O lafın patenti bana ait Abdülkadir Selvi!

7 Şubat MİT krizinden sonra Türk medyasından birçok gazeteci tarafını netleştirdi. Bunlardan biri de yandaşlıkta sınır tanımayan, bu noktada siyah ile beyazı ayırt etme gereği duymadan mesleğini icra eden Abdulkadir Selvi oldu.

Kendisine “Abdulkadir selfie” denildiği oluyor, Soma maden faciasında çektiği selfie’den dolayı..

Neyse… Abdulkadir Selvi dünkü yazısında "Gülen grubuna Paralel Yapı deniliyor. Ama onların bir adı daha var "Kumpas Cemaati" diye yazdı.

Oysa bu sözün patenti bendenize aittir. Kendilerinin dahil olduğu havuz medyası için 30 Haziran 2014 tarihinde bunlara “Yeni adınız Kumpas Medyası olsun” demiştim.

- İktidarın kurduğu tuzakları, kumpasları meşrulaştırma aracı olarak iş gören medyaya ‘Kumpas Medyası’ diyoruz.

- Bunların yayın organları için iki yeni aforizmam var:

1- Havuz medyası yazıyorsa kumpastır...

2- Kumpas medyası yazıyorsa havuzdur...

Her gün yalan yazıyorlar, her gün tekzip yiyorlar. Doymuyorlar. Tekzipler, yalanlamalar yağmur gibi yağıyor, onlar "Ya Rabbi şükür" diyorlar.

Hepsi aynı havuzda ıslanıyorlar, aynı kumpasın türküsünü söylüyorlar.

Hepsinin üzerinde, saçlarında aynı havuz suyunun izleri var.

Bunun adına "misyon gazeteciliği" diyenler var.

Diyelim ki öyle. Peki misyonları ne?

- Tek kelimeyle "kumpas."

- Kurulan kumpasları propaganda etmek, kumpasın işlemesi için içerik üretmek.

Yani Abdülkadir Selvi brother, ona öyle demezler, işte böyle yazarlar!

İleri görüşlü iki yazar, Koru ve Birand...

Bugünlerde olup bitenlere bakıp “Bu işler nasıl oluyor da böyle oluyor” diyenler rahmetli Mehmet Ali Birand’ın bir yazısına atıfta bulunuyorlar.

Tam dört yıl önce yazmış Birand, 6 Ekim 2010: “1970–2000 arasında, yaklaşık 30 yıl süreyle bir ölüm-kalım mücadelesi veren Cemaat, şimdilerde inanılmaz bir güç atfedilen, ülkenin her kurumuna hakim, her gelişmenin altından çıkan, müthiş bir organizasyon konumuna girmiş durumda. Neredeyse, bir mafya gibi koordineli çalışan, her yerde bir adamı bulunan örgüt gibi sunuluyor.

Belki kimilerinin hoşuna gidebilir ancak önlem alınmazsa, bu gizemli hareket bir süre sonra, iktidarlar tarafından tehlike olarak görülebilir. Eskiden, Cemaat’i sürekli şekilde asker izler ve örselerdi. Yok etmeye çalışırdı. Eğer bu gidiş değişmezse, ileride siyaset peşine düşer ve yok etmeye kalkabilir… AK Parti ile aynı pencereden bakmamalarına, hatta pek sevişmemelerine rağmen, iktidarın Cemaat’ten çekindiği, ne isterse yaptığı söylentileri... Amerika’da oturan Gülen’in, Amerikan yönetimi ile yakın işbirliği yaptığı, Washington ve İsrail’den aldığı direktiflerle hareket ettiği inancı...”

Birand uzun yazısında “Hükümet bir gün gelecek, bütün olumsuzlukları Cemaat’in üzerine atacak” sözleriyle bugünlere ışık tutuyor!

Benzer bir konuda bugünlere ışık tutan benzer ifadeler Fehmi Koru’ya ait. Fehmi Koru 2008 Ağustos'unda Habertürk'e verdiği bir röportajda aynen şunları söylüyor:

Soru- Ergenekon (operasyonu) kimin işi, hükümetin mi, hükümete rağmen mi?

"...Siyasi iktidarlar bu işlerden korkarlar ucu nereye gidecek bilinmediği için, kontrol edemeyeceği için. Geçmişte örneklerini çok gördük. Kontrgerillanın varlığını ilk telaffuz etmiş siyasetçi defalarca başbakan olmasına rağmen bunu yapamadı. Refahyol döneminde Susurluk kazası oldu, üzerine gidilmedi, faso fiso dedi. Belki anlamadılar belki üzerine gitmediler... Bugünkü siyasi iktidarın da eğer elinden gelse bu işe elini bulaştırmadan daha en başında vazgeçebileceğini düşünüyorum."

Doğrusu bu iki duayen gazeteci-yazar oldukça ileri görüşlülermiş!