlenimi vermiştir. Dediğim gibi bunda samimi olunabilir gayri samimi olunabilir. Fakat ben kuşku uyandırıcı bir takım tavırlarına tanık olmadım. Kendisi ile çok kısa birkaç görüşmem oldu. Bu görüşmelerin hiç birinde siyasete dolaylı olarak bile değinmedik. Daha çok Türk halk tasavvufu üzerine konuştuk. Ben o konuya çok ilgiliyim. Çok insancıl bir din anlayışı vardır bizim halk tasavvuflarımızın, erenlerimizin, ozanlarımızın. Sayın Fethullah Gülen'de o konuya özel bir ilgi gördüm. Daha çok o konularda konuştuk. Onun dışında siyasal konulara değinmedik.

Fatih Altaylı: Peki siz yine Fethullah Gülen'in Orta Asya'da ve Türk Cumhuriyetlerinde hatta Afrika'da hatta ABD ve hatta Avrupa'da açtığı yüzlerce -185 tane yanılmıyorsam- okul var. Bu okullara hep hoşgörü ile baktınız. Hatta basına da yansıdı. Rahşan Hanıma da "bak ne güzel şeyler yapıyorlar" dediğiniz söylendi. Siz peki bu okulları birer irtica yuvası olmaktan çok belki Türk emperyalizminin ileri uç kaleleri olarak mı gördünüz.

Bülent Ecevit: Kamboçya'da Moskova'da da var. Efendim şimdi bu okulları gören kime rastlasam, laikliğe bağlılığını bildiğim kime rastlasam bu okullarda laiklik karşıtı veya Türkiye'deki rejim aleyhinde, Atatürk aleyhinde her hangi bir telkinde bulunulmadığı bilgisini, bu okulları gezip görenlerden aldım. Ben sadece Danimarka'daki böyle bir okulu ziyaret etmiştim. Orada bende kuşku uyandıracak her hangi bir belirtiye rastlamadım. Tabii "emperyalizm" tabiri biraz çağın gerisinde kaldı. Ancak bu okullar dünyanın dört bucağına Türkiye hakkında bilgi ve Türk Kültürü yayıyor. Ve dediğim gibi bir olumsuzluğa rastlanmadı. Devlet bunları denetliyor ve denetlemeye de devam edecek. Kaldı ki laiklik karşıtı bir eğitim verilse bu okullarda mesela Rusya bu okulları misafir etmezdi. Veya bazı Orta Asya ülkeleri bunları misafir etmezdi. O konulara çok dikkat ediliyor.

Burada yöneltilen itham şimdi son aşamada sayın Fethullah Gülen ve destekçilerine yöneltilen iddia, "devleti ele geçirme" gayretleri.. Doğrudur değildir o başka. Şimdi iş bir yargı konusu haline geldiği için ben kendim her hangi bir yorumda ve değerlendirmede bulunma hakkına sahip değilim. Fakat geçen günlerde de söylediğim gibi Türkiye'deki maalesef siyaset içindeki veya dışındaki siyasetle veya dinle ilgili bir çok kuruluş devlete sızma veya devleti ele geçirme çabası içinde olduğu görülmüştür.

Fatih Altaylı: Bunu dediniz daha önce.

Bülent Ecevit: Bu beni çok rahatsız ediyor, nitekim bundan önceki hükümette, benim başkanlığımda kurulan DSP'nin azınlık hükümetinde biz üç kararname çıkarttık. Bu kararnameler uyarınca artık kamu görevlileri ÖSYM sınavına girerek alınacak. İlki sınav 17 Ekim'de yapılacak. Ayrıca KİT'lere personel alımı, işçi alımı yine merkezi sınav sistemi ile olacak, görevde yükseltmeler terfiler nesnel koşullara bağlanacak. Böylelikle biz köklü önlemler almaya çalışıyoruz. Koalisyon protokolünde hazırlanırken de bu konuda her hangi karşı bir ses gelmedi. İtiraz gelmedi. Bu sorunu kökünden çözmek gerekir dediğimiz gibi sadece bir topluluk bir cemaat tarikat ne ad verirseniz verin değin değişik ve partiler gruplar yıllardan beri devleti ele geçirmek çabası içindeler. Ama fazla da bir sonuç alamadılar. Bu sevindirici bir şey, bazı abartılı tahminler teşhisler veya iddialar yayınlanıyor. Mesela ya dün ya önceki gün bu Fethullah Gülen karşıtı bir uzman sayılan bir gazetecinin ifadeleri var.

Fatih Altaylı: Hikmet Çetinkaya'nın

Bülent Ecevit: Evet televizyonda dinledim. "Valilerin yarısı hanım eli sıkmıyor" diyor. Bunun gerçekle ilgisi yok.

Fatih Altaylı: Efendim ne kadar sıkmıyor?

Bülent Ecevit: El sıkmayana rastlamadım ben. Gezilerime biliyorsunuz aynı zamanda yardımcı olarak eşimle birlikte çıkıyorum. Pek çok vali ve eşleriyle el sıkıştık hiç öyle çekingenlik görmedik. Bir yandan toplumda böyle aşırı kuşku uyandırıcı iddialardan da kaçınmak lazım, gerçek verilere dayanarak tehlikelerin boyutlarını ölçmek ona göre tedbir almak gerekir.

Fatih Altaylı: Efendim siz Fethullah Gülen'in yayınlanan bandını gerçek veri olarak kabul etmiyor musunuz?

Bülent Ecevit: Hayır, kabul etmiyorum. Kendi sesinden yayınlanmış ama bir yorumda bulunmak istemiyorum. Çünkü yargı aşaması başlamış durumda. Bir genel ifade kullanıyorum. Türkiye'de sadece bu grup, şu cemaat, bu topluluk değil bir çok örgüt siyasetle ilgili veya dinle ilgili bir çok örgüt devlete sızma gayreti içinde. Fakat bu Fethullah Gülen'le ilgili değil sadece. Devlet kolay kolay ele geçmiyor, çok sağlam kökleri var. Bunca badireden geçtiği halde laik demokratik cumhuriyete sahip çıkan bürokratlar büyük çoğunlukta. Endişeye kapılmadan gerçekçi teşhislere dayanarak saptamak, önlemler almak bence daha sağlıklı olur.

Fatih Altaylı: Yani toplumsal barışı bozmayacağız..

Bülent Ecevit: Toplumsal barışı bozmayacak ve devleti de gerçek olmayan bir zaaf üzerine götürmemek lazım.

Fatih Altaylı: Peki bu konuyu çok uzatmak istemiyorum ama şunu sorayım. Sizin Fethullah Gülen'e bakışınız, Perşembe günkü bakışınızla bugünkü bakışınız aynı mı? Yani bu bant yayınlanmadan önce, Cuma sabahı bakışınızla bugün Salı günü, Pazartesi bakışınız aynı mı? Yoksa Fethullah Gülen'e bakışınız bir miktar değişti mi?

Bülent Ecevit: Efendim siz şimdi bu konuda rahat konuşabilirsiniz. Ama ben başbakan olarak konuştuğum zaman bu yargıyı etkileyebilir. Fakat dediğim gibi sayın Fethullah Gülen'le olan görüşmelerimizde hiç siyasete değinmedik. Dediğim gibi Türk Halk Tasavvufu üzerinde ve okullar üzerinde durduk. Onun için tabii bu son açıklanan düşüncelerine ben ilk defa tanık oluyorum.

Fatih Altaylı: Ama ben ne demek istediğinizi anlıyorum...

Bülent Ecevit: Yargıda bulunma hakkım yok. Çünkü yargı bağımsız, adalet işlemeye başladı.

Başbakan Ecevit Soruyor: "Nerede Ciddiyet?"[7]

Yasallığı tartışılan grupların isimsiz yetkililer aracılığı ile devletin kurumlarını devre dışı bırakmasına karşı çıkan Ecevit, "Belgeler BTK (Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu) veya kendi bakanlıklarına verilmeliydi, bu devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz." dedi.

Başbakan Bülent Ecevit, Fethullah Gülen'e karşı girişilen yok etme operasyonunun medyada kurulan mahkemelerce sürdürülmesi ve devletin bazı kurumlarının devre dışı bırakılmasına karşı çıktı. Gülen'in kasetini ilk kez televizyonda gördüğünü belirten Başbakan, "Ellerinde böyle belgeler bulunan kamu görevlilerinin, kamuoyuna medya yoluyla bu tür raporları yansıtmak yerine Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu'na veya kendi bakanlıklarına vermesi gerekirdi. Bu devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir olay." dedi.

Neden Medyaya?..

Kanal D'de yayınlanan, Fatih Altaylı'nın sunduğu "Teke Tek" adlı programda konuşan Ecevit, Fethullah Gülen'in televizyonlarda yayınlanan kasetinden daha önceden haberdar olmadığını bildirdi. Başbakanlığa kaset konusunda bir bildirimde bulunulmadığını bildiren Ecevit, şöyle konuştu: "Aslında Başbakanlığa bağlı uygulamada, Takip Koordinasyon Kurulu var. Bunun başta gelen işlevleri, devlete karşı etkinlikler konusunda, laiklik karşıtı eylemler konusunda, bölücü akımlar karşısında, terörist eylemler karşısında gerekli izlemeyi yapmak. Dolayısıyla ellerinde böyle belgeler bulunan kamu görevlilerinin, kamuoyuna, medya yoluyla bu tür raporları yansıtmak yerine bu Kurul'a veya kendi bakanlıklarına vermesi gerekirdi. Ama öyle olmadı. Son günlerde yaygınlaşan bir uygulama ile doğrudan doğruya medyaya bazı şeyler, kimi kamu yöneticileri tarafından sızdırılıyor. Tabii sızdırılması sonuç olarak iyi olmuş olabilir, kötü olmuş olabilir. Devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir olay bu"

Telekulakçılara Atıf

"Gülen'in kasetleri kamu görevlileri tarafından mı sızdırıldı?" sorusu üzerine Ecevit, "Bunu kesin bilmiyorum. Basına yansıyan bir raporu oldu Ankara'daki emniyet görevlilerinin. Ben bunu kastederek söyledim" diye konuştu.

"Devletin her kademesinde laiklik karşıtı akımlara karşı ciddi kaygı ve kuşku var." diyen Başbakan bu hassasiyetin MGK gündeminde de bulunduğunu bildirdi. Fethullah Gülen'le kendisinin de görüştüğünü bildiren Başbakan Ecevit izlenimlerini şöyle anlattı: "Kendisi son yıllarda yaptığı açıklamalarda, -bunlar samimidir, değildir tartışılabilir- laiklikle ters düşmemeye özel bir özen göstermiştir. Çağ dışı bir akımı temsil ettiği izlenimini vermemiştir."

Rusya Neden İzin Verdi?

Gülen'in tavsiyesi ile açılan okullardan birinin de Moskova'da olduğuna dikkat çeken Ecevit, "Laiklik karşıtı bir eğitim verilseydi Rusya herhalde bu okulları misafir etmezdi." dedi. Yurtdışındaki okullardan herkesin övgüyle söz ettiğini hatırlatan Ecevit medyada bazı abartılı iddia, itham ve teşhislerin yayınlandığını belirtti. Başbakan Ecevit, bir gazetecinin "Valilerin yarısı kadınların elini sıkmıyor." sözünün gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Ecevit, toplumda aşırı kuşku uyandırıcı iddialardan kaçınılması gerektiğini kaydetti.

Ecevit: Düşüncem Değişmedi[8]

Kendi anlatımlarına dayanan suçlamalara karşın Fethullah Gülen konusundaki olumlu tavrını korumaya özen gösteren Başbakan Bülent Ecevit'in, bir süre önce cemaatin Cumhuriyet rejimini hedef alan faaliyetleri konusunda özel brifingle ikna edilmeye çalışıldığı öğrenildi.

En üst seviyede bilgilendirilen Ecevit'in, "Ben eskisi gibi düşünmeye devam ediyorum" içerikli yanıtı, brifingi düzenleyen makamlarda şaşkınlık yarattı. Milliyet'in güvenilir kaynaklardan aldığı bilgilere göre, Başbakan Ecevit'e, deprem yaratan kasetler yayınlanmadan bir süre önce yetkili makamlar tarafından Fethullah Gülen ve cemaatinin faaliyetleri konusunda ayrıntılı bir brifing sunuldu.

75 dakika süren ve tarihi konusunda bilgi verilmeyen özel brifingde, Gülen ve cemaatinin "devleti ele geçirme ve laikliği hedef alan faaliyetleri" belgelerle anlatıldı.

Düşüncem Değişmedi

Kadrolaşma konusuna da dikkat çekilen brifingde, "devlet ve siyasetin doruğundaki isimlerle ilişki kurarak, hoşgörü temasıyla meşruiyet kazanmayı hedefleyen" Gülen'in amacının laik devlet düzenine alternatif bir rejim geliştirmek olduğu vurgulandı.

Bir saat 15 dakika boyunca genel olarak dinlemekle yetinen Ecevit, brifingin sonunda "Siz böyle düşünüyorsunuz. Ama ben eskisi gibi düşünmeye devam ediyorum" karşılığını verdi. Bu yanıt üzerine brifingi veren üst düzey yetkili izin isteyerek salondan ayrıldı.

Din ve Felsefe Konuştular

Fethullah Gülen'in, Başbakan Bülent Ecevit'le Mart 1995'te yaptığı görüşme o günlerde gazetelerde manşet oldu. Ankara'da yapılan Ecevit-Gülen görüşmesi bir hafta "gizli" kaldıktan sonra İsmet Solak'ın 25 Mart 1995 tarihli haberiyle kamuoyuna ulaştı. Görüşme talebi 1993 ortalarında Gülen tarafından geldi, ancak Ecevit uygun bir zamanlama yapamadığı için bir buçuk yıl sonra gerçekleşti.

Ecevit, bu buluşmanın ardından yaptığı açıklamada Gülen için, "samimi ve ilginç düşünceleri olan biri" tanımlamasını yaparken, görüşmenin içeriği konusunda, "Siyasete dolaylı yoldan bile olsa girmedik. Daha çok din ve felsefe üzerine konuştuk" dedi.

Bazı kesimlerden gelebilecek eleştiriler anımsatıldığında Ecevit, "Ülkeyi yönetime talip olanlar, toplumun her kesimiyle diyalog kurmalıdır" yanıtını verdi. Ecevit, "Dini konularda bir yakınlaşma yada farklılık oldu mu?" sorusunu da "O konulara girmemek lazım, bir buçuk saat görüştük. İki taraf da çok dikkatliydi" diye yanıtladı.

Ecevit'in Kararı Yine Değişmedi

18 Haziran 1999 günü atv'de Fethullah Gülen'e ait montaj kaset görüntüleri yayınlandı. Bu olaydan sonra medyada yazılıp çizilenler üzerine Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel tarafından Fethullah Gülen hakkında soruşturma başlatıldı.

Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı, hakkında soruşturma yürüttüğü Fethullah Gülen'in 3 Ağustos 2000 Perşembe günü tutuklanmasını talep etti. Savcı, Gülen'in tutuklanması talebiyle nöbetçi Ankara 2 No'lu DGM yedek hakimliğine başvurdu. Böylece mahkeme 10 Ağustos 2000'de Gülen'in tutuklanmasına karar verdi.

Başbakan Bülent Ecevit, Ankara 2 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin Fethullah Gülen hakkında verdiği tutuklama kararıyla ilgili "Bir insan olarak sayın Fethullah Gülen hakkında böyle bir karara varılmasından üzüntü duyduğumu söyleyebilirim" dedi.

Ecevit, Samanyolu Televizyonu'na yaptığı açıklamada Ankara temsilcisi Haluk Örgün'ün sorularını yanıtladı. Başbakan Ecevit, Fethullah Gülen hakkında DGM'nin verdiği tutuklama kararını nasıl değerlendirdiğine ilişkin soruyu yanıtlarken şunları söyledi:

"Bir başbakan olarak yargının kararlarını tartışma hakkım yok. Ama bir insan olarak Sayın Fethullah Gülen hakkında böyle bir karara varılmasına üzüldüğümü söyleyebilirim. Bu yargılama sürecinin aklanma ile sona ermesini temenni ederim"

Bülent Bey'i Uğurlarken

Ecevit, genel başkanlıktan ayrılma kararını 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce olduğu gibi, seçimlerden sonra da zaman zaman dile getirdi. Ancak uzunca bir süre DSP'nin kurultay tarihi ile ilgili net bir açıklama yapılmadı.

DSP Genel Başkanı Ecevit, beklenen açıklamayı 22 Mayıs 2004'te yaptı ve Genel Başkan Yardımcısı Zeki Sezer'e görevi devretmek istediğini belirtti. Düşüncelerini açıklamasının parti açısından ortaya çıkabilecek olası sıkıntıları ortadan kaldıracağını bildiren Ecevit, "Gördüm ki ben susarsam değil, susmazsam faydalı olurum" dedi. Parti Meclisi'nin 30 Mayıs'ta yapılan toplantısında da DSP 6. Olağan Büyük Kurultayı'nın 25 Temmuz 2004 Pazar günü Ankara'da toplanması kararlaştırıldı.

Bülent Ecevit, 47 yıllık aktif siyasi hayatını 25 Temmuz 2004 Pazar günü Ankara'da yapılan DSP kongresinde tamamen noktaladığını açıkladı. Yerine genel başkan olarak Zeki Sezer seçildi.

Fethullah Gülen, 25 Temmuz 2004 pazar günü aktif siyaseti bırakan eski başbakan ve DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit için 26 Temmuz 2004 Pazartesi günü bir mesaj yayınladı. Mesajında şöyle diyordu:

Onuruyla Yaşayan,
Onuruyla Ayrılan
Devlet Adamı'na

Siyasi hayata atıldığı andan itibaren hep inandığı gibi yaşadı. İçinde bulunduğu siyasi ortamın hususiyetini her zaman aksettirdi.

Hususiyle son zamanlarda uluorta sorgulanan ve saygısızca tecavüz edilen milli değerlerimize hep saygılı oldu. Ve başkalarını da saygılı olmaya çağırdı.

Doğru bildiği meselelerde en muannit baskıcı güçlere bile bildiğini söylemekten şaşmadı. Keşke başka devlet adamlarımız da bu tavrı gösterebilseydi.

O, şaşırtılmak istendiğinde bile elini masaya vurup 'Ben bunları doğru bulmuyorum' demesini bildi. Onun bu ahlâkiliğinin halefleri tarafından da, olduğu gibi temsil edileceği ümidiyle...

Fethullah Gülen

Gülen'in Mesajı Beni Çok Duygulandırdı[9]

Türkiye siyasetinin sembol isimlerinden Bülent Ecevit, politikaya veda ettiği gün sürpriz bir mesaj aldı. Fethullah Gülen, DSP lideri için "Bülent Bey'i uğurlarken! Onuruyla yaşayan, onuruyla ayrılan, devlet adamına" başlıklı bir ilan verdi.

Ecevit, dün Zaman aracılığıyla mesajı cevapladı: "Sayın Gülen'e teşekkür ediyorum. İlan beni çok duygulandırdı. Ben de kendisine teşekkür mesajı göndereceğim."

Demokratik Sol Parti'nin geçtiğimiz pazar günkü kurultayında 47 yıllık siyasi hayatını noktalayan Bülent Ecevit, sağlık sorunları sebebiyle ABD'de bulunan Fethullah Gülen'le ilgili düşüncelerini Zaman'a açıkladı. Bugüne kadar Gülen'le iki kez görüştüğünü anlatan Ecevit, düşüncelerini yakından tanıma imkanı bulduğunu söyledi. Fethullah Gülen'in Türkiye'nin büyük çoğunluğu gibi Atatürk ve Cumhuriyet'le sorunu olmadığını vurgulayan Ecevit, Gülen'in teşvikleriyle hayata geçen eğitim faaliyetlerinden övgüyle söz etti. Ecevit, "Buralarda irtica filan yok. Büyükelçilerimiz ve ataşelerimize de sordum. En ufak bir irticaî faaliyet olsa o ülkelerin devlet başkanları ve hükümetleri buna izin vermez, gerekeni yapar. Bu okullar Türk kültürünün yaygınlaşmasında önemli rol üstleniyorlar." dedi.

Dindar insanların potansiyel mürteci olarak görülmemesini isteyen Bülent Ecevit, herkesin inancına saygı gösterilmesi gerektiğinin altını çizdi. Ecevit, özetle şu görüşleri dile getirdi:

"Sayın Gülen ve ona destek olanların eğitim konusunda yaptığı çalışmalar beni çok ilgilendirdi. Yurtdışında yüzlerce okul açıldı. Bu okulların bir kısmını gördüm. Duyduklarımız da var. Bütün okullarda Atatürk'ün resimleri asılı, çok güzel Türkçe öğretiliyor, İstiklal Marşı'mız okutuluyor. Buralarda irtica filan yok. Büyükelçilerimiz ve ataşelerimize de sordum. En ufak bir irticaî faaliyet olsa o ülkelerin devlet başkanları ve hükümetleri buna izin vermez, gerekeni yapar. Bu okullar Türk kültürünün yaygınlaşmasında önemli rol üstleniyorlar.

Sıcak ilgim yadırgandı

Fethullah Gülen ve yurtdışında açılan okullarla ilgili düşüncelerimi açıkladıktan sonra bazı çevreler bana tepki gösterdi. Sayın Gülen'e sıcak ilgi göstermemi yadırgayanlar oldu. Ama hiç önemsemedim. Görüş ve düşüncelerimi bütün açıklığı ile söylemeye devam ediyorum.

Türkiye'de 'dinci' ile 'dindar' arasındaki ayrımın iyi yapılması gerekir. Atatürk'e ve Cumhuriyet'e bağlı dindar insanların 'mürteci' olarak gösterilmesi yanlıştır. Ben laiklik yanlısı bir insanım. Dinciliğe karşıyım, dindarlığa ise saygım var. Türkiye'nin büyük çoğunluğu dinci değil, dindardır. Cumhuriyet'le, Atatürk'le sorunu yoktur. Sayın Fethullah Gülen'de de bunu gördüm. Türkiye'de dindar ile dinci ayrımını iyi gözetmek gerekir. Dindar insanları potansiyel mürteci olarak görmemek gerekir.

1960'lı yıllardan beri 'inançlara saygılı laiklik' kavramını savundum. Laik olmalıyız, din ve siyaseti ayırmalıyız; ama herkesin inancına saygı göstermeliyiz. Bunu ilk dile getirdiğim 1960'ların ortasında da tepkiler aldım. Çok fazla söyleyemiyordum o zamanlar. Yetkileri sınırlı, genç bir politikacı idim. O zaman Ticanilik diye bir tarikat vardı. Neredeyse Türkiye'nin en önemli sorunu haline gelmişti. Şimdi adı sanı anılmıyor. Bizim arkadaşlar bu konuyu sürekli gündeme getirirlerdi. Bir parti meclisi toplantısında, 'Bu şekilde mücadele olmaz.' dedim. Tabii, herkes şaşırdı. Rahmetli İnönü de bunu kabul etti. Denemeye başladık, politikalarımız değişince CHP'ye halk desteği arttı. Türkiye'de dinci ve laik kesimde birbiri ile anlaşamayan kesimler var. Bunları olabildiğince uzlaştırmaya çalışmalıyız."

Bülent Ecevit, yaklaşık 5 yıldır ABD'de bulunan Fethullah Gülen'in Türkiye'ye dönüp dönmeme kararının ise tamamen kendisine ait olduğunu belirtti. Ecevit, "Sayın Gülen'in belli ki bazı sıkıntıları, zorlukları var. Rahatsızdı. Şimdi iyi olduğu anlaşılıyor. Döner mi dönmez mi bilemem. O artık kendi takdirlerine bağlı." dedi.

Bülent Ecevit Türk Lisesi[10]

47 yıllık aktif siyaset hayatını DSP'nin geçtiğimiz pazar (25.07.2004) günkü kongresinde noktalayan Sayın Ecevit artık sade bir vatandaş. Basında, hakkında lehte aleyhte çok şeyler yazıldı. Gerçekten yıllar geçtikten sonra acaba Bülent Ecevit milli hafızada (toplum hafızası değil) nasıl bir yer edinecek?

Muhterem Fethullah Gülen, gazetemizde yer alan uğurlama mesajında bu sorunun cevabıyla ilgili ipuçlarını vermiş oldu. "Onuruyla Yaşayan, Onuruyla Ayrılan Devlet Adamı'na.." başlığını taşıyan mesajında muhterem Gülen'in özellikle şu ifadeleri dikkat çekiciydi:

"Son zamanlarda uluorta sorgulanan ve saygısızca tecavüz edilen milli değerlerimize hep saygılı oldu. Ve başkalarını da saygılı olmaya çağırdı. Doğru bildiği meselelerde en muannit (inatçı) BASKICI GÜÇLERE bile bildiğini söylemekten şaşmadı. Keşke başka devlet adamlarımız da bu tavrı gösterebilseydi. O, şaşırtılmak istendiğinde bile elini masaya vurup, "ben bunları doğru bulmuyorum" demesini bildi."

Muhterem Gülen niye bunları söyledi? Konuyu baştan, Sayın Ecevit ile Sayın Gülen'in ilk görüşmelerinden itibaren ele almak gerekiyor. Gülen ile Ecevit, ilk defa 20 Mart 1995'te Ecevitler'in evinde görüştü. Ecevit bu görüşmeyi şöyle anlattı:

"Müşterek tanıdığımız bir dostumuz vasıtasıyla Fethullah Hoca'dan görüşme isteği geldi. İzmir'de oturuyor kendileri. "İzmir'e gittiğimizde buluşuruz." dedim. O da büyük nezaket göstermiş, "Başbakanlık yapmış kimsedir, benim Sayın Ecevit'e gitmem uygun olur." demiş. Geldi ve gerçekten beni çok mutlu eden bir görüşme oldu aramızda. Bir kere çağdaş düşünceli bir insan, İslam'a tabii çok bağlı ve aynı zamanda İslam'ı çağdaşlıkla bağdaştırmaya çalışan bir kimse. Çok açık görüşlü olduğu izlenimi edindim." (Aksiyon, 22 Nisan 1995)

Bu görüşmede yurtdışındaki Türk okulları Sayın Ecevit'i özellikle etkilemişti. Bir meslektaşımıza duygularını şöyle ifade etti:

"Geçtiğimiz akşam, Bülent Ecevit'le kısa bir sohbet imkanımız oldu. Fethullah Gülen'le yaptığı görüşmenin çok yararlı dolduğunu söyledi. Yurtdışındaki Türk okulları da Ecevit'i çok memnun etmiş. Bu okullar Müslüman Türk cumhuriyetlerinde İran ve Suudi Arabistan'ın etkisine karşı Türkiye'nin etkisini artırıyor." (Meriç Köyatası, Akşam, 22 Nisan 1995)

Sonra malum. Türkiye'de ters rüzgarlar esmeye başladı. Farklı kesimler arasında başlayan diyalog ve hoşgörü iklimi, baskıcı ve statükocu kesimleri rahatsız etti. Sayın Gülen'in ve ona sahip çıktığı için Sayın Ecevit'in üzerine üzerine gidildi.

Sayın Ecevit her defasında ilkeli, kararlı ve dik durdu. 1998'de Başbakan Yardımcısı iken katıldığı 32. Gün programında, Fethullah Gülen'in Türkiye için tehlikeleri önleyen bir unsur olduğunu söyledi. 29 Şubat 2000'de başbakan olarak gittiği Arnavutluk'ta gurur duyduğu Türk okullarından birini de ziyaret etti ve kendisine yakışan şu tarihî çıkışı yaptı: "Bazı çevreler tarafından eleştirilmeyi göze alarak sizi tebrik ediyorum."

Üslubunu Romanya'da da devam ettirdi. Türk okullarının genel müdüründen bilgi aldıktan sonra millet hafızasına şunları yazdırdı:

"Yurtdışındaki bu tür okulların gelişmesinden kıvanç duyuyorum. Bunu her vesileyle dile getirmeyi borç biliyorum. Osmanlı Devleti'nin çok geniş alanlara yayıldığı zamanlarda bile, Türk dili ve kültürü bu kadar geniş bir alana yayılmamıştı.."

Sayın Ecevit'in siyasi çizgisi, cesur, vefalı ve kararlı asıl çizgisinin ve asil duruşunun yanında ikindi planda kalır.

Büyük milletimiz Sayın Ecevit'i şüphesiz asıl çizgisiyle hatırlayacak ve hayatta iken uygun görmese bile, Bülent Ecevit ismi Türk okullarından biriyle mutlaka yaşatılacaktır...

© fgulen.com-Her hakkı mahfuzdur. Bu dosya fgulen.com sitesi editörlerince hazırlandı.

[1] İsmet Solak, Hürriyet, 25 Mart 1995
[2] Meriç Köyatası, Akşam, 18 Haziran 1995
[3] 3 Temmuz 1995, TRT 1 Ateş Hattı Programı
[4] NTV Püf Noktası Programı, 27 Şubat 1998
[5] Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 7 Şubat 1998
[6] 22 Haziran 1999'da Kanal D'de yayınlanan Teke Tek programının konuyla ilgili bölümlerinin transkripsiyonudur
[7] Zaman, 23 Haziran 1999
[8] Milliyet, 22 Haziran 1999
[9] Zaman, 29 Temmuz 2004
[10] Hüseyin Gülerce, Zaman, 29 Temmuz 2004

  • tarihinde hazırlandı.